Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Gündem Medya balçiçek ilter, afrika, afrika'da sarışın olmak, balçiçek ilter afrika gezisi, afrikalı, national geographic, belgesel, kamp, afrika hayvanları

        Bir haftalık bir Afrika deneyimi bana aslında hiç de dünya vatandaşı olmadığımı gösterdi. Yaşam biçimleri, gelenekleri, giyimleri, konuşmaları, yemekleri, evleri, hayvanları hatta bakış açıları bile farklı... Afrika’da sarışın olmak biraz da her şeye Fransız kalmaya benziyor... Basbayağı turistsiniz işte... Bir sır vereyim mi? Sıcak su, makarna, kilit, fener, mum ve kapalı içme suyu peşinde olan zavallılarız aslında... Kenya’da gezmediğim doğal park kalmadı diyebilirim. En lüksünden en sefiline bütün çadırları denedim galiba... Korktum. Basbayağı korktum yahu! Anne olduktan sonra mıdır nedir bana bir ölüm korkusu geldi. Öncesinde düşünmediğim tüm tehlikeler gözümün önünden bir şerit gibi geçiyor artık. Ya maymun ısırırsa, ya cibinlik açılırsa sinek girerse, votkanın içine konulan buz iyi sudan mı acaba? Bak bir ses geldi, ne sesiydi bu? Sırtlan mı yoksa gergedan mı?

        Hayatımda hiçbir zaman kamp çocuğu olmadım, ille de lüks diye tutturanlardan değilim ama “Fener, çadır, uyku tulumu” fantezisi bana göre değil, orası kesin...

        Tamam, bazen abarttığımı kabul ediyorum ama korkularımın nedensiz olduğu da söylenemez. Hangi otelde kalırsanız kalın gece 12 ile sabah altı arası elektrikler kesik. Yani fener mum takılıyorsunuz. Buyurun varan biiiir... Varan iki: Gece ömrünüzde duymadığınız hayvan sesleriyle tanışıyorsunuz, insan o saatte kuş sesini file benzetebiliyor. Ve varan üç: Sabah kalktığınızda çadırınızın önünde koca bir bok kümesiyle karşılaşıyor ve sormadan edemiyorsunuz, “Nasıl bir hayvan yaptı bunu dün gece?”

        Hayvanları doğal ortamlarında gözlemek, fotoğraflarını çekmek, bir leoparı avlanırken, bir aslanı minikleriyle oynaşırken ya da bir fil ailesini hortumlarıyla kuyruklarından tutup önünüzden geçerken seyretmek gerçekten de farklı bir deneyim... Yavru fillerin derilerinin bu kadar sert olacağını düşünmezdim örneğin... Bir zürafa beslemenin bu kadar müthiş ama bir o kadar da yapış yapış bir his olacağını da bilmezdim... Flamingoların karides koktuğunu, bir gergedanla göz göze gelince gerçekten de donup kalınacağını, maymunların bu derece saldırgan olduğunu tahmin bile edemezdim. Diyorum ya benim kamp tutkum National Geographic belgesellerini izlerken kahve içmekten öteye gitmedi bugüne kadar... Bugün buradan hepsine ayrıca şapka çıkarıyorum, o belgeselcilere, fotoğrafçılara, anlatıcılara... “Büyük adamsınız siz kardeşim, yok böyle zor bir iş...”

        *

        Öte yandan benim işim insanla... Konuşmayı severim ben. Yeni yaşamları sorgulamayı, insanı tanımayı... Yeni bakış açılarını yakalamak beni her zaman daha çok büyülemiştir. Kenya’da birçok kabileden insanla tanıştım. Kimi gece kadar siyah, kimi melez, kimi suratsız, kimi güleç, kimi beyazların sorularından yorgun... Şunu fark ettim ki, hayvanların hikâyeleri, yaşam biçimleri ve ritüelleri Afrika insanını kendi büyüsünün altına almış. Vahşi doğayla nefes alıyor onun kurallarından etkileniyor, kendilerine ait olan bu “öz”ü şehirleşince kaybediyorlar. Açlık Somali gibi olmasa da Kenya’nın da her yerinde var... Benzin alırken yanıma yaklaşan küçücük bir oğlan çocuğu elini ağzına götürerek “Yemek ver bana” diyorsa eğer... Ve verdiğim kutu yoğurdu elleriyle yemeye başlıyorsa, sözün bittiği yerdir sevgili okuyucu... Lüks çadırlar, safari kıyafetleri, zengin beyazlar, gösterişli sofralar falan değildir o gece uykunuza giren görüntü...

        Ülkede ruhunu korumayı en çok becermiş Masai kabilesi kadınları bile ellerine bacaklarına sarılıyor adamın. Bir anda etrafınızı sarıveriyor, ellerindeki incik boncuktan satın almanızı istiyorlar... Ardından bağırış çağırış bir pazarlık başlıyor... “Niye pazarlık ediyorsun” diyene gülerim. 100 dolar dediğine 10 dolar verince yüzlerindeki mutluluktan bahsedeyim mi? Öylesine aç, öylesine muhtaç, bir taraftan da öylesine otantikler ki...

        Rengârenk kıyafetleri, bütün pisliğe rağmen takı, giysi kombinasyonları, tarzları öylesine çarpıcı ki... Onlar çakma sarışına, bana, ben ise onlara hayran... Bakıştık durduk bir hafta boyunca...

        Not: Yerim malum dar. Birkaç fotoğraf paylaşabilmek için kısa kesiyorum. Yarın devam edeceğim.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