Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam İlişkiler Boşanmanın prospektüsü

        IŞIL CİNMEN

        icinmen@haberturk.com

        HABERTURK.COM

        Fotoğraflar: Merve Çay

        Ebru Şallı ve Harun Tan’ın boşandığını duyanların ilk tepkisi, "Onlar bile mi!" oldu.

        Çünkü Ebru Şallı yıllarca peri masalı gibi anlattı evliliklerini.

        Hatta “Harun, oğlumdan önce gelir” diye unutulmaz bir açıklama bile yapmıştı.

        Yani uzun ömürlü aşka inanmak isteyenler için fena bir örnek değildi.

        Boşandıklarını duyduğumda kendi mini travmama flashback yaşadım.

        Annemle babam boşandığında 7 yaşındaydım.

        İlkokula yeni başlamıştım.

        Okula gitmeyi çok gereksiz buluyordum.

        Sabahları kati surette uyanmak istemiyordum.

        Bildiğiniz bunalımdaydım.

        Ama daha o zamanlardan oportünisttim.

        Her krizi fırsata çevirmeye odaklıydım.

        “Bunalımdayım, yalnız uyuyamam” diyerek annemle babamın ortasında yatmaya başladım.

        Yine öyle bir sabah, bu sefer hafta sonu ama yine uyandırıldım.

        Öpücüklerle…

        Annem bir yanağımda, babam diğerinde.

        “Hadi kalk, sana önemli bir şey söyleyeceğiz” dediler.

        Sonunda okula gitmemin anlamsız olduğunu anladıklarını düşündüm.

        “Konuşalım” diyerek kahvaltı masasına geçtim.

        Birazdan duyacaklarıma nasıl hazırlıksızım anlatamam.

        Tek kavga duymamışım. Aralarında hiçbir sorun yok; yalnızca ülke meseleleri hakkında tartışan bir annem ve babam var bence.

        Ben okul konusunda söyleyeceklerime konsantre olmuşken,

        “Ayrılmaya karar verdik” dedi annem.

        Ben de ortadan ikiye ayrıldım sanki o an…

        Gerisini hatırlamıyorum.

        Boşanmalarına dair beni etkileyen tek kötü anı bu gibi hissediyorum.

        Onların sayesinde kısa sürede ayrıldığım yerden birleştim.

        Küçük şeylerle...

        Cumaları Süper Baba’yı babamla izleyerek, cumartesileri buz pateni yapmaya giderek, her veli toplantısında ikisini yan yana görerek -ve arkadaşlarıma göstererek-, benimle ilgili tüm konularda yan yana olacaklarına inanarak...

        Ancak tüm bunlardan sonra benimle boşanmadıklarına ikna oldum.

        Zordu belki ama arkadaş kaldılar.

        Hayatlarına başkaları girdi; fakat birbirlerini hiçbir zaman geri plana atmadılar.

        Anne ve babası boşanınca çocuk elbette üzülür.

        Ama üzülmek başka, zarar görmek başka.

        Doğru davranırsanız, boşanmanızdan bir trajedi çıkmayabilir.

        Ayrılık çanları çalmaya başladıysa çocuk ve genç psikoloğu Şeniz Pamuk’a bir kulak verin.

        İlk adımdan başlayalım: Boşanmaya karar verdik, nasıl söyleyeceğiz çocuğa?

        İlk adım bu değil. Evlilik dönemi, boşanma süreci ve sonra olanlar, hepsi çocuk üzerinde etkili. Evlilik döneminde çocuğun önemli ihtiyaçları giderildiyse, çocuğun geçireceği ilk sarsıntı biraz daha yoğun olur fakat güven hissi zaten oluşmuş olduğu için uzun vadede büyük zarar vermez. Söz konusu çatışmalı bir evlilik ve çocuğun güven duygusunun oluşmasına fırsat verememiş bir anne baba modeliyse, boşanma daha tahrip edici olabilir.

