Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam Dünya Kadınlar Gününüz 'Kutlu' olsun!

        ECE GÖKSEDEF / HABERTURK.COM

        egoksedef@haberturk.com

        Yıl 1857: Daha insanca koşullarda çalışmak istedikleri için polis tarafından fabrikaya kilitlenen kadın işçiler, yanan binada can verdiler…

        Yıl 2011: Çalışmak isteyen, daha insanca koşullarda yaşamak isteyen kadınlar, eşleri, sevgilileri, babaları, ağabeyleri tarafından bıçaklanarak, kurşunlanarak, intihara sürüklenerek can veriyorlar…

        Devir teslimi yapan polis ise kadınları değil; haleflerini koruyor.

        8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nün tarihçesi 1857’ye, daha insanca koşullarda çalışmak isteyen işçilerin grevine dayanır: 8 Mart 1857 tarihinde ABD’nin New York kentinde, konfeksiyon ve tekstil fabrikalarında çalışan 40.000 işçinin insanlık dışı çalışma koşullarına ve düşük ücrete karşı başlattığı grevi, polis vahşice bastırmaya çalıştı; işçileri fabrikaya kilitledi. Çatışmanın sonucunda alev alan binadan kaçamayan, büyük çoğunluğu kadın olan 129 işçi, yanarak can verdi.

        1910 yılında Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. Enternasyonale bağlı kadınlar toplantısında, Almanya Sosyal Demokrat Parti önderlerinden Clara Zetkin, bu yangında yaşamını yitiren 129 kadın işçi anısına 8 Mart gününün Dünya Emekçi Kadınlar Günü olarak kutlanmasını önerdi. 1975 yılında Dünya Kadınlar Yılı’nı ilan eden Birleşmiş Milletler Örgütü, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın tüm kadınlar için Dünya Kadınlar Günü olarak kutlanmasını kararlaştırdı.

        Yıllardır, ekonomik anlamda gelişmiş, demokrasisi nispeten oturmuş, insanların temel haklarına daha kolay ulaşabildiği ülkelerde, 8 Mart, alınan hakların bir kutlaması, alınamayanlar için isyan olarak algılanır. Bu isyanlarda, devletlerin uyguladığı kadın-erkek politikalarına karşı çıkan kadınlar, polisler tarafından ciddi bir tehdit olarak görülür ve eylemler için ciddi önlemler alınır. Ne de olsa tüketim toplumuna ayak uydurmak her yerde zorunludur. Daha fazla özgürlüğün savaşını veren kadın veya erkek tehlikelidir. Gücünün son haddine kadar çalışan erkek ve ‘kırmızı ayakkabıya’, ‘mavi gece çantasına’ ihtiyaç duyan, söyledikleriyle, bekledikleriyle, bazen de tembelliğiyle erkeği tüketen kadın makbuldür…

        Peki ülkemizde kadın eylemleri nasıl algılanır? Halkın büyük çoğunluğu tarafından; ‘toplaşan birkaç kadının’ olmayacak naralar atarak ilerleyişi… ‘Kolay kadınların’ geleneksel topluma isyanı… -Bir daha kolay kolay bir arada görülemeyecek- binlerce kadının izlenesi yürüyüşü… Ayrılıkçı gruplar tarafından manipüle edilmiş kadın toplaşmaları… Bunlar, annelerin kızlarını gönderirken korkmaya bile gerek duymadığı, çünkü en ufak bir ayaklanma halinde bile her türlü yola başvurabilen polisin en fazla ‘orospular, kendinize biraz hâkim olun’ şeklinde uyarılar yapacağı protestolardır…

        Medyada bile aşk deliliği, psikolojik rahatsızlık, sağlık sorunu olarak görülmeye devam eden kadına yönelik şiddet, bu tarz şiddet haberlerini verirken bile alevlenmeye devam eder. Artık sistematik bir hareket haline gelen, ideolojik temeli olan bu şiddete ‘erkek’ vurgusu yapıldığında ise, sokakta istediği gibi dolaşabilen, kahkahalar attığında kimsenin dönüp bakmadığı, tecavüz tehdidini ensesinde hiçbir zaman hissetmemiş olan erkekler garip bir alınganlık gösterirler. Mevcut sistem gereği kendilerine dokunulmasına alışık olmadıklarından olsa gerek…

        Oysa ki kadının tek bir isteği var; ‘adam gibi’ değil, ‘insan gibi’ yaşamak… ‘Anne’, ‘eş, ‘bacı’ olarak değil, ‘kadın’ olarak yaşamak… Her gün bir kadın, sevdiği, güvendiği, ya da güvenmesi gerektiği, kimi zaman hiç tanımadığı, pis kokan, delirmiş gibi bakan bir erkek tarafından tacize veya tecavüze uğrarken, ‘ya benim de başıma gelirse’ diye korkmadan yaşamak… Gülünç olan, saçma olan, konuşkan olan, şaşkın olan, kötü olan her hareketlerinde, edinilmiş sıfatlarının yanına bir de ‘kadın işte’ zarfı eklenmeden yaşamak… Tehdit altında olan herkesi korumakla görevli devlet tarafından ‘kadın cinayetleri aslında azaldı’ denerek, korkmamız gereken sayının kaç olması gerektiğini bize düşündüren bu son zamanlarda ise, sadece yaşamak…

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