Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dün piyasaları pozitif etkileyen iki gelişme yaşandı. Biri şubat ayı cari açığının beklenenin yarım milyar dolar altında çıkmasıydı. Diğeri de Merkez Bankası Genel Kurulu nedeniyle açıklama yapan Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek’in yeni başkanın birkaç güne kadar atanacağını açıklamasıydı.

        Sondan başlayalım. Kötünün kötüsünü bekleyen piyasalar için gayet olumlu haber. Daha ayın 19’u olmadan yani görev süresi dolmadan yeni atama yapılması, gecikilmeyeceğine, hükümet ile cumhurbaşkanı arasında bu konuda uzlaşı olduğuna, Hazine gibi işin uzatılmadığına işaret.

        Atamanın piyasalar için ikinci önemli tarafı açıklamadan bir süre sonra geldi. O da TCMB Başkan Yardımcısı Murat Çetinkaya’nın başkanlığa atanması için kararnamenin imzaya açıldığıydı. Nitekim akşam saatlerinde Hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş, Çetinkaya’nın atandığını açıkladı. Atamanın banka içinden gelmesi önemliydi. Demek ki, yürütülen politikaların altında imzası olan, kurumu tanıyan, yeni maceralara yelken açmayacak birisi göreve devam edecekti. Bütün bunlar piyasalar için zor bir süreç olması beklenen Merkez Bankası atamasının, bir günde olup bittiği ve kazasız belasız kritik bir kavşağın aşıldığı anlamına geliyor. Mevcut Başkan Erdem Başçı da Çetinkaya adının duyulması üzerine “Merkez Bankası’na güvenmeye devam edin” yorumunu yaptı.

        Merkez Bankası güvenilir olmaya devam etmek zorunda. Çünkü cebimizde taşıdığımız paranın üzerinde imzası olan kurum. Yerlisine de yabancısına da güven verebildiği ölçüde ekonominin finansman kanalları çalışıyor. Neden Merkez Bankası’nın güvenilir olması gerektiğine ise bu atamanın yapıldığı gün Ekonomi Gazetecileri Derneği’nin (EGD) toplantısında konuşan TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun sunumu iyi bir yanıttı. Rifat Hisarcıklıoğlu bir hesap yapmış ve 2016’da Türkiye’nin dış finansman ihtiyacını 207 milyar dolar olarak bulmuş. Bunun dökümü şöyle: 35 milyarı cari açıktan, 5 milyarı kamu, 108 milyarı mali sektör, 59 milyar doları reel sektörün olmak üzere vadesi gelen kredi ödemelerinden kaynaklı toplam 207 milyar dolar. Türkiye’nin finansal sistemine güven olacak ki, bu çark dönebilsin. Merkez Bankası da bu finansal sistemin tepe kurumu. Öyle denir, böyle denir ama eninde sonunda eğrisi doğrusuna denk getirilmek durumunda. Çünkü aksi finansal sistemin sarsılması ve kırılması tehlikesini yaratır ki, sonu krizdir. Kriz de eninde sonunda iktidarları götürür.

        CARİ AÇIK GSYH’NIN YÜZDE 4.2’SİNE DÜŞTÜ

        Dünün pozitif ikinci gelişmesi ise cari açığın 2.23 milyar dolar beklenti yerine 1.78 milyar dolar açıklanmasıydı.

        - Bir kere yarım milyar dolar daha düşük çıkması başlı başına pozitif bir gelişme.

        - İkinci pozitif yönü de yıllık cari açığı 30.5 milyar dolara indirmesi. Bu da cari açığı 720 milyar dolarlık GSYH’ya göre yüzde 4.2’ye düşürüyor. Bu düzeyde bir cari açık göze fazla batmayan, finanse edilebilir, uluslararası kuruluşlar tarafından da kabul edilebilir bir açık.

        - Bunun yanında cari açığın finansmanında sanki paraya boğulmuşuz gibi. Net hata ve noksan kalemi ile şubat ayında Türkiye’ye 2.88 milyar dolar para girişi oldu. Yani carı açıktan 1 milyar dolar daha fazla bir kaynak girişinin kaynağı belirsiz. Buradan hareketle bir anlamda denilebilir ki, şubat ayında cari açık gerçekte yok, hatta fazlası var. Bir anlamda diyoruz, çünkü kaynağı belirsiz para, reel ekonomik bir faaliyetin sonucu da girmiş olabilir ya da bir bölümü böyle gelmiş olabilir.

        - Bunun dışında portföy yatırımları yani hisse senedi ve devlet iç borçlanma senetleri yoluyla gelen para tutarı net bazda 1.25 milyar dolara vardı. Bankaların ve reel sektörün sağladığı kredi ise 2.82 milyar dolar. Sonuç ise ocak ayında cepten yemiştik, yani Merkez Bankası rezervlerinden 37 milyon dolar kullanmıştık. Şubat ayında ise 646 milyon dolar rezervlere ilave yaptık.

        84 MİLYON $ YATIRIM:

        Bunlar cari dengede bardağın dolu tarafı. Bardağın boş tarafını görmek için daha uzun vadeli bir bakış açısı gerekli. Bu da doğrudan yatırımlarda görülmeye başlanan azalma.

        - Bir kere belirtelim ki, şubat ayı Türkiye’de doğrudan yatırımların tutarı 319 milyon dolara indi. Ortalamada 1 milyar dolar ve üstünde olması lazım.

        - İkincisi, iki aylık toplam da iyi değil. 939 milyon dolarda kaldı.

        - Üçüncüsü, 319 milyon dolarlık doğrudan yatırımın 235 milyon doları gayrimenkul yatırımı. Kala kala 84 milyon dolarlık doğrudan yatırım kalıyor geriye. İki aylık dönemde de 939 milyon dolara varan doğrudan yatırımların 485 milyon doları gayrimenkulden, yani yarıdan fazlası emlak yatırımından. Risk alan, girişimci ve üretici yatırımlar değil.

        Denilebilir ki iki aylık gelişmeye uzun vadeli bakış açısı olmaz. Doğrudur. Ama yatırım ikliminin korunması ve dışarıdan gelen sermayenin daha çok doğrudan yatırımlardan oluşması üzerine titremeliyiz.

        SONUÇ: “Küçük şeylere gereğinden fazla önem verenler, elinden büyük iş gelmeyenlerdir.” Eflatun

        Diğer Yazılar