        Koşulların ideal olduğunu varsayalım, standart bir konuşma canlandıralım. Ortada 12 yaş altı bir çocuk var.

        Yaş, cinsiyet ve çocuğun mizacı önemli kıstaslar. Çocuğun yaşı ne kadar küçükse, boşanmaya uzun vadede uyum sağlaması o kadar kolay ancak güven sarsıntısı aşağı yukarı her yaş döneminde olur. Bazı çocuğun adaptasyon yeteneği iyidir, bazısı en ufak değişiklikte çok büyük tepki verebilir. Ama psikolojide kural, “elindeki kumaştan en iyisini çıkar”dır. Olabilecek en iyiyi çıkarmaya çalışacağız.

        YANLIŞ: “DIŞARIDA YEMEK YERKEN SÖYLEYELİM”

        Çocuğun karşısında kim var ve neredeyiz?

        İdeal ortam, çocuğun ortamıdır. Yani çocuğun yaşadığı evde, karşısında da anne ve baba birlikte anlatıyor.

        Genelde olan bu mu?

        Bu en az gerçekletirileni. Genelde kendini daha suçlu hisseden taraf, konuşmanın içinde olmak istemez. Bir de nedense, “Dışarı çıkalım, yemek yerken anlatalım” gibi bir görüş vardır. Bu hiç doğru değil çünkü konuşmanın sonucunda çocuğun nasıl bir tepki göstereceğini kimse öngöremez. Hiçbir şey olmamış gibi televizyonu açmak isteyebilir, kapıları tekmeleyebilir, bir oyuncağına sarılıp ağlamak isteyebilir. Bu özgürlüğü ona tanımamız gerekir.

        YANLIŞ: “BAK HERKESİN ANNESİ BABASI BOŞANIYOR”

        Tamam evde ve beraberiz, yapalım artık şu konuşmayı...

        Çocuğun olabildiğince az zedelenmesi için atlanmaması gereken birkaç ana nokta var.

        Biri, çok önemli bir anlaşmazlık olduğunu ve bunu gidermek için çeşitli yollar denendiğini söylemek. Yani, “Ayrılmak en son seçenekti. Bu şekilde ikimizin de daha mutlu, daha huzurlu olacağına karar verdik.”

        Çocuktan ilk tepki geliyor...

        En yatıştırıcı ve çocuğun işbirliğini kazanmaya aday yöntem çocuğun duygusundan gitmektir. Genelde, “Bak herkesin annesi babası boşanıyor. Bu büyüklerin işi. Bak biz ağlıyor muyuz?” gibi bir tavır gelişiyor. Bu çocuk için bir duvar örmektir. Böyle konuşursanız ondan sonra bu konu anne, baba ve çocuğun konusu olmaktan çıkar. Kendini yalnız, sizi karşısında hisseder. Diyalog yolu hep açık kalmalı ve boşanma aranızda bir tabu olmamalı.

        Üzüldü, şimdi ne diyeceğiz?

        “Çok üzüldüğünü anlıyorum, ben de çok üzülüyorum. İlk seçeneğimiz bu değildi, gerçekten her şeyi denedik ama olmadı. Ben de uyum sağlayacağım, sen de... Bu durumun geri dönüşü yok. Sen de bu arada kendi işlerine bak, oyunlarını oyna. Bunu bize bırak; düzene koyacağız, sen merak etme.”

        Sonra?

        Karı/koca ve anne/baba ayrımını yapmak. “Biz her zaman senin annen ve baban olmaya devam edeceğiz; sadece artık karı koca olmayacağız. Seni her zaman sevmeye, seninle ilgilenmeye devam edeceğiz.”

        YANLIŞ: “BİRBİRİMİZİ SEVMEYE DEVAM EDECEĞİZ”

        “Birbirimizi sevmeye de devam edeceğiz”e de vurgu yapılmalı mı?

