Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Haberler Yaşam HT Pazar Efsane Edith Piaf’ın gerçek hikâyesi

        HT PAZAR / Alihan MESTCİ

        Fransız gazeteci Robert Belleret, Edith Piaf efsanesini sarsacak bir araştırmaya imza attı. Belleret’nin Avrupa’da gelecek ay yayınlanacak yeni kitabı “Piaf: Un Mythe Français” (Piaf: Bir Fransız Miti), Piaf’ın yazar dostu Jacques Bourgeat’ya yazdığı ve ilk defa ortaya çıkan 110 mektubu üzerinden yola çıkıyor. Ve ölümünün 50’nci yılında efsane şarkıcının “hayatının yalan” olduğunu kanıtlayacak detaylarla dolu

        Ekim 1948, Edith'ten Jacquot'ya...

        "Jacquot, sana yazan, artık cesareti olmayan küçük kız. Korkunç bir şekilde hayal kırıklığına uğradım. Marcel'in beni her şeyden çok sevdiğine inanıyordum. Şu anda anlıyorum ki, sadece metresiyim, ona ifade ettiklerim bundan ibaret. [...]Bu kadın mutlu olmayı hak ediyor mu? (Cedran'ın karısı Marinette'ten bahsederken) Hayır, çünkü mükemmel bir kocaya sahip ve onu mutlu etmeyi başaramıyor. Çocuklarını bile yetiştirmekten aciz, çocuklardan biri hasta olduğunda bile onu hastaneye götüren kişi Marcel. [...]Karısıyla ilişkilerinin en kötü olduğu dönemde, aralarının düzelmesi için bütün çabayı sarfeden bendim. Her şey iyi gitmeye basladığı anda ise tek isteği eve dönmekti. Gözlerinin önünde neredeyse geberiyordum, hiçbir şey yapmadı. Her şey onunla birlikte uçtu gitti. Bundan tek bir şey çıkarıyorum; o da, Marcel'in ailesine ihtiyaç duyduğu ve onlarla mutlu olduğu. Benim bunu yok etmeye hakkım yok ve böylece hayatından yavaşça silineceğim."

        19 Aralık 1915'te, bir savaşın ortasında dünyaya gelen Fransız şansonlarının kraliçesi Edith Giovanna Gassion, sokaklarda geçen uzun yılların sonunda, başka bir savaşın göbeğinde herkesin bildiği Edith Piaf adıyla tanınmaya başlamıştı bile. İlk olarak, sonradan akıl hocası olan Louis Leprée adında, Gerny's adlı kabarenin patronu tarafından keşfedildi. Leprée'nin öldürülmesinin ardından kariyerinde düşüşe geçen Edith Piaf, aynı kabarede sahne aldığı bir akşam, yazar Jacques Bourgeat ile tanıştırıldı. Bu dönemde çalışmalarını Paris Kütüphanesi'nde sürdüren Jacques Bourgeat, yıllar boyunca Edith'ten mektuplar alıp akıl hocalığı yapmanın yanı sıra Piaf'ın hayatındaki gelişmelere, sıkıntılarına ve aşk maceralarına tanık olan sırdaşı oldu.

        Hayatının sonlarına doğru Jacques Bourgeat bu yazışmaların bir kısmının, zamanının çoğunu geçirdiği Paris Kütüphanesi'ne verilmesini vasiyet etti. Ekim 1948 tarihli bu mektup ise Edith'in hitap ettiği şekliyle "Jacquot"ya gönderdiği mektuplardan yalnızca biri. Son yıllarda Oscar'lı film "La Vie en Rose"a da konu olan Piaf'ın hayat hikâyesi, bu mektupları derleyerek bir kitap haline getiren Robert Belleret'nin araştırmasıyla yeniden şekilleniyor. Ama ne şekillenmek; meğer Fransız gazeteciye göre "Kaldırım Serçesi" değilmiş! Zira sanıldığının aksine merdivenlerde değil hastanede doğmuş mesela...

        'PIAF'IN RİYAKARLIĞININ SINIRI YOK'

        Le Monde Gazetisi'nde çalışan Robert Belleret, "Piaf : Un Mythe Français" (Piaf :Bir Fransız Miti) adlı yeni kitabında, Piaf'ın sadece unutulmaz aşk şarkılarına esin kaynağı olmuş özel hayatını kötülemekle kalmayıp, aynı zamanda kendisini "ikiyüzlü", "doyumsuz bir aşık", "dişi Don Giovanni" olarak nitelendiriyor. "Piaf'ın riyakârlığının sınırları yok. Hayatıyla alakalı sürekli olarak yalan söyledi" diyen Belleret, bu yalanların sanatçının doğum hikâyesiyle başladığını ifade ederek devam ediyor: "Piaf, öne sürdüğü gibi Paris'in doğusundaki bir evin basamaklarında, sokakta değil; bir hastanede dünyaya geldi."

