Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye kentleşti ve hızla yaşlanıyor. Yaşlı, bakıma muhtaç nüfusu önemli tehlikeler bekliyor.

        - Bunlardan birincisi ilerleyen yıllarda devlet bütçesinden sosyal güvenlik sistemine bugünkü gibi yüksek kaynak aktarımları yapılamayacak. Bugün bütçede eli geniş olan devlet 2017’de 127 milyar lira aktararak emekli maaşları ve sağlık giderleri ödendi. Devlet katkısının azaldığı ortamda ihtiyaçlar da giderek artacak.

        - Bu zorlu günlerde destek olsun diye devlet bugünden bireysel emeklilik sistemini destekliyor. Bugün vermekte olduğu emekli maaşlarını gelecekte veremeyebilir, bütçede eli bu kadar rahat olamayabilir.

        - Çünkü bugün GSMH’nin yüzde 4-5’i arasında bütçeden sosyal güvenlik sistemine destek yapabiliyorsa bu daha çok faizlerin tarihsel en düşük düzeyine inmesinden kaynaklanıyor. Reel Hazine faizleri 2001 krizine kadar ortalama yüzde 14 idi. Bütçede faiz ödemelerinin payı yüksekti. 2009’dan bu yana küresel krizin de etkisiyle reel faizler yüzde 1.1’e indi. Bu durum hem bütçe açıklarının daha makul düzeylere inmesine hem de bütçeden sosyal güvenlik sistemine büyük aktarımlar yapılmasına imkân verdi.

        - Ancak küresel ortam değişiyor. Faizler normalleştikçe bütçe içindeki payı da artacak. Bütçe yine sıkışacak ve sosyal güvenlik sistemine yapılan katkı ister istemez azalacak. Bir anlamda sistem daha çok kendi yağıyla kavrulmak zorunda kalacak. İşte emeklilik maaşı yanında bireysel emeklilikten gelecek ikinci maaşın gerekliliği de burada.

        - Devlet bunu bildiği için ve biraz da tasarrufları teşvik amacıyla şimdi BES’e asgari ücretin dörtte biri kadar katkıda bulunuyor. Bu da reel anlamda kaybettirmeyen, enflasyon kadar getiri sağlayabilen sisteme katılmayı kârlı hale getiriyor.

        **************

        BUGÜNÜN ENFLASYONU YARININ YAŞLILARINI ÜZECEK

        Çünkü sistem öyle uzun vadeli olarak tasarrufları kendine çekecek düzeyde yüksek kârlar üretemiyor. Zaten böyle bir kâr da ortada yok. Reel anlamda kaybettirmiyor ama kazandırıyor dedirtebilecek bir performansı da yok. Bunun önemli bir nedeni de Türkiye’nin çok oynak yapısının getirdiği istikrarsız ortam, sistemden yüksek sayılabilecek ayrılıkların olması ve getiri kıtlığının yaşandığı bir dönemden geçiyor olmamız.

        - BES fonlarının performansı bitişikte yer alıyor. 10 yılda en iyi kazancın dövizli kamu borçlanma senetli, kıymetli maden ve hisse senetli fonlardan geldiğini belirtelim. Kısaca son 10 yılda TL değer kaybetti, TL’ye dayalı yatırım araçları kazandırmadı, döviz öne geçti ve dövizli fonlar da kazandırdı. Altının kazancı da dövizle ithal edilmesinden ve fiyatlanmasından kaynaklanıyor.

        - Hisse senetli fonlar ise borsa performansını geçti. Likit fonlar da reel olarak kaybettirdi. Demek ki, uzun vadeli ve emekliliğe yönelik bir sistemde likiditeye önem atfetmemek gerekiyor. En çok tercih edilen ise esnek fonlar. Tam olarak Türkiye’nin oynak yapısına ayak uyduracak fonlar demek.

        - Hesaplama bir küresel krizin ve son 5 yılda da TL’nin değer kaybettiği bir dönemde yapıldı. Dövizin kazandıracağı belli de, bu fonların dövize yatırımı sınırlı. Hem Hazine finansmanına destek olsun diye hem de dolarizasyona destek vermemek adına dövizli enstrüman kısıtı bulunuyor. Sektörün önemli bir sorunu olmaya devam ediyor.

        - Yüksek enflasyon ve fiyat istikrarsızlığı doğurduğu sonuçlar itibarıyla sadece bugün yaşayanların ve makroekonominin düşmanı değil. Aynı zamanda BES’in başarısı ve yarınki yaşlıların aç kalmaması adına TL’nin değer kaybetmeyeceği, düşük fiyat istikrarının sağlandığı bir ortam ve dönem için de gerekli.

        Diğer Yazılar