Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Beslenmenin sağlık üzerindeki etkilerine devam ediyorum bugün. Geçen hafta boyunca insan bedenindeki bakterilerin dengesinden, toprağın ve üzerinde yetişenlerin sağlığının bize olan etkisinden ve zararsız görüp de kullandığımız çeşitli ilaçların nasıl da bağışıklık sistemimizi zayıflattığından bahsettim. Referans aldığım kitap, bir çocuk nöroloji doktoru tarafından yazılan “Dirt Cure-Toprak Tedavisi” isimli yeni bir kitap.

        İnsanı organlarına ayırarak değil, bir bütün olarak gören, bu bütüncül bakış açısını bedenden yeryüzüne taşıyan; yeryüzünün eti ve kanı sayılan toprak ve suların iyiliğinin bire bir hayatımıza olan etkisinden bahseden bir kitap bu. Maya Shetreat-Klein’ın yazdığı kitap, “Neden hasta oluyoruz”, “Neden çocuklarımız sürekli davranışsal problemler gösteriyor?” gibi soruların cevaplarının, gıdamızın ve gıdamızın yetiştiği ortamın sağlığında gizli olduğundan dem vuruyor. Haksız da değil.

        Gıdanın aşırı endüstriyelleşmesi hem toprakta verimsizliği hem de gıdanın besin değerinde azalmayı ortaya çıkarıyor. Monokültür tarım yapılan topraklar belli mineralleri kaybettikçe, tarım ilaçlarıyla, genetiği değiştirilmiş tohumlarla yüklendikçe yediklerimizin bizi sağlık yerine hastalığa taşıma olasılığı artıyor. Toprağın ve suların sağlığı konusunda radikal çözüm arayışlarına gidilmesi gerektiği muhakkak. Peki biz birey olarak kendimizin ve sevdiklerimizin sağlığını korumak için neler yapabiliriz.

        Katkı maddelerinden uzak durmak: Gıdalara koyulan katkı maddeleri tek bir sebeple kullanılıyor. Bizim aklımızı karıştırmak. Endüstri için gerçek malzeme yerine o malzemeyi anımsatan aroma, doku ve rengi yakalamak, ucuz ve kolay bir çıkış yolu. Gıda boyaları, glutamat, mısır şurubu, koruyucu maddeler marketten alınan birçok ürünün içinde var. Etiket okumayı şiar haline getirip, etikette kimya dersinden çıkmış ibareler gördüğünüzde o ürünü yavaşça rafa geri bırakmak, bunlardan korunmanın yegâne yolu. Etiketler konusunda algınızı geliştirmek ilk başlarda zor olabilir; ya üzerindeki ibareler çok ufak harflerle yazılmışlardır ya da belli bir ürünün (mısır şurubu=nişasta bazlı şeker=glikoz/ fruktoz şurubu gibi) onlarca değişik ismi vardır, her birinde bunlardan biri kullanılır. Yine de yılmayıp bu ürünlerden satın almamak, ailenizin sağlığını beslenme yoluyla korumanın en etkili yöntemlerinden biri.

        Hilelere dikkat: Ürünleri pazarlamak için yapılan kafa karıştırıcı şeylerden biri de paketlere “doğal”, “natürel”, “saf” gibi sıfatlar yapıştırmak. Bilin ki belli sertifika kurumları tarafından “organik” olarak sertifikasını almamış ürünlerin üzerindeki bu ibarelerin varlığının hiçbir anlamı yok. Bunun yanı sıra “İlave şeker katılmamıştır” ifadesinin de üretici açısından hiçbir bağlayıcılığı olmadığını, endüstriyel olarak üretilen neredeyse her gıdanın içinde şeker veya yapay şeker (mısır şurubu, aspartam vs.) bulunduğunu bilin.

        Üreticiyi tanımak: Mümkün olduğunca lokal ve küçük üreticilerden alışveriş edin. Domates mi alıyorsunuz, tohumunu nereden bulduğunu, nasıl bakıldığını öğrenin. Aynı şey bana kalırsa hayvansal ürünler için de geçerli. Çok zor değil; şehrinizin etrafında biraz gezinti yaparak küçük üreticiler bulabilir ve tanıdığınız üreticinin, koşullarını bildiğiniz hayvanlarının üretimlerinden satın alabilirsiniz. Yediğiniz köftenin yapıldığı ineğin nasıl bir hayatı olduğunun sizi ilgilendirmediğini düşünüyor olabilirsiniz. Lakin yanılıyorsunuz. Etin, sütün ya da yumurtanın size iyi mi geleceği yoksa çeşitli hastalıklara mı zemin hazırlayacağı tamamen bunun temin edildiği hayvanın nasıl bir yaşam geçirdiğiyle ilgili.

        Bazı çerçeveler: Mesela marketten aldığınız organik yumurta, bu yumurtayı yapan tavuğun hayatını nasıl geçirdiğiyle ilgili herhangi bir teminatta bulunmaz. “Organik” olmasının sebebi, antibiyotiksiz ve GDO içermeyen yemlerle beslenmiş olmasıdır. Ama mesela “Bir kafeste kaç tavuk vardı, bu tavuklar hiç güneş yüzü gördüler mi, kaç ay yaşadılar?” gibi detaylar bu sertifikanın kapsamında değildir. Aslına bakarsanız tarım ilacı kullanmadan GDO’lu tohumdan üretim yaparak da organik sertifikası alınabiliyor. Bu detaylara dikkat etmek gerekebilir. Soya, pamuk, kanola, mısır dünyada genetiğiyle en çok oynanan ürünler. Bunları alırken aklınızda olsun.

        “Toprak Tedavisi” serisi devam edecek... Takipte kalın.

        Diğer Yazılar