Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SURİYE trajedisi kadar beni zihnen savuran hiçbir konu olmamıştır herhalde.

        Esad ve canileri, kendi halkına yönelik kıyıma başladığı ilk günlerde ben de güvenli bölgeler, insani koridorlar, özetle "Hemen uluslararası müdahale gerekir" diyenler arasındaydım. Detayları fazla düşünmüyordum. Suriye'yi, yaptığım dört gezi ve İngilizce-Fransızca okuduğum birkaç kitap dışında fazla tanımıyordum. Meselenin reel politik boyutunu tartmadan önüme gelen her Avrupalı ve Amerikalı diplomata sözde vicdan nutukları atıyordum.

        Bugün ise tam tersi, Suriye'ye askeri müdahalenin daha fazla kan akmasına sebep olabileceğini düşünenlerdenim. Bu kaygılanma hiç de hazzetmediğim ABD'nin eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger geçtiğimiz gün The Washington Post'ta yayımladığı makalede kısmen tercüman oldu. Analizini tarihi bir çerçeveye oturtan Kissinger'ın yazısı özetle şu noktalara dikkat çekiyordu: Esad devrildiğinde yerine kim gelecek? Nasıl bir düzen kurulacak? Bu konularda geniş mutabakat sağlanmadığı takdirde yeni bir iç savaş patlayabilir ve dış güçler karşı saflarda yer alarak mesele daha da çetrefil hal alır. Rejim değişikliğinin akabinde ulus devlet inşasına yeniden gidilememesi halinde o ülke terör gruplarının eline düşer, komşular için tehdit oluşturur.

        Yeni ulus devlet inşası sürerken uluslararası güçlerin de barışı sağlamak üzere ülkede bulunmaları gerekir. Bu Afganistan'da denendi. Sonuç ortada. ABD iyice rezil olmadan Afganistan'dan en kısa zamanda nasıl çekilirim hesaplarını yapıyor. Tabii Kissinger'ın esas derdinin İsrail'in de güvenliği olduğunu seziyor insan. Ama böyle olsa dahi söylediklerinin yanlış olduğu anlamına gelmez.

        BEN 'ESAD'CI MIYIM?

        Müdahale karşıtı olduğunu söyleyenler bu ülkede "Esad"cı olarak damgalanıyor. Ve kendilerine hemen Saraybosna hatırlatmaları yapılıyor. Evet Bosna'da Batı'nın tavrı utanç vericiydi. Katliam Avrupa'nın göbeğinde yaşanıyordu. Bugün Hula'da, Humus'ta yaşananlar daha önce Srebrenitsa'da, Mostar'da yaşanmıştı. Ancak Suriye ve Bosna arasında benzerlikler olduğu kadar çok önemli farklar da var. Bosnalı Sırplar şehri kuşatmışlardı ama ellerinde ağır silah yoktu. NATO, şehri çembere alan Sırplara bomba yağdırarak üç hafta içinde işi bitirmişlerdi. Bunu yapmaları için 100 bin kişinin ölmesini neden beklediler, o da ayrı mevzu.

        Suriye'de çatışmalar bütün ülkeye yayılmış vaziyette. Suriye ordusu halen çok güçlü. Rusya'dan sürekli silah akıyor. Tampon bölge olayına gelince... Nerede kurulacak? Esas amacı nedir? Amaç Suriyelilere güven içinde yaşayacakları bir alan kurmak ise o coğrafyada bulunmayanlar oraya nasıl ulaşacaklar? İnsani koridorları kim denetleyecek? Ciddi bir uluslararası güç devreye girmeden bu mümkün mü? Daha doğrusu Amerika olmadan mümkün mü?

        Türkiye'ye "Omurgasız Obama'yı bırak, sen bu işi hallet" diyenler peki tam olarak ne öneriyorlar? "NATO imdadımıza yetişir" diyenler Suriye'nin Türkiye'ye kendi sınırları dahilinde saldırmadan bir şey yapamayacağını, en azından 5'inci maddenin işletilemeyeceğini biliyorlardır. Farz edelim ki güvenli bölge oluştu. Hür Suriye Ordusu da burayı üs olarak kullandı. Esad'ı tek başına devirebilirler mi? Kuzey Irak'ta güvenli bölge vardı, Irak muhalefetine Amerika silah veriyordu. 10 yıl boyunca. Saddam devrildi mi? Hayır. ABD, Irak'ı 2003'te işgal edince ancak devrildi.

        Türkiye, Hür Suriye Ordusu'nu desteklerken, orduyu yöneten albaya kapılarını açarken hesabı tam neydi bilmiyorum. Eğer bunun akabinde Suriye ordusundan kitle halinde kopuşlar yaşanacağı ve bu marifetle Esad'ın devrileceği şeklindeyse bu hesap henüz tutmuş değil. Türkiye'nin muhalefeti silahlandırdığı iddiaları doğruysa bu durumun kanın durmasına katkısı oldu mu? Yoksa tam tersi mi? Ayrıca böyle ayan beyan değil de perde arkasından taraf olduğumuz savaşları düşünüyorum da pek başarılı olamadık. Karabağ'da Ermenistan kazandı. Çeçenistan'da ise Ruslar. Bu arada Suudi Arabistan'da Şiiler ayaklansa ve rejim katliamlara başlasa "Oraya da müdahale edelim" diyen olacak mı Ankara'da?

        Peki Amberin Zaman sen ne öneriyorsun? Yani "Esad çoluk çocuk demeden kıyıma devam etsin Türkiye ve dünya seyretsin" mi diyorsun? "Muhalifler ölülerinin üzerine soğuk su içip sussunlar" mı diyorsun? "Annan Planı'nın arkasına saklanıp diplomatik çözüm" mü diyorsun? Bunlar da çok meşru sorular. Suriye'de kanın durması için uluslararası mutabakata dayanan ikna edici, gerçekçi bir plan oluşursa baş destekçisi olmaya hazırım. Askeri müdahale dahil.

        Diğer Yazılar