Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta “iç sesim”e kulak verip yazdığım seçim tarihi bayağı bir ortalığı karıştırdı.

        Hemen her partiden arayanlar soranlar oldu.

        Canım iç sesimin; “6 Kasım 2022” tarihinden başka neler deyip demediğini öğrenme yarışına giriştiler.

        Çok şey dedi, diyor tabii de…

        Onları paylaşmamın şu an için pek gereği yok.

        Çünkü lazım değil.

        Lazım olan, daha doğrusu haber değeri taşıyan şey seçim tarihi bilgisiydi.

        Onu da paylaştım.

        Tabii bu arada muhaliflerin bazıları seçimin önümüzdeki yıl Nisan ya da en geç Haziran’da yapılacağını öne sürerek iç sesimin beni yanılttığını filan öne sürüyorlar.

        Onu bilemem.

        Öyle mi, değil mi zaman gösterecek nihayetinde ama sanmıyorum.

        Seçim bana göre 2022 yılının Kasım ayında.

        Bugünden saydığımızda tamı tamına 14 ay gibi bir zaman var seçime.

        Bazıları için uzun bir süre gibi görünebilir ama bence değil.

        Muhalefet de ona göre gardını almalı.

        Kaldı ki onlar daha erken bir tarihte olacağını iddia ediyorlar.

        Eğer öyleyse zaten bugünden kimin ve nasıl aday olacağına şekil verilmeli.

        Ancak geçen yazımda da yazdım.

        Muhalefet açısından özellikle de Millet ittifakı açısından çok iç açıcı bir tablo yok.

        CHP'den Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda yükselen istek ve bunun seslendirilme biçimi ittifakın mevcut ortakları İYİ, Saadet ve muhtemelen aralarına katılacak olan Gelecek ve Deva’da ciddi manadan huzursuzluk yaratıyor.

        Sadece HDP kanadından bir tepki yok bu durumla ilgili ama onun da başkaca nedenleri var.

        Çünkü HDP anladığım kadarıyla ilk turda her ne olursa olsun kendi adayıyla sahaya inmeye kararlı.

        Halen cezaevinde olan Selahattin Demirtaş’ın Cumhurbaşkanı adaylığı konuşuluyor ve sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımlardan anlaşıldığına göre de Demirtaş da buna gayet sıcak ve makul bakıyor.

        Gelelim şimdi yazıma başlık olan mevzuya…

        Yani; “Kılıçdaroğlu mu güçlü, İmamoğlu mu?” sorusuna…

        Bu soru bana ait değil onu belirteyim en önce.

        Ben zaten böyle absürt bir soruyu sormam.

        “Absürt” diyorum çünkü azıcık CHP tabanını, tavanını tanıyan bilen bir gözlemci böyle bir sorunun sorulmasının dahi ne kadar gereksiz ve içi boş olduğunu bilir.

        Soruyu soranlar ve hatta ekranlarda saatlerce üzerinde tartışanlar, Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, Ahmet Hakan gibi iktidar yanlısı kalemler.

        Akıllarınca Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu arasında gizli bir rekabet varmış gibi yapıp CHP içinde huzursuzluk olduğu algısını yaratmaya çalışıyorlar.

        Ama boşuna uğraşıyorlar çünkü bu iki isim üzerinden bir huzursuzluk oluşması zinhar mümkün değil.

        Çok net yazıyorum…

        Eğer gerçekten isterse ve Millet İttifakı ortakları da buna onay verirse CHP’nin içinden çıkacak tek bir aday vardır o da;

        Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’dur.

        Kemal Bey’in aday olmama durumunda ise ittifakın çıkaracağı aday yüzde 100 CHP’den olmayan bir isim olacaktır.

        Bu Meral Akşener olabilir…

        Abdullah Gül olabilir…

        Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu ve hatta hatta siyaset üstü, dışında bir isim olabilir…

        Mesela Aziz Yıldırım olabilir ya da kamuoyunda her kesimden ciddi bir karşılığı olan bir başka isim…

        Ama asla Ekrem İmamoğlu olmaz!

        Çünkü Kemal Kılıçdaroğlu da ona yakın ekip de Muharrem İnce tecrübesinden hareketle asla ama asla İmamoğlu’nun aday olmasına izin vermez.

