Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Merkez Bankası’nın faizi yarım puan düşürmesinden bu yana 3 haftayı aşkın süre geçti. Hatta faiz indirimi 24 Mart’ta çeyrek puanla başladı ve nisan ayı ile birlikte 75 baz puana ulaştı. Düşüşün devam edeceğine de işaret edildi. Bundan sonraki ilk toplantı da 24 Mayıs’ta. Bu tarihte faiz indirimine devam edip edemeyeceği artık tartışmalı hale geldi. Çünkü o tarihe kadar hükümetin kurulması ve ekonomik programını açıklanması yetişmeyebilir.

        Bunlar faiz indirimine gitmek için ille de şart değildir. Ama piyasaların faiz indirimine ikna olabilmesi için de, siyasi belirsizliklerde azalma, ekonomi yönetiminde macera aramayan bir tutum ve belirginlik gereklidir. Henüz bankaların kredi faizlerinde doğru dürüst bir indirim gerçekleşmedi. Bankaların kullandırdığı konut kredilerinin ağırlıklı ortalama faizi 25 Mart tarihi itibarıyla yüzde 14.44, ticari kredi faizleri yüzde 14.95 idi. Bu oranlar sırasıyla yüzde 14.13’e ve yüzde 14.58’e indi. Aşağı yukarı Merkez Bankası’nın indirdiği faizin yarısı kadar bir indirime gitmişler. Acaba neden?

        - Aradan geçen zamanda değişen koşullardan ilki mayıs ayı ile birlikte küresel piyasalarda görülen kâr realizasyonlarıdır. Türkiye de bu hareketten en çok etkilenen piyasalardan. Bu durum ülkeye giren sıcak para miktarını azaltıyor. Geçen hafta net bazda 480 milyon dolarlık çıkış yaşandı. Hazine faizinde 60- 70 baz puan artış yaşandı. TL yüzde 5.3 değer kaybetti, borsa yüzde 8 düştü. Bu kredi iştahı için iyi bir ortam değil.

        - Değişen koşullardan ikincisi mayıs ayının ilk haftasında Başbakan Davutoğlu’nun istifası ile girilen siyasi belirsizlik sürecidir. Gerçi bu süre oldukça kısa tutuldu. En geç 22 Mayıs’ta yeni başbakan resmen belirlenmiş olacak. Üç hafta içinde yeni hükümet çalışmaya başlayacak. Ama Davutoğlu’nun gidişi ile hükümet politikalarında ve ekonomide yaşanabilecek değişikliklerden, değişebilecek ekonomi yönetiminden de etkilenmemek mümkün değil. Anayasa değişikliği, başkanlık referandumu gibi siyasi belirsizlikleri artıran gelişmeler de gündemin ilk maddesine yerleşti.

        - Küresel piyasalarda mayıs satışı ile içeride siyasi belirsizliğin artmasına bir de banka kaynaklarının kısıtlı olmasını eklemek gerekiyor. Kaynaklar kısıtlı çünkü Türk Lirası krediler TL mevduatların yüzde 140’ına vardı. Mevduatlar bir süredir artmıyor. Bankalar da yurtdışından borçlanmaya gidiyor. İşte siyasi belirsizlikler en çok burada etkili oluyor. Yurtdışından borçlanmanın da bir sınırı var. “Önümüzdeki dönem riskli, belirsizlikler fazla, ne olur ne olmaz, likiditeye ihtiyacımız olur” diye bankalar fazla açılmıyor. Aynen sisin gelip bastırmasında olduğu gibi, görüş mesafesi kısaldığından yolda hız yapma imkânı kalmıyor.

        - Faizi düşürmenin bir başka koşulu enflasyonun düşmesiydi. Nisan itibarıyla yıllık enflasyon yüzde 6.57’ye indi ve bir süre yatay gitme ihtimali de vardı. Ancak biliyoruz ki, enflasyonu belirleyen en önemli faktör Türk Lirası’nın değeri. Çekirdek enflasyonun şu anda yüzde 9.41 ile manşet enflasyonun 284 baz puan üzerinde bulunmasının nedeni de, geçen yılki kur yüksekliğinin yansıması. Kur artışının olumsuz etkisini silecek sürece girmişken, şimdi yeni kur artışları gündemde. Bu da enflasyonist beklentileri yükseltiyor. Haliyle faiz düşüşü de suya düşüyor.

        - Sonuç, faizleri düşürmenin en sağlam ve kalıcı yolu enflasyonu düşürmekten, enflasyonu düşürmenin en etkili yöntemi de döviz kurlarını tutmaktan geçiyor. Çünkü, Türkiye’nin yaptığı ithalat yüksek ve milli gelirin üçte birine ulaşıyor. Üçte birin fiyatı yükselince gerisini tutamıyorsun.

        - Bütün bu nedenlerden dolayı faizlerde istikrarlı bir düşüş sürecine girebilmemiz her şeyden önce siyasi belirliliğe ve istikrara, sonra dış piyasaların istikrarına bağlıdır.

        NOKTA ATIŞI

        YETERSİZ AMA TÜİK’İN VERİSİ: 21.6 MİLYON

        SORU: Türkiye’nin hane sayısı gizli bir rakam mıdır ki, ortalıkta pek dolaşmaz, tarihsel verileri bulunmaz, üzerinde tartışılmaz?

        YANIT: Değildir. Ama TÜİK’in en az ve yetersiz veri ürettiği alandır. 2015 verisi yeni yayımlandı ve 21.662.260 haneye ulaşıldı.

        SONUÇ: “Düşlemek, bilmekten daha önemlidir.” Einstein

        Diğer Yazılar