Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sonunda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim:

        “Allah kimseyi vatanından, doğup büyüdüğü topraklardan kopmak zorunda bırakmasın!"

        Dünyanın en modern, en zengin topraklarında en iyi hallerde yaşıyor olsa da bir insan...

        Yine de içi memleket hasreti ile yanıp tutuşur ve “İlla da vatanım” der!

        O nedenle; “Doğduğun değil, doyduğun topraktır vatan!” sözü bana çok samimiyetsiz gelir.

        Memleketinden uzakta doyumsuzluğun zirvesinde de olunsa...

        Yine de üzerinde doğulan toprağa olan bağ, hissiyat bir başka olur.

        Velhasıl... Ben de üzülüyorum gerek Esad zalimi yüzünden ülkesini terk eden Suriyelilere gerek Taliban korkusu ile Afganistan’ı terk edenlere...

        Ancak öfke de duyuyorum.

        Hele hele de ülkesinde kalıp zulme, baskıya, barbarlığa, zalimliğe karşı direneceği yerde umursamazca nargilesini tüttüren, keyfe keder hayat süren zıpkın gibi gencecik delikanlılara!

        Hatta ve hatta zaman zaman önüme düşen videolar, görüntüler karşısında da deliriyorum.

        Ve bu delirmelerimi dile getirdiğim için de bir kesim tarafından “ırkçı, kafatasçı” bilmem ne olmakla itham ediliyorum.

        REKLAM

        Tabii öyle olmadığımı en az benim kadar iyi bilenlerin tek bir derdi var bu asılsız ithamlarıyla...

        Tribünlere oynayarak baskı oluşturmak ve bu sorunun esasının konuşulmasını, tartışılmasını önlemek.

        İstiyorlar ki herkes çizdikleri “rüya” tablosunun altına dizilsin ve arabeske bağlayıp aynı nakaratı, aynı ses perdesinden tekrar etsin!

        Mesela bu tipler asla, kesinlikle istemiyorlar arkasına bakmadan kaçan bu insanlara; “Niçin gelecek nesillerinin bağımsızlığı, halkının özgürlüğü, refahı için savaşmıyorsun da kaçıyorsun korkak gibi!” şeklinde sualler yöneltilmesini...

        Çünkü onlara göre bu insanların kaçma gerekçeleri sağlammış ve buna rağmen bu soruların sorulması da “insanlık” değilmiş!

        Gerekçeleri ne peki?

        Efendim Esad zalimmiş…

        Bomba yağdırıyormuş halkının üzerine.

        Eli kanlı katilmiş.

        Gözünü kırpmadan öldürüyormuş…

        Evet. Esad bir zalim.

        Azılı bir katil.

        Taliban da öyle.

        Hiç farkları yok benim nazarımda.

        İyi de 102 sene evvel bu ülkeyi işgalden kurtarmak için yola çıkan Mustafa Kemal Atatürk ve onun komutasındaki ordunun, onun önderliğinde hareket eden milletin kelle koltukta savaştıkları adamlar kuzu gibi tipler miydi?

        Hepsi birbirinden alçak olan işgalci askerlerin atalarımıza neler yaptıklarını, nasıl işkenceler ettiklerini tarih kitaplarının sayfaları uzun uzun yazıyor!

        Çoluk, çocuk, kadın, yaşlı demeden zulmetmiş namussuzlar!

        Peki soruyorum şimdi bugün Suriye’den kaçıp gelenlere sorgu, sual etmeden kol kanat geren ve dahası; “Onlar da artık buralı! Bu vatan onların da vatanı!” diyerek ölümüne sahiplik eden arkadaşlara!

        REKLAM

        Bizim atalarımız niye kaçmadı kardeşim?

        Suriyelilerin canı çok tatlı da işgalcilerin silahlarının gölgesinde yaşamaya mecbur kalan atalarımızın değil miydi?

        Yüzbinlerce insan şehit düştü bu topraklar işgalden kurtulsun, bağımsız olsun, özgürlük gelsin diye.

        Bakın bugün 30 Ağustos

        Büyük Taarruzun 99. yılı.

        Dünya tarihine "büyük kahramanlık destanı" olarak geçen zafer günümüz!

        Peki İngiliz'i, Fransız'ı, Alman'ı, İtalyan'ı, Yunan'ı tarafından işgal edilmiş ve binbir pislik etrafını sarmış bu topraklar nasıl geri kazanıldı?

        Nasıl biliyor musunuz?

        “Kalırsam öleceğim! Üzerime bomba yağdırılıyor, işgalciler işkence ediyor, tecavüz ediyorlar!" gerekçesi ile ülkesini terk etmeyen vatanseverler sayesinde!

        Kuşkusuz zaferde Mustafa Kemal Paşa’nın askeri stratejisi ve onun komutasındaki ordunun aklı ve cesareti en büyük paydır ama onların 26 Ağustos'ta başlattığı ve 30 Ağustos'ta zaferle sonuçlandırdığı mücadeleye eğer halk topyekûn dahil olmasaydı taarruzun 4 günde zaferle sonuçlanması mümkün müydü?

        1919’da başlayan Kurtuluş Savaşı'na atalarımız; “Ölümle burun buruna gelemem!” deyip de destek olmasaydı ve dahası bugünün nargilecileri gibi topuklayıp da komşu ülkelere sığınmış olsalardı…

        Yani Nene Hatun, Kara Fatma, Şahin Bey, Sütçü İmam, Şerife Bacı, Halide Edip, Çete Ayşe, Halime Çavuş, Yörük Ali, Tayyar Rahime, Gördesli Makbule ve daha adı bilinmeyen o nice gizli kahramanlarımız bu vatan uğruna canını hiçe sayıp da cephede görev almamış olsaydı...

        Bağımsızlığına kavuşur muydu bu millet?

        Kurulur muydu bu güzelim BÜYÜK ve KÖKLÜ CUMHURİYET?

        Diğer Yazılar