Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Paulo Coelho yazdı

        Paulo COELHO/HT PAZAR

        BAEPENDILI NHÁ CHICA

        Mucize nedir? Her türlü mucize için bir tanım vardır: Doğa kanunlarına aykırı durum diye adlandırılabilir, büyük bir kriz anında yüce bir gücün müdahalesi diye tanımlanabilir, bilimsel olarak mümkün olmayan şey diye telaffuz edilebilir... Ama benim kendi tanımım var: Mucize insanın ruhunu huzurla dolduran şeydir. Bazen kötü giden bir şeyin düzelmesi, bazense bir dileğin gerçekleşmesi şeklinde kendini gösterebilir, fark etmez, aslolan mucize gerçekleştiğinde Tanrı’nın bize sunduğu bu lütuf için derin bir şükran hissetmemizdir.

        SAÇLARIMI KESTİRMEDİ DİYE...

        40 yıl kadar önce, hippi dönemimi yaşadığım sırada, kız kardeşim benden ilk kızının vaftiz babası olmamı istemişti. Çok sevinmiştim, ama saçlarımı kesmemi istemediği (o zamanlar belime kadar inen uzun saçlarım vardı) ve pahalı bir vaftiz hediyesi talep etmediği (o dönem hediye alacak param yoktu) için daha da mutlu olmuştum. Bebek doğdu, üzerinden bir yıl geçti ama vaftiz töreni gerçekleşmedi. Belki kız kardeşim fikrini değiştirmiştir diye düşündüm ve ona, neler olup bittiğini sormaya gittim. Bana şu cevabı verdi: “Kızımın vaftiz babası hâlâ sensin, ama sorun şu ki, Nhá Chica’ya bir sözüm var, bir dileğimi gerçekleştirdiği için Baependi’ye gidip vafiz törenini orada yapmalıyım.” Baependi’nin nerede olduğunu bilmiyordum ve Nhá Chica adını hiç duymamıştım. Hippi dönemim geçti gitti, bir plak şirketinde yönetici oldum, kız kardeşimin ikinci çocuğu doğdu ama vaftiz töreninden hâlâ eser yoktu. Sonunda, 1978’de bir karar alındı; kız kardeşim ve eski kocasının aileleri toplandı, Baependi’ye gidildi. İşte kendine yetecek parası olmadığı halde son 30 yılını bir kilise inşa etmek ve fakirlere yardım etmekle geçiren Nhá Chica’nın kim olduğunu orada öğrendim.

        TANRI’YA İNANCIM KALMAMIŞTI

        Hayatta çok sarsıntılı bir dönem geçiriyordum ve artık Tanrı’ya inancım kalmamıştı. Daha doğrusu, manevi dünyanın önemli olduğuna dair bir inancım kalmamıştı. Önemli olan bu yaşadığımız dünyada olanlardı, burada kazanacaklarımızdı. Gençlik yıllarımın çılgın hayallerinden vazgeçmiştim – yazar olmak da onlardan biriydi – ve o hayal dünyasına geri dönmeye hiç niyetim yoktu. O kiliseye de sadece sosyal görevimi yerine getirmek için gelmiştim. Vaftiz töreninin başlamasını beklerken dışarıda gezinmeye başladım ve kendimi Nhá Chica’nın, kilisenin hemen yanındaki mütevazı evinde buldum: İki oda, üzerinde birkaç azizin resmi olan küçük bir sunak ve içinde iki kırmızı bir beyaz gül olan bir vazo. Bir anda o dönemdeki kafa yapıma tamamen zıt bir şekilde, içgüdüsel bir kararla orada bir söz verdim: “Eğer bir gün, arzuladığım gibi bir yazar olmayı başarırsam, 50 yaşımda buraya geri geleceğim ve yanımda iki kırmızı bir beyaz gül getirip bırakacağım.”

        ‘İYİ SAVAŞ’IM O ZAMAN BAŞLADI

        Tören sonrası vaftiz hatırası olarak oradan kendime Nhá Chica’nın bir resmini aldım ve yola çıktım. Rio’ya dönüş yolunda bir kaza oldu: Önümde giden otobüs aniden fren yaptı ve anında direksiyon kırıp yoldan çıkarak ben ve kayınbiraderim saniye farkıyla ona çarpmamayı başardık. Ama arkamızdan gelen araba doğruca otobüse çarptı, bir patlama oldu, birkaç kişi öldü. Biz ise yol kenarında, ne yapacağımızı bilmez bir şekilde kalakalmıştık. O anda sigaramı almak için elimi cebime attım ve Nhá Chica’nın sessizce nazardan koruma mesajı veren fotoğrafı elime geldi. Hayallere, manevi arayışlara ve edebiyata geri dönüş yolculuğum işte o gün, tam orada başladı. Böylece kendimi, bir mucizenin sonucu olarak, kalbim huzurla dolu bir şekilde İyi Savaş için savaşırken buldum. Söz verdiğim üç gülü de hiç unutmadım. Sonunda ellinci yaş günüm – o zamanlar çok uzak görünüyordu – geldi çattı.

        BİR İŞARET ALIRSAM...

        Neredeyse ellinci yaşım geçip gidiyordu ki, Dünya Kupası sırasında verdiğim sözü tutmak için Baependi’ye gittim. Birisi geceyi geçirdiğim Caxambú’da beni fark etmişti, bir gazeteci benimle röportaj yapmak için geldi. Ona ziyarete geldiğimi söylediğimde şöyle dedi: “Nhá Chica hakkında konuşmak ister misiniz? Cenazesi bu hafta mezarından çıkarıldı ve azize ilan edilerek Vatikan’a taşındı. İnsanların onun aracılığıyla yaşadıkları mucizeleri paylaşmaları gerek. “Hayır” dedim, “Bu benim için çok kişisel. Ancak ondan bir işaret alırsam anlatırım.” Sonra kendi kendime düşündüm: “Bu nasıl bir işaret olabilir ki? Ancak birinin onun namına konuşması bir işaret olabilir.” Ertesi gün, gülleri aldım, arabama bindim ve Baependi’ye hareket ettim. Kiliseye varmadan hemen önce yolda durdum ve yıllar önce buraya gelen plak şirketi yöneticisini ve beni tekrar buraya getiren bütün o şeyleri düşündüm. Nhá Chica’nın evine doğru yürürken yandaki bir giyim mağazasından genç bir kadın çıktı ve bana şöyle dedi: “Maktub adlı kitabınızı Nhá Chica’ya adadığınızı fark ettim. Eminim buna çok mutlu olmuştur.” Genç kadın başka bir şey söylemedi. İşte beklediğim işaret buydu. Bu yüzden onunla ilgili yaşadığım deneyimi burada paylaşıyorum.

        ÇEVİREN:Mine Akverdi DENKTAŞ

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