        Bunu tavsiye eden uzmanlar var fakat ben tavsiye etmiyorum “Biz birbirimizi hep seveceğiz” açıklaması çocukların kafasını karıştırır. “Bu kadar seviyorsanız, o zaman bu ne?” der.

        Girişi yaptık...

        Giriş bölümünden sonra “Bundan sonra ne olacak?” sorusunun cevabı mümkün olduğunca net bir yaşam perspektifiyle verilmeli. Cümleye, “Bundan sonra” diye başlanarak, karar neyse o açık ve net olarak anlatılmalı.

        Örnek verin.

        Önce çocuğun hayatında değişmeyecek olanlar söylenmeli. “Sen annenle/babanla yaşamaya devam edeceksin. Burası senin evin olarak kalmaya devam edecek, okuluna devam edeceksin. Hayatın değişmeyecek. Senin iki evin olacak: annenin evi ve babanın evi.”

        YANLIŞ: “BİLMİYORUZ”

        Ne kadar az değişim olursa durumla o kadar kolay mı başa çıkabilir?

        Düzeni aynı kalıyor, sadece babası evden gidiyorsa bununla baş etmesi daha kolay. Ama mahallesi, evi, okulu, arkadaşları ve ekonomik standartı bir anda değişiyorsa, o zaman çocuğun çok daha fazla yeniliğe uyum göstermesi gerekiyor. Çocukla konuşmadan önce, anne ve babanın arasında bu tip konuların netleşmesi gerekiyor. “Onu da bilmiyoruz, bunu da bilmiyoruz” belirsizliği çocuğu çok endişelendirir.

        Ama bazen öyle durumlar oluyor ki gerçekten kimse ne olacağını bilemiyor.

        O zaman dürüst olacaklar. “Şu anda biz de bilmiyoruz ama bildiğimiz anda seninle de paylaşacağız” denebilir, bu da çocuk için bir netliktir.

        Ekonomik koşulların değişmesi duygularını ne kadar etkiler?

        Çocuk, ayrılmayla birlikte alıştığı maddi olanakları kaybederse ya da anne ve baba arasında ekonomik anlamda ciddi bir fark varsa bundan çok etkilenebilir. Babasının evine gidiyor iki televizyon, iki otomobil var; annesi “Elektriği kapat, tasarruf etmemiz gerekiyor” diyor, bu çocuğun duygu dünyasını çok karıştırır.

        Bu durumda iki otomobilli tarafa öfke duymaz mı?

        Daha önceki iletişimle de alakalı. Bir tarafı mağdur görebilir ve durumu daha iyi olana öfkelenebilir. Ya da ekonomik açıdan güçlü olana yakınlık hissederek, diğerini gözden çıkarmaya başlar. İki durum da sağlıklı değil. Sağlıklı olan yaşam standardının çok farklılaşmaması.

        YANLIŞ: “ÇOK ÖZLEDİM, GELDİM”

        Evden giden tarafın yeni eviyle ilgili en önemli olay ne?

        Çocuğa ait bir oda ya da köşe olması. Evden giden kişi, yeni yaşam alanında çocuğa ait bir oda ayıramıyorsa, salonun bir tarafına bir minder iki oyuncakla bir köşe yapabilir. Elinizden ne geliyorsa o, ama yeni evde çocuğun kendini ait hissedeceği bir yer olmalı. Bu aynı zamanda ebeveynin, “Bak bir hafta boyunca seni göremiyorum ama sen hep benimlesin” demesinin bir yolu.

        Evden giden tarafla çocuğun ne sıklıkta görüşmesi ideal?

        Sıklıktan önemlisi düzen ve tahmin edilebilirlik. Görüşme düzeniyle ilgili çocuğa net bilgilendirme yapılması gerek. Önermem ama ayda bir de olabilir fakat çocuk her ayın 20’sinde onu göreceğini bilmeli. Düzene sadık kalınmalı çünkü o ritim oluştuğunda, çocuk hayatını ona göre kurguluyor.

