Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        16 Nisan referandumu ile ekonomi ve piyasalar açısından önemli bir yol ayrımı ve belirsizlik daha geride kaldı. Anayasa değişikliği ile Cumhuriyet tarihinin en önemli yönetim sistemi değişikliği bu yazı yazılırken kıl payıyla da olsa öndeydi. Resmi Gazete’de yayımlanmasıyla Anayasa değişikliğinin bazı maddeleri yürürlüğe girecek, diğerleri için 3 Kasım 2019 çifte seçimleri beklenecek. Hemen yürürlüğe girecek maddeler arasında Cumhurbaşkanı’nın partisine üye ve genel başkan olabilmesi var. Siyasetteki en yakın gelişme bu olmaya aday.

        - Önemli bir belirsizliğin ortadan kalkmasına karşılık, referandumdan ister “Evet” isterse de “Hayır” çıksın, bu yılın kasım ayında erken genel seçim olabileceği tahminleri yapılıyordu. “Hayır” çıkması durumunda ülkenin seçime doğru yuvarlanacağı, “Evet” çıkması durumunda ise Cumhurbaşkanı’nın tüm yetkilerini kullanması için 2019’u beklemek istemeyeceği iddia ediliyordu. Bu anlamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrı ekonomi ve piyasalar açısından kritik bir önem taşıyacak.

        - Çünkü yeni bir seçim demek bu yılın ekonomik açıdan beklemeyle geçirilmesi ve kaybedilmesi anlamına geliyor. Milletvekillerinin emekliliklerine hak kazanabilmeleri için 2 yıllık sürenin geçmesi gerekiyor. Bu da 1 Kasım 2017’de doluyor. Bu tarihten sonra yapılacak bir seçim yılın tümünün referandum ve erken seçim beklentisi ile geçmesi demek. Yatırım kararlarının ertelenmesi, reformların ve yapısal önlemlerin kenarda tutulmaya devam etmesi demek.

        - Ancak bu ihtimalin pek olmadığını düşünüyoruz. Çünkü Cumhurbaşkanlığı ile milletvekili seçimlerinin birlikte yapılma zorunluluğu var. Kabul edilen değişiklik ile zaten seçim tarihi 3 Kasım 2019 olarak belirlendi. O tarihten önce bir genel seçim yapılsa bile, o tarihte TBMM seçimi tekrarlanmak durumunda.

        - Hukuki durum buysa 3 Kasım 2019’a kadar yeni bir genel seçim yok demektir. Ancak Mart 2019’da yerel seçimler yapılacak. İşte o zamana kadar da en azından 2 yıllık seçimsiz bir dönem Türkiye’yi bekliyor. Yeniden ekonomiye odaklanmak, iç siyasi gelişmeleri vitrinden geri çekmek, dış ilişkileri düzeltmek fırsatı doğacak. Bu fırsatın kullanılması halinde ekonomide toparlanma olacak, kullanılamazsa da giderek sıkışacak.

        - Çünkü Türkiye’nin cari açığı, enflasyonu ve işsizliği yüksek. İşsizlik sorununu çözmek için büyümesini artırmak zorunda ama büyüme için de dış kaynak gerekli. Cari açığı çığırından çıkarmamak için de ihracatı artırmak zorunda. Bütün bunları yaparken döviz kurunu kontrol altında tutması lazım ki, enflasyonda ipin ucunu kaçırmasın. Ekonomiye odaklanmak işte bu tıkanıklığı giderebilmek için de gerekli.

        - Bu açıdan bakınca AB ile ilişkilerin düzeltilmesinin ve Gümrük Birliği anlaşmasının yenilenmesinin hayati önemde olduğu ortaya çıkar. Aynı şekilde Rusya ile ilişkilerimizin de bozulmadan sürdürülmesi çok elzem. Avrupa ve Rusya hem ihracat yaptığımız hem de turist çektiğimiz bölgeler. Aynı zamanda dış finansman sağladığımız alanlar.

        - Ancak burada da sadece Türkiye’de referandumun geride bırakılmış olması tek başına belirleyici değil. Avrupa’da daha seçimler yapılacak. Mayısta Fransa ve sonbaharda Almanya seçimleri tamamlanmadan Türkiye ile ilişkilerde kayda değer ilerleme sağlamak zor olabilir. Önümüzdeki dönemde bütün bu gelişmelerin, risklerin, belirsizliklerin, kazanımların gelip vuracağı gösterge ise dolar kuru. Son 4 yıllık dolar kuru seyri de geride bıraktığımız siyasi ve ekonomik gelişmeleri gayet iyi yansıtıyor.

