Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta yapılan TÜSİAD Genel Kurulu’na katılan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Biliyorum, yurtdışına gidiyorsunuz, sizi Türkiye’de yatırım yapmaya ikna etmemiz lazım” demişti. Ödemeler Dengesi verilerine baktık, Türkiye’de yerleşiklerin yurtdışında yaptıkları doğrudan ve portföy yatırımları 2015 yılında rekor düzeye çıkmış. 6 milyar 41 milyon dolar portföy, yatırımlar yoluyla yurtdışına çıkmış, yani dışarıda menkul kıymet alınmış. 5 milyar 88 milyon dolar da doğrudan yatırım için yurtdışına çıkmış. Her iki kalemde de dışarıya giden sermaye tutarı 11 milyar 129 milyon dolar. 2014 yılındaki 7 milyar 793 milyon dolara göre yüzde 42.8’lik artış var.

        - Yine bu 11.1 milyar dolarlık yurtdışı yatırım tutarı aynı zamanda Merkez Bankası rezervlerinden finanse edilen 11.8 milyar dolarlık açığa denk. Yani kasadan harcadığımıza eşit.

        - Aslında 2014 yılı da yüksek ve bozulmanın başladığı yıl 2013. Dolasıyla küresel çapta gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışıyla çakışan, ama Türkiye’de daha çok doğrudan sermaye çıkışı şeklinde kendini gösteren bir eğilim var. Mehmet Şimşek’in de belirttiği konu bu. Türk işadamları ve sanayicileri giderek artan biçimde yatırımlarını yurtdışına kaydırıyor.

        - Bu eğilime iki açıdan bakılabilir. Birincisi yurtiçinde riskler yüksektir ve yatırım ortamı, iş yapma ortamı iyi değildir; hürriyet ve mülkiyet hakkı kısıtlı veya tehdit altındadır. İşadamları ortamın elverişsizliği nedeniyle yurtdışına gitmektedirler.

        - İkincisi Türkiye’de mevcut kapasite henüz doldurulamamıştır. 2011 yılından bu yana 4 yıldır kapasite kullanım oranı yüzde 74-75 düzeyindedir. Yeni yatırımlar için kapasite kullanımının yüzde 80 ve üzerinde belli bir süre seyretmesi gereklidir.

        - İhracata çalışan üreticiler de kapasite artıramıyor, çünkü ihracat pazarlarının durumu iyi değil. İhracatımızda düşüş ikinci yılına girdi. Yurtiçine satış sınırlı, çünkü enflasyonla ve cari açıkla mücadele çerçevesinde yurtiçi talep artışı da dengeli. Yatırım fırsatının açık olduğu alan, ithal edilen malların üretimi. Burada da kısıtlar var. Çünkü ithalatımızın önemli kısmı enerji, hammadde ve ara malından oluşuyor. Bunlar da ya maliyetli ya da yok, bu nedenle ithal ediliyor.

        - Ama hem birinci nedenle hem de ikinci nedenle yurtdışına belli bir sermaye çıkışının başladığı bir gerçek. İşte hükümetin işadamlarını ikna edeceği nokta burası.

        Bu nasıl olabilir?

        - Yatırım ortamını, iş yapma ortamını iyileştirerek, bunun için gerekli reformları yaparak olur. Bu açıdan hükümetin programına koyduğu reformları yapması bizce yeterlidir. Hazırlıkları önceden yapılmış, taahhüt edilmiş bu reformların, kasım ayında hükümet kuruluşu ardından hızla hayata geçmesi beklenirdi. Burada niyet ve icraat var ama istendiği kadar bir hızlanma yok. Hükümetin ve parlamentonun gündemi jeopolitik risklerle de meşgul.

        - 7 Haziran seçiminde koalisyon çıkmasının, sonra hükümetin kurulamamasının ardından kasım ayında tekrarlanan seçimde, seçmen gibi iş dünyası da güçlü bir şekilde tek parti iktidarı istedi ve bunu sandığa yansıttı. Bu seçim, hükümetin önüne çıkabilecek bütün aritmetik engelleri temizledi. Seçmen ve iş dünyası bunu yaparak güçlü hükümetin Türkiye’nin önünü açmasını, önü açılan Türkiye’de de yeni bir ekonomik atılım yapmayı veya mevcut kazanımları konsolide etmeyi istedi. Ekonomik reformların gecikmeye başlaması, artan jeopolitik risklerle birleşince iş dünyası umduğu rahatlamaya henüz kavuşamadı.

        - Hürriyetlerin kısıtlanması, mülkiyet haklarının zedelenmesi de konjonktürel gelişmelerle çakışınca gurbete çıkma yolculuğu başlamış sermayenin, kendi ülkesinde yatırım artışını henüz göremedik. İknanın yolu reformlardan, hürriyetlerin genişletilmesinden ve mülkiyet haklarının sağlamlaştırılmasından, güçlü bir hukuk ve yargı reformundan geçiyor.

        Diğer Yazılar