        'HİÇ KÖR OLMADI'

        "Küçük Serçe" ve "Kaldırım Serçesi" lakabıyla ünlenen Piaf'ın, 3 yaşından 7 yaşına kadar körlük geçirip mucizevi bir şekilde, Katolik Kilisesi'nin azizelerinden Thérèse de Lisieux'e dua ederek yeniden görmeye başladığı söylenmekteydi. Hatta bu sebepten dolayı, azizeyi temsilen taşıdığı madalyonu ölümüne kadar boynundan çıkarmadı. Belleret ise Edith Piaf'ın aslında hiçbir zaman kör olmadığını, sadece bir kaç haftalık bir göz enfeksiyonu geçirmiş olduğunu söylüyor.

        SORGUDAN HAYALİ HİKAYESİYLE KURTULDU

        Belleret'nin ifşa ettiği en önemli noktalardan biri de Edith Piaf'ın İkinci Dünya Savaşı dönemindeki yaşantısıyla ilgili. Kitap, Nazi Almanyası'nda verdiği konserler esnasında Piaf'ın sahte Fransız evrakları sağlayarak 200'e yakın Fransız sanatçı ve esirin kaçırılmasına ön ayak olduğunu da çürütüyor. "Amacım Edith Piaf'ı yargılamak değil ama anlattıkları sadece bir hayal ürünü" diyor Belleret. "Bu hikâye savaş sonrasında sorgudan kurtulmasını sağladı. Sürekli bahsi geçen rakamları değiştirdi. İlk olarak 118 tutukluya yardım ettiğini, sonradan 147, en son ise 200'den fazla olduğunu iddia etti. Ama kimse Piaf'a açık bir şekilde teşekkür edip, bir madalya hak ettiğini söylemedi. Ayrıca o dönemde 200 tane sahte kimlik hazırlamanın ne kadar güç olabileceğini tahmin edebiliyor musunuz?" Piaf ise savaş sonrasında yapılan bir mahkemede tutuklulara yardım ettiğini belirten bu hikâyeyi anlattıktan sonra gösterdiği çaba için tebrik edilmişti.

        GESTAPO'NUN UĞRADIĞI GENELEVDE YAŞIYORDU

        Avrupa'daki bu zor dönemde Edith Piaf'ın yaşantısına dair Robert Belleret'nin verdiği diğer detaylar, durumun çok daha farklı bir yönde gelişmiş olduğunu gözler önüne seriyor. Buna göre Paris kuşatma altındayken ünlü şarkıcı, Gestapo'nun üst kademesinden isimlerin savaş yorgunluklarını atmak için uğradıkları şık bir genelevin üst katında "lüks" bir yaşam sürüyormuş: "Gestapo'nun da parçası olan Alman askerleri bu geneleve gidiyordu. En kötüsü, sevgilisi Yvon'un kız kardeşi Annie Jean-Claude'un, Henri Laffont'un (Fransız Gestaposu'nun başı) metresi olması. Piaf bu sefil ve kasvetli ortamın tam iki yıl boyunca bir parçası oldu. Kuşatma süresince, Paris halkı yiyecek bulamıyorken, performanslarına devam edip şampanya ve havyarların tüketildiği bu genelevde partiler veriyordu..."

        'HENÜZ ONA İHANET ETMEDİM'

        "L'hymne à l'amour", "La vie en rose" ve "Mon dieu" gibi klasikleşen aşk şarkılarını seslendirmiş olan Edith Piaf'ın, ruh eşini arayan umarsız bir aşık olduğu düşünülürken, yazar Jacques Bourgeat'a yazdığı mektuplarda daha çok doyumsuzluğundan dolayı aşıklarını üzen ve bu durumun devamlılığından yıpranan bir kadın olduğu ortaya çıkıyor.

        1946 yılında kaleme aldığı bir mektupta Piaf, hayatına giren yeni sevgilisi, şarkıcı Jean Louis Jaubert hakkında içini dökerken "Bu sefer kalbimde ve ruhumda saf bir şeyin akmakta olduğunu hissedebiliyorum, henüz ona ihanet etmedim, düşüncesi bile aklımdan geçmedi" diyor.

        Ertesi yıl, 1949'da bir uçak kazasında hayatını kaybedecek olan boksör Marcel Cedran'a tutulup metresi olan Piaf, Jean Louis Jaubert'i terk ediyor. "Jean-Louis beni çok hayal kırıklığına uğrattı" diyerek başladığı mektubundaysa "Bıktım bundan. Ondan daha fazlasına layığım. Onunla birlikte olduğumdan beri ona ihanet etmedim ve artık bitti. Neler olacağıyla ilgili dürüstçe onu uyardım. Onun için çok yazık" diyerek ilişkilerinin bitişini sırdaşına bu kelimelerle aktarıyor.