        Hızlanan kur enflasyonu peşinden sürüklüyor

        Geçmiş 4 yıl bize kurun hızlandığını ve peşine de enflasyonu taktığını gösteriyor. Dışarıdaki ve içerideki gelişmelerin etkisiyle sermaye hareketleri zayıflayınca TL 3 yıl 10 ay gibi bir zamanda yüzde 52 değer kaybetti. TL’nin değer kaybı veya doların yüzde 108.8 artması ithal malların fiyatını yükseltti. Bu da enflasyonu aynı dönem için yüzde 38.7 artırdı. Önümüzdeki dönemde de kur artışı enflasyonu yukarı ittirebilecek. Çünkü kurdan enflasyona geçişkenlik arttı. Yüzde 12-15 olduğu tahmin edilen geçişkenliğin Merkez Bankası’nca yapılan son bir çalışmada yüzde 17.4’e çıktığı belirlendi. Çift haneli enflasyonun düşürülmesinin yolu öncelikle kurun kontrol altına alınmasından geçiyor.

        Özel yatırımlar da dolara bakar

        - Uzun vadeli olarak bakıldığında TL’nin değeri veya dolar kurunun TL karşısındaki seyri hem siyasi gelişmeleri hem ekonomik ve piyasa gelişmelerini en iyi yansıtan araç. Tıpkı bir barometre gibi çalışıyor. Bunda Türkiye’nin serbest dalgalı kur rejimini uygulaması belirleyici. Her türlü pozitif veya negatif gelişme öncelikle gelip dolar kuru üzerinde kendini gösteriyor. Kur barometre gibi yükseliyor veya düşüyor. İnceleme dönemi olarak son 4 yılı alınca dolar dalgalanıyor ama genelde yükseliyor, ana yönü yukarı doğru gidiyor.

        - Çünkü 2013 yılına kadar dışarıdan destek gelirken bu tarihten sonra hem içeride hem de dışarıdaki olaylar tansiyonu artırdı. Dışarıda FED parasal genişlemeyi durdurdu. Küresel risk alma iştahı düştü ve gelişmekte olan ülkelere sermaye akımları tersine döndü. Gelişmekte olan ülkeler içinde en çok dalgalananların başında Türkiye yer aldı. Dış kaynak ihtiyacının yüksekliği yanında yurtiçinde siyasi alanda yaşananlar bunda etkiliydi.

        - Gezi sonrası 17-25 Aralık olayları, üzerine yerel seçimler ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri bindi. Suriye’de savaş, terör olaylarının tırmanması da işin tuzu biberi oldu.

        - Geldiğimiz aşamada ise AFED parasal genişlemeden normalleşmeye doğru adım atmaya hazırlanıyor. Bunun için faizleri artırırken bu yıl sonundan itibaren parasal daralmaya doğru gidecek.

        - Parasal genişleme döneminden çıkışta 2013’teki ilk dalganın ardından ikinci aşamayı yaşayacağız. Bu aşama birincisi kadar sarsıntılı olmayabilir. Ama dış kaynak ihtiyacı yüksek olan Türkiye aynı rahatlıkla bu ihtiyacını karşılayamayabilir. Faizlerde ayarlama yapmak zorunda kalabilir. Küresel taraftan gelecek etkilerle kur dalgalı ve yukarı yönlü seyrini sürdürebilir.

        - Bu da seçimsiz bir dönemde ekonomiye odaklanmışken yatırım hevesinde olan özel sektörün dış kaynak bulmasını zorlaştırabilir. Çünkü kurun yükseldiği dönemlerde yabancı para üzerinden kaynak yatırımcılar için cazip olmaktan çıkar.

        - Hem enflasyonu kontrol altına almak, büyümeyi yükseltmek ve makro dengeleri tutturmak hem de dış kaynak temin etmek ve özel sektör yatırımlarını ivmelendirmek için kur istikrarının sağlanması gerekiyor.

        SONUÇ: “Kainatta tesadüfe tesadüf etmek imkânsızdır.” Socrates

        Diğer Yazılar