Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Polemik Siyaset "Beyaz tülbendi yere atıp barışa duracağız"

        KUTLU ESENDEMİR / GAZETE HABERTURK

        Kürt sorununa çözüm arayışları geçen hafta yine hızlandı. Başbakan Erdoğan, “gerekirse İmralı’yla görüşülebileceğini” açıklarken, BDP’li Sırrı Sakık, müzakere sürecinin yeniden başladığını söyledi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’le görüşen BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, CHP’den sürece destek olmasını istedi. Peki “yeni” CHP’nin bu konudaki yaklaşımı ne? Anamuhalefet partisinde kafalar karışık gibi görünse de, partinin üst kurullarının yaklaşımı net. Gülseren Onanç, iş dünyasının yakından tanıdığı isimlerden biri. Son kurultayda, parti meclisine seçilip CHP Genel Başkan Yardımcılığı’na getirilen Onanç, BDP Kongresi’ni izleyen, Meclis’te bulunan tek siyasi parti temsilcisi olmuştu. İstanbul’da, liberal-sol gazeteci ve akademisyenlerle düzenlediği Kürt sorununa çözüm önerileri toplantısıyla eleştirilerin hedefi olan Onanç ile yeni CHP’nin Kürt sorununa yaklaşımını konuştuk.

        - Kürt sorununun çözümüne CHP nasıl katkı sunabilir?

        CHP, en kilit parti durumunda. Ben bu sorunun aynı zamanda bir “Türk sorunu” olduğuna da inanıyorum. Türklerin bir bölümü Kürt vatandaşlarımızın taleplerinin ülkeyi bölmesinden korkuyor. Devletin kurucu partisi olan CHP’nin tabanında da bu endişeler var.

        - Peki çıkış ne olabilir?

        Bizim, tabanın bu endişelerini gidermemiz gerekli. Hakkâri’deki çocuğun okulda anadili olan Kürtçe’yi konuşmasının memleketi bölmeyeceğini, aksine okuduğunu anlayan, bilgi üreten bir birey yetiştirebilirsek, memleketin asıl o zaman kalkınacağını anlatabilmeliyiz. Siyasette liderlik, tabanı dönüştürebilmek yetisidir. Gerçek liderlik dönüşüme inandırarak hiçbir zorlamada bulunmadan yapabilmektir.

        - Tabanınızdaki kaygıları nasıl gidereceksiniz?

        Biz CHP tabanına Kürt sorununun bir demokrasi sorunu olduğunu anlatabilirsek bunu anlayacaklarını ve CHP’nin çözümde aktif katkı sunabileceğini düşünüyorum. Kadın kollarımızla Van, Hakkâri ve Uludere’de çocuklarını kaybeden anneleri ziyaret edeceğiz. Bu projeyi kadın kollarımızla konuşurken CHP örgütündeki kadınların ne kadar heyecanlandığını gözlemledim. Bu sürece seyirci kalamayız. Tek bir yönden bakamayız. Herkes acıyı paylaşmak istiyor. Mem ü Zin efsanesine göre karşı tarafın kadınları başlarındaki beyaz tülbendi yere atarlarsa savaş oracıkta bitermiş. Biz de beyaz tülbenti atıp barışa duracağız.

        ‘KANI DURDURMAK İÇİN HERKESLE GÖRÜŞÜLEBİLİR’

        Başbakan Erdoğan, Oslo sürecinin yeniden denenebileceğini ve İmralı’yla görüşülebileceğini belirtiyor. Siz bu sürece destek verir misiniz?

        Çatışmalarla bu sorunun çözülemeyeceğini 30 yıldır büyük acılar yaşayarak gördük. Dünyadaki diğer bütün çatışmaların çözümü gibi tarafların müzakere etmesi gerekli. Müzakerelerin yapılmasında partimizin bir sıkıntısı yok. Genel Başkanımız, “Ülkede terörü azaltmak için, kanı durdurmak için gerekirse herkesle görüşülebilir, her türlü çözüm politikası üretilebilir” diyerek görüşmelere açıkça destek verdi. Ancak bu süreçler çok hassas süreçler. Çok iyi planlanmaları ve yönetilmeleri gerekiyor.

        - Ne yapılabilir bu konuda?

        Geçenlerde, IRA ile İngiltere arasındaki görüşme süreçlerine kadın koalisyonu kurarak katılan İrlandalı Mc Williams’ı dinledim. Müzakere sürecinin ne kadar uzun ve zorlu olduğunu anlattı. Öncelikle kadınları bu müzakere sürecine katılması gereğine ikna etmişler. Muhafazakâr İrlandalılar, “Kadınlar evde otursun” diyorlarmış. Direnmişler. Kurulan kadın koalisyonunda köyden, akademiden, sendikalardan, Protestan, Katolik ve ateist, her kesimden kadın almışlar. Bu kadınlar, “savaşan” taraflarla konuşarak bu deneyimleri anlatıp aracı olmuşlar. Onu dinlediğimde, “İşte” dedim, “Müzakere sürecinde kadının rolü”. Barış ancak kadın duyarlılığıyla kurulabilir.

        - Partinizden yapılan açıklamalar müzakerelerin şeffaf olması gerektiği yönünde.

        Şeffaflık değil isteğimiz. Katılımcılık, paylaşımcılık. Yapılan görüşmelerin içeriği çeşitli aralıklarla Meclis’te grubu bulunan parti temsilcilerine anlatılsa daha iyi olmaz mı? Bunu kapalı toplantılarla yapabilirler. Çözüm sürecine ne kadar çok siyasetçi sahip çıkarsa süreç o kadar sağlıklı olur. İnsanlar konuşmadan silahlar susmaz.