        Aniden çok özlediniz, geçerken kapıdan uğrayıp öpmek istediniz....

        Yapmasanız daha iyi… Çocuğu anlık olarak mutlu edecek ama sürekli bekleyiş haline sokacak bir davranış. “Kapı çaldı, annem/babam geldi” duygusu sürekli hayal kırıklığıyla sonuçlanacak oyalayıcı bir umut yaratır ve bu bekleyiş, çocuğun kendi gündemine odaklanmasını zorlaştırır.

        Ama robot değiliz ki, ya çok özlersek?

        Bencillik yapmamak gerek. En azından pazartesinden arar, “ben bu hafta Salı ve Cuma seni görmeye geleceğim” denirse, bu bir belirliliktir.

        YANLIŞ: “SADECE ARKADAŞIZ”

        Bazı babalar yeni evine çocuğu götürmek istemiyor çünkü belki başkasıyla yaşıyor. Çocuğuyla hep dışarıda zaman geçiriyor. Bu doğru mu?

        Hayır, bu çocuk için bir bilinmezlik. Çocuk boşlukları hiç sevmez ve siz ona yeterli veriyi vermezseniz, boşlukları kendi hayal gücüyle doldurur. Zor olsa da bir fırsat yaratıp çocuğun yeni yaşam alanını görmesine izin vermelisiniz. Çünkü babası gece nerede yatıyor, kiminle yatıyor bunu ona bir şekilde göstermezseniz o bunu kendi doldurur.

        Ama yeni sevgilisini tanıştırması da çocuğa ikinci darbe olmaz mı?

        Olur. Şöyle düşünelim: Tüm şartlar ideal ve anne/babanın hayatında ikinci kişiler yok. Bu durumda bile çocuğun yeni düzene adapte olabilmesi bir yılı alır. Babanın onu bırakmadığına, gelip alacağına, yeni düzenin artık bu şekilde süreceğine inanması için bu süre gerekli. Tavsiye edilen, ilk bir yıl üçüncü kişilerin çocuğun hayatına sokulmamasıdır.

        Yeni biri olduğunda, “arkadaşım” diye tanıştırmak doğru mu?

        Hayır, çocuğu kandırmayın; o zaten hisseder, dışarı tepki vermese de, bilir.

        YANLIŞ: “ONU SEN DE ÇOK SEVECEKSİN”

        Nasıl söyleyeceğiz?

        Öncelikle, tanıştıracağınız insanın kendi hayatınızda anlamlı bir yeri olup olmadığına karar verin. Yanınızda sürekli başka kadınlar/erkekler görmemeli, az ve öz insanla tanışmalı. Kalıcı olduğunu düşündüğünüz biri olduğunda çocuğa onun hakkında ön bilgi verin. “Benim hayatımda birisi var. Ona çok değer veriyorum, senin de tanışmanı istiyorum.”

        Yüzde 99 "İstemiyorum!" diyecektir.

        Büyük ihtimalle... O zaman, “Ben tanışmanı çok arzu ederim. Kısa tutarız, bir merhaba deriz” diyerek çocuğun alışma temposuna ayak uydurmalısınız. “Sen de çok seveceksin” diye zorlamadan…

        Sürekli değişen yüzler görürse ne oluyor?

        Altından sağlıklı bir şekilde kalkması zor olur. Gördüğü tüm bu modeller, çocuğun gelecekte partnerleriyle olacak ilişkilerini etkiler. Değişen kişiler gören çocuk iki ana tepki verebilir: Küçük yaşta birine çok bağlanabilir, şiddet de görse, kullanılsa da onu bırakamaz. Ya da hayatına giren herkes için, “O bana zarar vermeden, beni bırakmadan ondan kurtulmalıyım” refleksi geliştirebilir ve derinliği olmayan ilişkilere yönelebilir. Araştırmalar, bu çocukların gelecekteki boşanma oranlarının da yüksek olduğunu gösteriyor.

