Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Adam belli ki ağır bir ruh hastası!

        Psikiyatristler bilir doğrusunu tabii ama hakkında anlatılanlara bakılırsa saplantılı bir psikopat.

        16 yaşındaki Beyza, İnstagram’da takılmış radarına.

        Çocuk işte.

        Artık ne dedi, ne yaptıysa ikna etmiş tanışmaya ve o da sonunun nereye varacağını muhakeme etmeden gidip buluşmuş.

        Ve tabii almış başına bir bela.

        Önce; "Evleneceksin. Benim kadınım olacaksın” diye tehditler savurmuş.

        Karşılık alamayınca kaçırmış.

        Hem de 5 kez!

        Ailesiyle yaşadığı eve gelip saldırmış.

        Ve tüm bu girişimleri, saldırıları da her defasında baba Yusuf Doğan tarafından polise bildirilmiş.

        1 değil, 2 değil, 3 değil…

        Tamı tamına 35 defa şikayet edilmiş.

        Ne olmuş sonunda?

        Savcılık koruma kararı çıkartmış.

        Peki uygulamaya konulmuş mu bu karar?

        Sonuca bakılırsa elbette ki konulmamış.

        Konulsaydı zira Beyza şu an yaşıyor olurdu.

        Beyza yok artık.

        Çünkü o ağır ruh hastası dediğini yaptı ve silahı çekip Beyza’nın kafasına sıktı.

        Sonra kendi kafasına da sıktığı için o da geberdi ama o geberse ne olur gebermese ne olur.

        Sonuçta Beyza göz göre göre bir psikopata kurban edildi.

        Kim tarafından?

        Elbette ki devlet tarafından.

        Eğer devlet göstermelik, sıradan bir koruma kararı çıkartmak yerine...

        Selim Tekin denilen adamın, kadınına aşık bir erkek değil de, onun 16 yaşındaki çocuğa zarar verme ihtimali yüksek ağır bir ruh hastası olduğunu görebilseydi…

        Ve o psikopatı alıp bir akıl hastanesine zincirleseydi…

        Beyza bugün toprak altında olmazdı.

        O yüzden de kimin hangi yetkilinin, kurum ya da kuruluşun sorumluluğu varsa bu cinayetin yaşanmasında…

        Hepsinden hesap sorulmalı.

        Olamaz böyle bir şey!

        Tüm kadın cinayetleri elbette ki korkunç.

        Biri diğerinden elbette ki daha hafif değil.

        Ancak sorun şu ki;

        Bu bir kadın cinayeti değil!

        Bu, göstere göstere yaşanmış, önceden olacağı çok net, belli bir çocuk cinayeti…

        İçler acısı vesselam...

        Ben Aslı Aydıntaşbaş olsaydım...

        Ben Aslı Aydıntaşbaş olsaydım...
        0:00 / 0:00

        “Casusluk” suçlaması ile halen tutuklu bulunan iş insanı Osman Kavala’nın ABD Dışişleri Bakanlığı’nda da görev yapan, Eski CIA Danışmanı Henri Barkey ile “yoğun iletişim içinde” olduğu ve HTS kayıtlarına göre 15 Temmuz Darbe Girişimi’nden 3 gün sonra ikilinin Karaköy’deki bir lokantada yemek yedikleri iddia ediliyordu.

        Kavala tarafı bu iddiaları reddetti.

        Telefon görüşmesinin ya da yoğun bir iletişimin asla olmadığı, Karaköy’deki söz konusu karşılaşmanın ise tesadüfi gerçekleştiği söylendi.

        Bayağı sonradan Barkey topa girdi ve o gün, o lokantada olduğunu ve Kavala ile ayaküstü sohbet ettiğini ve yemeği de isim vermemekle beraber “Bir ünlü Türk gazeteci” ile birlikte yediğini söyledi.

        Kulaktan kulağa bu gazetecinin Aslı Aydıntaşbaş olduğu fısıldandı ama kendisine sorulduğunda; “Hayır! O ben değilim!” dediği için de yazılmadı bu bilgi.

        Oysa ki oymuş.

        Bunu da 2 gün önce Barkey açıkladı.

        Bugüne kadar neden bekledi de şimdi böyle bir açıklama yapma gereği duydu sorularına önceki gün televizyon yayınına telefonla bağlanarak şöyle cevap verdi;

        “Aslı’nın yapmasını bekledim hep bu açıklamayı. Yani o yemekteki gazeteci bendim demesini. Yapmadı. Aksine sorulduğunda, ‘Hayır ben değilim’ dedi. Ardından benim hakkımda ağır şeyler söylemeye başladığı duyumunu aldım ve bunun üzerine açıklama yapma ihtiyacı hissettim.”

