Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem 'Avrupa'nın dertleri'

        Cumhurbaşkanı Başdanışmanı İbrahim Kalın, Daily Sabah'a yazdığı 'Avrupa'nın dertleri' başlıklı makalede Avrupa'da artan ırkçılık ve göçmen sorunlarınıdeğerlendirdi.

        İşte Kalın'ın makalesinin özeti;

        MAKALENİN TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

        “Avrupa inatçı ve yıkıcı bir popülizm ve siyasi fırsatçılık dalgasıyla karşı karşıya bulunuyor. Mevcut koşullarda Avrupa fikri ve Avrupa Birliği tehdit altındadır. Gelecek yıl içerisinde bir dizi seçim yapılacağı düşünülürse Avrupa siyasetinin popülizm, göçmen karşıtlığı ve İslamofobi’yi körükleyebilecek bir dizi gelişmeye gebe olduğu görülür. Bu nedenle Avrupalı liderler, kıtanın gücünü korumasını istiyorlarsa sağlam tespitler yapmak durumundadır.

        Neo-ırkçılık ve siyasi fırsatçılığın yükselişinden kaygı duyanlar Avusturya’da Alexander van der Bellen’in aşırı sağcı Norbert Hofer karşısında kazandığı başarıyla rahatladılar. Hofer Türklere ve Müslümanlara karşı açıkça ırkçı görüşlere sahipti ve kampanya döneminde Brexit türü bir referandum çağrısında bulunmuştu. Cumhurbaşkanı seçilseydi büyük bir Avrupa ülkesinde bu makama gelen ilk aşırı sağcı ve İslam düşmanı politikacı olacaktı. Hofer seçimi kaybetti; ancak savunduğu görüşler hâlâ canlı. Üstelik Avusturya’nın mevcut hükümeti Türkiye’ye karşı tartışmalı ve düşmanca tavırlar içinde bulunmayı sürdürüyor.

        Avrupa’nın tüm sorunlarının Müslümanlara, Türklere ve göçmenlere fatura edilmesinin her zaman sonuç vermediğini göstermesi açısından Avusturya başkanlık seçimleri bir umut ışığı oldu. En azından bazı Avrupalıların gerçekleri olduğu gibi gördüğünü, kısa vadede puan kazandıran göçmen düşmanlığının uzun vadeli çözümler üretemediğini anladıklarını gösterdi. Avrupalı aşırı sağ partiler seçmenin yersiz korkularına oynamaya devam ederlerse sadece kafa karışıklığını ve nefreti derinleştirecek; asla Avrupa’nın gerçek sorunlarına çözüm üretemeyecekler.

        Avusturya seçimlerinin bir benzerinin gelecek yıl Fransa’da yaşanması muhtemel. Son yıllarda seçmen tabanı genişleyen Marine Le Pen liderliğindeki Milli Cephe, 2017 başkanlık seçimlerine ciddi bir güç olarak girecek. François Hollande’ın aday olmayacağını açıkladığı ve Sosyalistlerin anketlerde kötü gittiği bir ortamda Cumhuriyetçilerin adayı François Fillon’un siyasi dinamiklere nasıl cevap vereceğini hep birlikte göreceğiz. Ancak Avusturya’da gördüğümüz göçmen karşıtı, küreselleşme karşıtı, Türk ve Müslüman karşıtı görüşlerin aynen Fransız seçimlerinde karşımıza çıkacağı neredeyse kesin. Fransa’nın Brexit modelini takip edin AB’yi terk etmesi düşük bir ihtimal; ancak entegrasyon, İslamofobi, radikalleşme, işsizlik ve kimlik gibi uzun vadeli sorunlar Fransız siyasetinin iklimini belirlemeye devam edecek.

        Almanya’da da benzer gelişmelere şahit olacak. Almanya ve Avrupa’nın en güçlü lideri Angela Merkel’in yeniden kazanması kuvvetle muhtemel; ancak göçmen karşıtlığı ve Avrupa ekonomisinin raydan çıkmaması gibi ciddi sorunlarla boğuşmak zorunda kalacak. Üstelik mülteci krizinin kontrol altına alınması konusunda başarılı olan Merkel bile bu yıl yapılan yerel seçimlerde bedel ödedi. Bu yüzden popülizm ve fırsatçılık gibi iki büyük meseleyle karşı karşıya kalacaktır.

        Son olarak İtalya’da Başbakan Matteo Renzi’nin istifasıyla sonuçlanan anayasa referandumunun Avrupa’daki siyasal istikrarsızlığı derinleştirmesini bekleyebiliriz. Sık sık hükümet değiştirmesiyle meşhur olsa bile İtalya’da mevcut siyasi krizin Avrupa ölçeğinde siyasi ve ekonomik etkileri olacağı ortadadır.

        Türkiye-AB ilişkilerinin yaşanan süreçlerden etkilenmesi doğaldır. Avrupa’nın terörle mücadele konusunda tutarsız tavırları ve Türkiye’ye gereken desteği sağlamaması ilişkileri zehirliyor ve görüş ayrılıklarını derinleştiriyor. Türkiye’nin karşı karşıya olduğu güvenlik tehditlerini gözardı eden Avrupa güvensizlik yaratıyor. Ayrıca üyelik müzakerelerinin aşırı yavaş ilerlemesi de geleceğe dair umut vermiyor. Bunlar yaşanırken Avrupa’nın mülteci kriziyle etkin ve makul biçimde mücadele etmemesi gerilimi artırıyor. Avrupalı siyasetçilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı bir „öteki“ olarak kodlayıp siyasi fırsatçılığa malzeme etmesi de durumu kötüleştiriyor.

        Mevcut durumdan çıkış yolu, önceliklerimizi doğru şekilde belirleyip müşterek güvenlik ve refahımızın tüm alanlarda işbirliğinden geçtiğini görmemiz olacaktır. Avrupa, sorunlarını ana akım siyaseti bir kenara bırakıp aşırı sağa teslim olarak değil; değerlerini yeniden benimseyerek çözebilir. Türkiye’yle ilişkilerde yeni bir sayfa açmak ise bu çözüme doğru atılmış büyük bir adım olacaktır. Avrupa, vize serbestisi sürecini nihayete kavuşturarak Türkiye ile yeni bir süreci başlatabilir. Zaten vizesiz seyahat, Türk vatandaşlarına çok önceden tanınmış olması gereken bir haktır. Atılması gereken bir başka adım ise AB’nin mültecilerle ilgili taahhütlerini yerine getirerek Türkiye’nin sırtladığı yüke ortak olmasıdır. Son olarak 15 Temmuz öncesinde ve sonrasında Türkiye’nin karşı karşıya olduğu güvenlik tehditleri anlaşılarak Avrupa’daki düşmanca tavırlar değiştirilmelidir. Türkiye karşıtlığı popülizme hizmet ediyor olabilir; ama Avrupa’ya verdiği zarar, Türkiye’ye maliyetinden daha büyük olacaktır.“

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