        YANLIŞ: “BİZ ÇOK İYİ ARKADAŞIZ”

        Anne ve babanın iyi arkadaş kalması çocuk için işi çok kolaylaştırır, değil mi?

        Hayır, en azından en başlarda değil. Ayrılıyorsanız, “anne çocuk” ve “baba çocuk” var artık. “Üçümüz her pazar yemeğe gidiyoruz” çok kafa karıştırıcı. Üçlü programları, özel günler dışında önermiyorum. Buluşuyorsunuz, çocuk çok mutlu, anne babasının elinden tutup geziyor, çok güzel bir gün geçiriyor sonra akşam oluyor herkes kendi evine gidiyor. Her ayrılış çocuk için yeni bir darbe... Ayrılınca, ayrı gibi yaşamak hem kadın ve erkeğin durumu özümsemesi açısından, hem de çocuğun yeni düzene uyumu açısından gerekli.

        Baba çocuğu almaya geldiğinde, içeri girip bir kahve içmesin mi?

        Elbette içsin, bu çocuk açısından rahatlatıcı. Karı koca değilsiniz ama anne babasınız. “Bu işi medeni bir şekilde yürütebiliyoruz” hissini çocuğa vermelisiniz ama fazlası değil. Veli toplantısı, okul gösterisi, çocuğun sağlığıyla ilgili durumlar, çocuğun doğumgünü gibi zamanlarda beraber olunmalı ama sadece sosyallik adına yapılan görüşmelerin geleceğe kalmasında yarar var.

        YANLIŞ: “BOŞANDIK AMA BİRLİKTE YAŞIYORUZ”

        Boşanma kararı açıklandıktan sonra bir süre daha aynı evde yaşamak...

        Çocuğa ne söylüyorsanız ona uygun davranın. Boşanıp yıllarca aynı evin içinde yaşamaya devam eden çok anne baba var. Oysa, “Biz boşanıyoruz ama aynı evin içinde yaşıyoruz” hiç anlaşılabilir değil. Mümkünse boşanma konuşması ve evden ayrılma yakın zamanlı olmalı.

        Travmatik olaylar “eş zamanlı” yaşanmalıdır. Ne yapıp sonradan söylemek doğru, ne de söyleyip yapmamak.

        “ANNELER KIZACAK AMA İŞ ANNEDE BİTİYOR”

        Boşanmanın çocuk üzerinde olumlu etkisi olamaz mı?

        Bu soruya pozitif cevap veren uzun süreli araştırmalar var. Aileleri 10 yaşında boşanan çocukları, 40 yaşına kadar gözlemliyorlar. Çeşitli faktörlerin nasıl bir sebep sonuç ilişkisi içinde olduğu ortaya çıkarıyor. Boşanma iyi kotarıldıysa yani: yeni düzen kuruldu, netlik sağlandı, anne baba diyaloğu iyi, ekonomik sıkıntı yok, çocuğun ihtiyaçları gideriliyor... Bu durumda boşanmadan hemen sonra ortaya çıkan sorunların daha sonraki yıllarda azalarak yok olduğu görülüyor. Bu şekilde boşanan çiftlerin çocuklarının yaşıtlarına göre daha olgun, dayanıklı, dışadönük, insan ilişkilerinde becerikli, empati, baş etme ve problem çözme yeteneklerinin gelişkin olduğu gözleniyor. Ama iyi kotarılmazsa yaşama karşı daha kırılgan oluyorlar.

        Araştırmalara göre iş anne de mi bitiyor yoksa baba da eşit derecede önemli mi?

        Anneleri kızdırabilirim ama iş annelerde bitiyor. Annenin duruşu sağlam olduğunda çocuğun, boşanmamış çiftlerin çocuklarından duygusal ve akademik anlamda ya da özel hayatında olumsuz bir farkı kalmıyor.