        'AYNI ANDA 2-3 SEVGİLİSİ BİLE OLDU'

        Gazeteci Robert Belleret, Piaf'ın ilişkilerini şöyle özetliyor: "Yeni bir ilişkiye başlarken, her seferinde hayal ettiği sevgiliye kavuştuğunu yazıp onları bir ay ya da bir yıl sonrasında terk ediyor. Aynı anda 2 ya da 3 sevgilisinin olduğu dönemler var. Birini terk edeceği zaman karşısındakini ayrılmakla yükümlü olduğuna inandırıyor." Robert Belleret, 1963 yılında 47 yaşındayken ölen Edith Piaf'ın, sanat dünyasından yaklaşık 30 isim dahil, 50 kadar sevgilisi olduğunu öne sürüyor.

        Robert Belleret mektuplar üzerinden yürüttüğü bu çalışma sayesinde, Edith Piaf'ın kendi efsanesi içinde kaybolmuş kişiliğiyle ilgili gerçekleri meydana çıkarıp, bizi, ölümünün 50'nci yılında bir "Fransız miti"ni yeniden tanımlayacak sıfatlarla başbaşa bırakıyor. Ama neyse ki Piaf'ın yeteneğine dokunmadan yapıyor bunu... Piaf mı? O meşhur şarkısında sonsuza kadar hiçbir şeyden pişman olmadığını söylemeye devam edecek: Non, je ne regrette rien...

        'L'hymne à l'amour' nasıl ortaya çıktı?

        Edith Piaf, boksör sevgilisi Marcel Cerdan 1949'un sonbaharında bir uçak kazasında hayatını kaybetmeden önce, etrafındakilere çok dinleneceğine inandığı bir şarkı yazdığından bahsetmekteydi. O şarkı, sonraları müzik literatürüne Edith Piaf'ın bir imzası olarak yerleşecek "L'hymne à l'amour"du. Ne var ki Edith Piaf, ısrarla adını herkesten sakındığı şarkısını önce şarkıcı arkadaşı Yvette Giraud'ya verdi. Giraud, Piaf'ın "L'hymne à l'amour"unu kaydetmek için 16 Haziran 1949'da stüdyoya girdi. Nitekim, Piaf, sonbaharda Cerdan'ın trajik ölümünün ardından Yvette'ten albümünün çıkış tarihini ertelemesini istedi. Mayıs 1950'de şarkıyı dünyaya duyuransa Yvette Giraud yerine Edith Piaf olacaktı. Bu sayede, "L'hymne à l'amour" herkes tarafından, Edith Piaf'ın "hayatının tek büyük aşkı" Marcel Cerdan'a adadığı şarkı olarak bilindi.

        'Annesi gibi görünüyorum'

        1962 yılının ilkbaharında Edith Piaf, şarkıcı olma hayalleri kuran genç bir kuaförle karşılaştı. Bu gence hayallerine ulaşma yolunda destek olan Piaf, ona bir de Yunanca “seni seviyorum”a benzeyen yeni bir isim verdi: Theo Sarapo. Bundan sonra herkes ona “Theo” diye seslenecekti. Aralarında 20 yaş vardı. Piaf 46, Theo 26 yaşındaydı. Hayatının sonlarında artık saklayacak hiçbir şeyi kalmadığını düşünen efsane şarkıcı, basının önünde yeni ilişkisini sergilemekten hiç çekinmedi. Bu ilişki sırasında verdiği bir röportajda, Piaf, Theo Sarapo’yu işaret ederek o güzel arsızlığını da saklamayacaktı: “İtiraf edin, bu kadar çok âşığım olduğu için şanslı bir kadınım. Hangi kadın benim yerimde olmak istemez ki? Hepsi genç, yakışıklı, çekici ve üstelik benimle beraber olduktan sonra herkes onları yetenekli buluyor. Bakın, şuradakine...” Basının “Yakışıklı prens” diye adlandırdığı bu Yunan gencini medyatik bir arzu nesnesi haline getiren Piaf, Theo Sarapo’yla hiç yatmadı. Buna rağmen, 9 Ekim 1962’de, Paris’teki bir Ortodoks kilisesinde evlendiler. Piaf, çok geçmeden bu birlikteliğinden de pişmanlık duymaya başladı. En yakın dostuna, “Annesi gibi görünüyorum” diyordu. Bu evliliği sadece basındaki imajını korumak için devam ettirdi.

        GÜNÜN ÖNEMLİ MANŞETLERİ