Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİZİM ülkede annelik kurumu, en çok yemek yedirmek ve kalın giydirmek sütunları üzerinde yükseliyor... “Sen yedikçe ben doydum” diyen bir annelik mottomuz var desem yalan olmayacak... İşin garip yanı, iki anneden biri çocuğunun yedikleri ve yemedikleri konusunda dertli. İştahsız çocuklar, sadece pilav ve makarna yiyenler, okulda yiyip evde yemeyenler, her yediği lokmaya alkış isteyenler, kendi yemeyip illa yedirilmek isteyenler gibi örnekler epeyce artırılabilir.

        Geçen hafta yöneticisi olduğum HT Hayat’ın Aile Okulu seminerinde bu konuyu konuştuk uzmanlar ve annelerle beraber... Uzman Psikolog Iraz Toros Suman ve mutfak şefi Yelda Onan, çocuk beslenmesinin psikolojik ve pratik yönleri üzerinde durdular... Seminerden bana kalanlar şunlar:

        - Yetişkinler için yemek yemek sadece hayatta kalma aracı değil. Bizler sosyalleşmek için, duygusal açlıklarımızı bastırmak için ya da sadece yemek yenmesi gerektiğini bildiğimiz için yiyebiliyoruz. Çocuklar için durum böyle değil. Onlar büyümek için, yaşamlarını sürdürmek için yiyorlar. İşin sosyal ve duygusal boyutları henüz onlarda yok...

        - Aslında katı gıdaya başlayan çocukları sistemli olarak terörize eden biz büyükleriz. Alışılageldiği üzere pürelerle başlanıyor katı gıdaya, püre henüz kaşık tutamayan bir çocuk için yetişkine bağımlılık demek. Üstüne üstlük birbirine karışmış gıdalar çocuğa ne estetik bir zevk sunuyor ne de bulamacın içindeki meyve-sebze ile görsel ya da dokunsal bir ilişki oluşturabiliyor. Bunun yanı sıra ne yedi, ne yemedi o kadar çok dert ediyoruz ki çocuk bir zaman sonra yemek mevzuunun anne üzerinde ne kadar çok etkisi olduğunu anlıyor ve bundan sonra güç savaşları başlıyor.

        - Çocuğu hipnotize ederek yedirmek diye bir düsturumuz da var. Televizyonu ya da iPad’i açıp çocuk ekranla meşgulken tıkıyoruz ağzına bir şeyleri. Maksat doysun diye. Böylece çocuk ne yediğini, ne de doyduğunu algılayabiliyor. Anne yenen miktardan tatmin olduğunda yedirme işlemi sonra eriyor. Çocuk kendi iştahı ve sevdikleri üzerinde hiçbir söz hakkına sahip olamadan.

        - Bir de tehdit ve rüşvet olgusunu sokuyoruz yemek sofralarımıza. “Yemeğini yemezsen parka gidemezsin” ya da “Yemeğini yersen dondurma yiyebilirsin” gibi... Çocuğun bunlardan aldığı mesaj, yemek yemenin kendisiyle ilgili bir şey olduğu değil, yetişkini memnun etmek ya da istediklerini yaptırmak için bir alet olduğu...

        Aslında yapılması gereken çok basit: Çocuk katı gıdaya başladığı zamandan itibaren, döküp saçmasına izin vererek onu yiyeceklerle tanıştırmak... Eline kaşık vermek (bir gün mutlaka ağzına giden yolu bulacak); onu aile sofralarına dahil etmek, yemek düzeni ve görgüsüyle haşır neşir olmasına müsaade etmek. Yemek istemediği şeyler konusunda ısrarcı olmamak. Doyduğunu söylediğinde onun bu hissine güvenmek.

        Çünkü çocuklar, ciddi bir tıbbi durum söz konusu değilse, yaşayacak kadar her halükârda yerler... Bizim, günlük doyma- doymamadan çıkıp gıdayla gerçek ve sağlıklı bir ilişki geliştirmesine müsaade etmemize ihtiyaçları var... Biliyorsunuz ki devir açlıktan ölme değil, obezite ve ona bağlı gelişen hastalıklar devri..

        Gerçek gıda

        DAVRANIŞSAL kısmın ötesinde bir de çocuklarımızın yediklerinin nitelikleri başlığı var. Bu da en az bir önceki kadar önemli. Gıdaları mevsiminde yemek, paketli ve katkı maddeli gıdalardan uzak durmak ve çocuğu da uzak tutmak, onun yemesine izin vermeyeceğiniz şeyleri evde bulundurmamak, şeker ve basit karbonhidratlar (beyaz un, pirinç gibi), paketli meyve suları, gazlı içecekler kullanmamak, yediğiniz gıdanın niteliklerini etkileyen unsurlar.

        Bunların yerine yerel meyve ve sebzeler, baklagiller, kompleks karbonhidratlar (bulgur, tam buğday unu gibi) ve kuruyemişlerin mutfağınızdaki varlığını artırarak aileniz için sağlıklı bir beslenme alışkanlığı yaratmanız mümkün.

        Diğer Yazılar