        Sağlam durmak ne demek?

        Hayatla mücadele edebilme kapasitesi olduğunu çocuğa göstermek. Çocuğa ne durumda olursa olsun doğru ve rahatlatıcı bilgi aktarmak. Depresif, devamlı gözyaşı döken bir anne imajı yerine güçlü olduğunu çocuğa hissettirmek ve onu da bu yolculuğun içine katmak. En zararlısı da annenin çocuğa toz pembe bir dünya göstermesi ama psikolojisi ve davranışlarıyla bunu yalanlamasıdır.

        “ARKADAŞLARIMA NASIL SÖYLEYECEĞİM?”

        Çocuklar, ailelerinin boşandığını arkadaşlarına söylemekte hala zorlanıyorlar mı?

        Her sınıfta annesi babası boşanmış birkaç çocuk olduğu için, çocukların eskisine göre çok daha rahat olduğunu gözlüyorum. Yedi, sekiz yıl öncesine kadar, çocuklar için “Arkadaşlarıma nasıl söyleyeceğim?” çok önemli bir meseleydi. Bu konuda çocuğun kendi temposuna izin verilmesinde yarar var. “Söylemen iyi olur ama ne zaman, nasıl paylaşacağına sen karar ver” gibi.

        Ben dersin ortasında parmak kaldırıp pat diye bütün sınıfa söylemiştim. Bu da normal değildir herhalde?

        Aslında en iyi yol budur. Bir kere o senden çıkar, alacağın tepkiyi de alırsın ve böylece sen daha güçlü bir konumda olmaya başlarsın. Kimse de gelip seni didikleyemez, lüzumsuz soru soramaz. Bu biraz cesaret gerektiren ama sonra kişiyi iyi koruyan bir yöntem.

        Çocuğun boşanmadan etkilenmemesinin hiçbir yolu yok mu?

        20 yıl önce boşanma bir felaketti; her şey paldır küldür oluyordu. Zaten baba genelde mumla aranan insandı, bir gidince izini bulamayabilirdin... Artık boşanma, toplumsal olarak genel geçer bir durum sayılıyor psikolojik açıdan kişinin bundan etkilenmemesi gibi bir seçenek hala yok. Ayrılık, her çocuğun biyografisinde bir yerdir, kırılma noktasıdır. Hiç kimse için “Yolda yürürken ayağım takıldı, düştüm ve etkilenmedim” seviyesinde yaşanmaz.

        BEŞ BÜYÜK HATA

        En sık yapılan 5 hatayı sıralayalım.

        Anne ve babanın birbirleri hakkında olumsuz konuşması: “Aynı annesi gibi sakar” bile yanlış. O kişi, çocuğun bir yarısı. Onun genlerini taşıyor, kesip atamaz. Çocukta, “senin bir tarafın kirli, çürük ve adi” duygusu yaratmak, onun kendini kabulünü çok zorlaştırır.

        Meselelerin çocuğun önünde tartışılması: Çocuğun netliğe ihtiyacı var.

        Söz verip de tutmamak: Onun telafisi yok gibi.

        Hiçbir şey olmamış gibi davranmak: Ebeveynler, kaçma yöntemi olarak kullanabiliyor ama duyguların hiç konuşulmaması çocuğu çok zorluyor.

        Çocuğu hediyelere boğmak: Anne babanın suçluluğunu bastırmasının bir yolu. Kısa bir dönem için önüne geçilemeyebilir ama devam etmesi, çocuğun kafasında ayrılığın normalize olmasını engelliyor, durumun altını fosforlu kalemle çizmek gibi... “Sıradışı bir şey var herhalde, ben esas noktayı kaçırıyorum ama neyse hediyeler güzel” gibi bir ruh haline giriyor. Bu da ilişkinin maddiyat temeline kayma tehlikesini getiriyor. Olağan terbiye ve disiplin anlayışı neyse, o devam etmeli.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