Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ekonominin dışa açıldığı 1980 sonrası ihracat ilk kez iki yıl üst üste tutar bazında geriledi. Bu gerilemede ihracat fiyatlarının düşmesinin ve dünya ihracatının yüzde 4 gerilemesinin payı büyük. Biz ihracatımızı miktar bazında yüzde 4.1 artırdık ama fiyat düşüşleri ile ihracat tutarı geçen yıl yüzde 0.8 düştü.

        - İhracatın üçüncü yıl gerilemesini önlemek için de 2017 atılım yılı ilan edildi. Rusya pazarının devreye girmesiyle muhtemelen bu yıl ihracat artıya geçecek.

        - İhracattaki tarihi düşüş ne yazık ki döviz kurunun arka arkaya yükseldiği iki yılda gerçekleşti. Yani TL’nin değer kaybetmesi ihracatı artırmıyor. Çünkü ihraç ürünleri içinde ithalatın payı yüzde 40’larda.

        - Ayrıca ihracat pazarlarında ekonomi durgun. Durgunluğu kısmen atlatan Avrupa pazarından ise şimdiye kadar en yüksek payı alır hale geldik. 2012 yılında AB’ye ihracat yüzde 42.3 iken, geçen yıl yüzde 49’a yükseldi.

        - İhraç ürünlerindeki fiyat düşüklüğü devam edecek. Çünkü dünya ticareti bu yıl da, gelecek yıl da canlanamayacak, vasat büyüme yıllarca devam edecek. 2016’da 16 trilyon dolar olan dünya ticaret hacminin 2023’te 34.5 trilyon dolara çıkacağı tahmin edilmişken, yapılan yeni projeksiyonla bu rakam 25 trilyon dolara indirildi.

        - Türkiye de 2023’te kendine 500 milyar dolar ve yüzde 1.5 pay hedefini koymuştu. Dünya ihracatındaki düşme nedeniyle şimdi 500 milyar yerine tutar olarak 375 milyar dolara iniliyor. Ama paydaki yüzde 1.5 hedefi ve iddiası aynen devam ediyor. Zaten dünya ihracatından alınan pay yüzde 0.89 ile 2016’da en yüksek düzeyine çıktı.

        Bu payın önümüzdeki yıllarda artırılması son derece önemli olacak ama nasıl?

        - Öncelikle üretimin yapısının değişmesi gerekecek. Daha katma değerli ürünler üretmemiz ve satmamız gerekiyor. Ancak bu konuda geçmiş yıllardaki performansımız pek iyi değil. 2000’li yıllarda yerimizde saymaya devam ediyoruz. Toplam ihracatımız içindeki yüksek teknoloji ürünlerinin payı bir türlü artamıyor. 2000 yılında neyse, 2016 yılında da durum aynı. Toplam içinde yüzde 3.5’lik bir pay var.

        - Yukarıda bunun tablosu yer alıyor. Mesela geçen yılın 11 aylık döneminde yüksek teknolojik ürün ihracatımız yüzde 4.7 geriledi. Bu anlamda toplamdan negatif ayrışma söz konusu.

        - Belki daha da önemlisi yüksek teknolojik ürün ithalatımızın giderek artmasında yatıyor. Geçen yıl 4.2 milyar dolarlık ihracata karşılık 11 ayda 25.8 milyar dolarlık yüksek teknoloji ürünü ithalatı yaptık. İthalattaki artış yüzde 8.4. Bu da yüzde 4.1 gerileyen toplam ithalatın epeyce üzerinde. Sonuçta geçen yıl dış ticaret açığı yüzde 11 daralırken, yüksek teknolojili ürün dış ticaretinin açığı yüzde 11.4 büyüdü. Toplam dış ticaret açığının da yüzde 43’üne yükseldi. Yüksek teknoloji ürün dış ticaretinden gelen açığın tutarı 22 milyar dolar.

        - Bu açık, toplam açıktan daha önemli. Çünkü döviz kuru gelişmelerine karşı daha duyarsız. Giderek de büyüme gösterebilir. Eğer bu malları kendimiz üretmeye yönelmezsek, bu konuda bir yatırım atılımına girişmezsek gelecek yıllar durum daha kötü olabilir. Mecbur kalırız ithal etmeye.

        - Hem yerli enerji üretimini artıramayız hem de yüksek teknolojik üretimi. Ancak bunun için öncelikle üretim kapasitesi lazım. Bir yerden başlamak durumundayız. Bunu yapmazsak teknolojik diş ticaret açığımız giderek büyüyecek. Toplam sanayi üretimi içinde yüksek teknolojinin payını mutlaka katlayarak artırmalı ve benzer büyük ekonomiler düzeyine getirmeliyiz.

        - Üretime yeniden dönmeye mecbur kalmışken, küresel konjonktür bunu dayatırken, ilk sonuçlarını döviz kuru üzerinde yaşamaya başlamışken, seçici olalım ve tercih yapalım. Yüksek teknolojik yatırımları seçerek üretimin yapısı değiştirelim. İhracatta katma değerli ürünlere geçmek, hele ki önümüzdeki dönemin zor koşullarında ihracatı artırmak ancak böyle mümkün olabilir.

        SONUÇ:“Testide ne varsa dışına o sızar.” Mevlânâ

        Diğer Yazılar