        Ha bu, İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını istemediği, düşünmediği anlamına filan gelmez tabii ki…

        Ancak mevcut koşullarda CHP’nin dolayısıyla Millet İttifakı’nın adayı olabilmesi pek mümkün değil.

        Yeri geldi şu notu da düşeyim değerli okurlarım…

        Evet… “Kılıçdaroğlu mu güçlü, İmamoğlu’mu güçlü” sorusu havada, gerçekliği olmayan bir sorudur ama hakkını teslim etmem gerekiyor ki Abdülkadir Selvi’nin İmamoğlu’nun adaylıkla ilgili yürüttüğü çalışmalara dair yazdığı her şey doğru.

        Her yiğidin gönlünde bir aslan yatar.

        Gayet doğal… Ekrem Bey de istiyor Cumhurbaşkanı adayı olmayı ve bunun olabilmesi içinde derinden bir çalışma yürütüyor.

        Çok enteresan kontaklar kuruyor, geziler, mitingler yapıyor ve bunların bir kısmının İstanbul ile alakası olmadığı aşikar.

        Fakat bence boşuna bu uğraş çünkü yukarıda da dediğim gibi…

        Eğer CHP’den çıkacaksa Millet İttifakı’nın adayı, bu ancak Kılıçdaroğlu olur…

        O olmazsa da…

        Ağzıyla kuş tuttuğuna inansa dahi partiden başka bir ismin o adaylık pozisyonuna oturmasına asla izin vermez Kemal Bey!

        Vefat edenlerin aşı durumu neden açıklanmıyor?

        Vaka ve ölüm sayılarındaki artış virüsün yayılım ve bulaş hızının yükselmeye başladığını gösteriyor.

        Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın dün açıkladığı rakamlara göre ölüm sayısı 252, vaka sayısı ise 21 bin 893.

        İç açıcı değil bu tablo.

        Hiç değil hem de.

        Başından beri aşı olunmasından yana tavır almış bir yurttaş olarak ben de endişelenmeye başladım.

        Çünkü vefat edenler arasında aşı yaptırdığı iddia edilenler de var.

        Ama iddia…

        Resmi bir açıklama yok!

        Ve bu durum da aşı karşıtlarının tezlerinin güçlenmesine neden oluyor.

        Dün Twiter’da takipçisi olduğum Bakan Koca’nın yaptığı paylaşımın altına yazılan yorumların çoğu onlardandı.

        Haklılar da…

        Çünkü Türkiye’nin aşı karnesi ile ilgili son rakamlara göre durum normal değil.

        Sağlık Bakanlığı’nın web sitesinden aldığıma göre tablo şöyle;

        Toplam aşı sayısı; 94.216.053

        1. Doz uygulanan kişi sayısı: 48.291.826

        2. Doz: 37.112.007

        3. Doz: 8.549.712

        Ülke genelinde 2.DOZ AŞI YAPILMA ORANI: % 59.75

        Bakıldığında oran yüksek aslında.

        Yüzde 60 fena bir oran değil toplumsal bağışıklık için.

        O halde neden hala vefat sayısı yüksek seyrediyor?

        Ve vaka sayısı tırmanıyor?

        Bunların sebebi mutlaka açıklanmalı.

        Mesela ben de bilmek istiyorum bu oranda 2 doz Sinovac olanlar yüzde kaç?

        Sadece Biontech olanlar kaç kişi?

        Ve şunu da bilmek istiyorum!

        Vefat edenlerin kaçı aşılıydı, kaçı değil ve kaç doz, hangi aşı vardı?

        Bunu açıklamak çok zor olmasa gerek.

        Ama bakanlık açıklamıyor.

        Hal böyle olunca da ister istemez kafamız karışıyor.

        Sayın Bakan Koca’dan istirham ediyorum…

        Lütfen günlük yaptığınız vaka ve vefat sayısı paylaşımlarınıza ek olarak hiç değilse vefat edenlerin aşı durumunu açıklayın.

        Yoksa aşı karşıtlarının gittikçe yükselttikleri tepkileri karşılık bulmaya başlayacak.

        Ve bu karşılık bulma durumunda da hala aşılanmamış geriye kalan ve yüzde 40’a tekabül eden insanlar aşı yaptırmama ısrar ve inadına devam edecek!

        Diğer Yazılar