        ‘ULUDERELİ ANNEYİ ANLAYAMADIM AMA BİRBİRİMİZE SARILIP AĞLADIK’

        - Geçen hafta partiniz adına BDP Kurultayı’nı izlemiştiniz. Sizi en çok etkileyen neydi?

        Uludere’den gelen çocuğunu kaybetmiş bir anneye sarıldım. Kadının ağladığını görünce ben de ağladım. Benimle Kürtçe konuştu, hiçbir şey anlayamadım ama iki kadın ortak bir duyguyu paylaştık. Onca acıya rağmen inadına renkli ve parlak giysiler içinde, “Bizi kimse yok sayamaz” der gibiydiler. Eşbaşkanlık modeliyle kadının güçlü ve eşit duruşu beni hep etkilemiştir. Bir de BDP’nin solun entelektüellerini davet etmesini de saygıyla karşılıyorum.

        - Siz ve bazı parti yöneticileriniz geçen ay İstanbul’da liberal-sol aydınlarla Kürt sorununda çözüm önerilerini masaya yatırdınız. Toplantının temelleri nasıl atılmıştı?

        PKK’nın Şemdinli’de alan hâkimiyeti kurmaya çalıştığı süreçte, İzmir Milletvekilimiz Alaattin Yüksel başkanlığında bir CHP heyeti bölgeyi ziyaret etti. Bölgeden gelen arkadaşlarımız, bölge halkının PKK’ya destek vermediğini ama barış istediklerini ve CHP’nin bu sürece aktif olarak katılmasını talep ettiklerini söyledi. Ben bir barış masası kurmayı önerdim. Amacım Kürt sorununun çok değişken dinamiklerini öğrenmek ve aktif politika geliştirmeye katkı sağlamaktı. Artık Kürt sorununun 6 ay öncekinden çok farklı dinamikleri var. Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nden sonra şimdi PYD Suriye’de özerk Kürt yönetimi kuruyor. PKK bölgede artık etkin bir oyuncu. Tüm bu dinamikleri anlamak üzere çeşitli uzman, gazeteci, akademisyen sivil toplum örgütüyle farklı başlıklarda toplantılar yapıyoruz. Toplantı notlarını genel başkanımıza sunuyoruz.

        ‘YUMUŞAK VE ESPRİLİ BİR DİL KULLANMALIYIZ’

        - Kılıçdaroğlu, seçilme yaşının 18’e indirilmesi konusunda “olgunlaşma” kriterine dikkat çekerken, “Kişinin milletvekili olması için askerlik yapması gerekir” dedi. Genel başkanın sözlerini nasıl okursunuz?

        Genel başkanımızın danışman kadrosuna acilen bir kadın hakları ve politikaları uzmanı dahil etmeliyiz. Ben bunun gereğine sadece bu spesifik konuda değil, genel söylemlerinde de ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Zira karşımızda çok eril ve şiddet içeren bir dil kullanan Başbakan var. Kendisine aynı yöntemle muhalefet etmek kolay da değil, stratejik de değil. Bizim bu paradigmayı bozmamız ve daha yumuşak hatta esprili bir üslup kullanmamız gerekir.

        ‘BU SORUNU HİÇ KİMSE TEK BAŞINA ÇÖZEMEZ’

        BDP’li Sakık, Başbakan’ın açıklamalarını samimi ve ciddi bulduğunu belirtti. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

        Leyla Zana da, Sırrı Sakık da Başbakan’ın bu sorunu çözeceğine inanıyor. Kendisine gidip ricada bulunuyorlar. Ama Başbakan bu sınavı maalesef iyi veremedi. Zira bu sorun bir demokrasi sorunu ve Başbakan o kadar demokrat değil. Sayın Başbakan’ın kendi başına bu sorunu çözebileceğine inanmıyorum. Bu sorunu kimsenin tek başına çözebileceğine inanmıyorum.

        - BDP, sizce nasıl bir çizgi izliyor?

        Ben çözümde daha etkin rol almalarını bekliyorum. PKK ve Öcalan ile BDP görüşmeli ve Meclis’te çözüm süreçlerinde aktif olmalı. Anadilde eğitim, anadilde savunma, özerklik, anayasal vatandaşlık konuları müzakere konuları olacak. Müzakerelerin temel amacı PKK’ya silah bıraktırmak olmalı. Bunun için kiminle görüşülecekse görüşülmeli, kim katkı sunacaksa sunmalı.

        - Anadilde eğitim ve demokratik özerklik taleplerinin bu sorunun çözümünü oluşturacağını düşünüyor musunuz?

        Bu maddeleri de kapsayan özgürlükçü, eşitlikçi yeni Anayasa’nın iyi bir başlangıç olacağını düşünüyorum. Bütün vatandaşlarımızın özgürlüklerini genişletecek, azınlık haklarını koruyan Türkiye’yi 21. yüzyıla taşıyabilecek bir Anayasa’ya, güçlü bir toplumsal mutabakat metnine ihtiyacımız var. Kürt sorununun çözüm sürecini Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir fırsat olarak da görüyorum. AKP, aşırı merkezi ve katılımcı olmayan bir yönetim benimsiyor.

        Ne gibi?

        Büyükşehir yasasıyla yerel yönetimleri kaldırıp merkezi güçlendirmek istiyorlar. Oysa iyi bir ülke yönetişimi için bizim yerinden yönetime ihtiyacımız var. Bu süreçte geliştireceğimiz özerk yönetim modelinin Türkiye’nin iyi yönetişimi için önemli katkı sağlayacağını düşünüyorum. Örneğin Gümüşhane’nin bir köyünde yapılacak HES projesinin kararını Ankara değil, o doğanın gerçek sahibi olan köylüler vermeli.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