        REKLAM

        Aydıntaşbaş ise suskunluğunun gerekçesini; “Son günlerde şahsımla ilgili ortaya atılan ve kötü niyetli olduğundan şüphe duymadığım iddialarla ilgili, polemik yaratmamak için ve Osman Kavala'nın bilgisi dahilinde sessiz kaldım ama artık kötü niyetli bir operasyonla karşı karşıya olduğum ortadadır" ifadeleriyle açıkladı.

        Kötü niyetli operasyonla neyi kastetmeye çalışıyor Aslı bilmiyorum ama bence susmasına dair sunduğu gerekçede samimi değil.

        Kavala’nın yakın çevresinden öğrendim ki; Onun böyle bir talebi asla olmamış. Yani, “Aman Aslıcığım sakın o yemekteki gazetecinin sen olduğunu açıklama!” falan dememiş.

        Niye desin zaten?

        Kendisini kamuoyu nezdinde tamamen aklayacak böyle bir bilginin saklanmasını neden istesin Kavala?

        Ama sonuçta o da sustu.

        Onlarca defa gündeme gelmesine rağmen çıkıp; “Barkey benimle değil, Aslı ile yemek yedi!” demedi.

        Bunun da nedenini sordum çevresine.

        “Osman Bey hassas davrandı. Tarafların sakladığı bir ismi ifşa etmesinin kendisini gammazcı gibi göstereceğini düşündü. Onların açıklamasını bekledi hep!” cevabını aldım.

        Anladığım kadarıyla Kavala, Aslı Aydıntaşbaş’ın adının Henri Barkey ile gündeme gelmesinden dolayı korktuğunu biliyordu.

        O söylemeden de söylemeyi kendine ayıp saydı.

        Peki Aslı niye sustu?

        “Çok sevdiğim bir arkadaşım” dediği Kavala’yı temize çıkartacak böyle bir bilgiyi neden sakladı bugüne kadar.

        Cevabı verdim yukarıda aslında.

        Ama yine yazayım; Korktu çünkü!

        15 Temmuz sonrası Barkey gibi bir isimle yemek yediği bilgisinin bu defa kendisinin başına bela olacağından dolayı ürkttü.

        Ben başka bir sebep görmüyorum.

        Peki bu doğru bir duruş mu?

        Tabii ki değil!

        (Herkes benim gibi arıza değil tabii… Adam işadamı kimliği ile serbest dolaşırken etrafında pır dönenler, yazılarında, yorumlarında allayıp pullayıp methiyeler düzenler adam yurt dışına kaçtıktan sonra üç maymun rolüne bürünüp cüzzamlı gibi muamele çekerken… Ben ise, Twitter’daki bir yorumumu alıntılayıp, “Abla gördüğüm en mert gazetecilerden birisin” dedi diye, “SBK Sevilay’a abla dedi! Sevilay SBK’nın ablası mı? Sevilay SBK’nın kara paralarını aklayan mı? Sevilay ve SBK arasında neler oluyor? SBK’nın PR’cısı mı? Diğer tüm gazetecilerle tanıştıran o mu?” gibi akla ziyan alçak iftiralarla beni çamurlamaya çalışanların karşısına dikilip; “Evet tanıyordum. Doğulu olduğu için oranın geleneksel hitap şekli öyle olduğu için ‘abla’ diyordu. Allah var kibardı da bana karşı sağ olsun. Ne var şimdi bunda?” demez tabii! Deyip de başına dert almaz! Ya çokkk derin yakınlıkları olmasına rağmen bazıları gibi sus pus olurdu. Ya da; “Vallahi hiç tanımıyorum! O tweet'i de niye yazmış? Bana neden abla demiş bilmiyorum” derdi!)

        REKLAM

        Anlaşılan o ki, Aslı önce susmayı tercih etmiş.

        Sorulduğunda da, “Yalanlamayı”.

        Samimiyetle söylüyorum; korkmasını anlayışla karşılıyorum.

        Nihayetinde burası Türkiye ve gerçekten de FETÖ ile irtibatlı olduğu iddia edilen, CIA denilince akla gelen isimlerden biri olan Barkey ile yakınlığı, iletişimi onun da başına bela olabilirdi.

        O yemeği yedi diye, Kavala’nın yargılandığı dosyaya pekala adı eklenebilirdi.

        Ancak ben onun yerinde olsaydım yine de böyle bir duruş sergilemezdim.

        Bir saniye bile düşünmez; “Evet. O gün Henri ile ben yemek yedim" der ve arkadaşım dediğim bir adama yapılan haksız suçlamayı boşa çıkarırdım.

        Not: Bu arada Henri Barkey Türkiye doğumlu, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı olan Amerikalı bir akademisyendir. Birçok siyasetçinin, gazetecinin, akademisyenin tanıdığı, yakın olduğu bir isimdir. İrtibatlarının tamamı ortaya dökülse herhalde bir ansiklopedi çıkar! O nedenle Aydıntaşbaş'la arkadaşlığı, bağlantısı anormal bir durum sayılmamalı!

        Diğer Yazılar