Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bu devirde insan olmak zor. Hani kuş, aslan ya da ne bileyim penguen olsaydınız, hayatınız kısmen daha rahat ve tehlikesiz geçebilirdi. Ama insan olmak gerçekten çok zor. Hele ki bugün çocuk olmak ya da bugünün çocuklarını yetiştiren ebeveynler olmak, hepsinden zor. Kadınlar bir de çocuğun oluşumunun tamamlandığı malum 40 haftayı ve sonrasında hayatlarına getirilecek muhtemel kısıtlamaları göz önüne getirip korkmuyorlar mı, içimden gülmek geliyor.

        Asıl çekinmeleri gereken, o minik masum bebeklerin, yetişkin olana kadar sakınılması gereken tehlikeler. Eskiden etrafın tekin olmadığını iddia edip, gözümüzü dört açmamız gerektiğini tembihleyen annelere; evhamlı, pimpirikli, pesimist, senarist şeklinde sıfatlar uygun görür ya da “öffff anneee” şeklinde bıkkın bir karşılık verirdik.

        Şimdi bu tehlikeleri farkına varmayana kör diyoruz.

        Yalnız sorun şu ki, tehlikeler bile eskinin masum versiyonları gibi değil. Onlar da 2016 yılına uygun olarak, birkaç üst sürüme geçti, kendini güncelledi.

        Artık tehlike geliyorum falan demiyor, tehlike zaten halihazırda her yerde ikamet ediyor.

        Tehlikesiz yeri bulmak için çaba harcamak yerine, doğuştan işkilli, güven problemi yaşayan, öküz altında buzağı arayan bireyler olmamız lazım geliyor.

        İlk kural; şüphe etmek

        Birkaç gün önce, adres sorma bahanesiyle genç kızlara tacizde bulunan adres sapığı haberini illa ki okumuşsunuzdur. İşte geldiğimiz son nokta bu. Yanınıza yaklaşıp kibarca adres sormak isteyenleri bile geri çevireceksiniz.

        Kelli, felli bir amca gelmiş, masum masum adres mi soruyor? “Hadi ordan sapık” deyip ilerleyeceksiniz.

        Başınıza bir hal gelmesini istemiyorsanız, nezaketsiz, duyarsız ve asosyal olacaksınız. Geçen pazar Göztepe sahilinde karşıdan karşıya geçerken, yaşlı bir amca yere düşmüş, yanında da bastonu duruyordu. Malesef durabilecek bir pozisyonda değildik ama başka bir arabanın durup içinden iki tane yetişkin adamın koşarak yanlarına gittiklerini gördüm. Önce yaşlı amcadan şüphelendim. Ya bu bir tuzaksa, yaşlı amcaya yardıma gelenler için kurulmuş bir tezgahsa, ya çalılıkların arkasından yan kesiciler çıkarsa diye başladım yazmaya. Sonra amcaya kıyamadım, böyle kötü bir senaryoda oyuncu olmasına içim el vermedi. Yardıma gidenler üzerinden bir başka felaket senaryosu yazdım. Ya aslında yardım etmeyeceklerse, amcayı arabalarına koyup, en yakın hastaneye götürme bahanesiyle, üzerinde ne var ne yok alıp, ormanlık bir alanda bırakıverirlerse. Sonra da halime güleyim mi ağlayayım mı bilemedim. Kesinlikle buralarda harcanıyorum, polisiye roman yazma zamanım çoktan gelmiş çatmış. Hoş bu ülkede yaşayan herkesin, hayatta kalması için biraz senarist, az buçuk yönetmen, iyi birer yazar olması gerekmiyor mu? Ancak görünenler değil, görünmeyenler hakkında komplo teorileri üretilirse, insan kendini korumuyor mu?

        Gittiği yere kadar gider

        Keşke hayat hala; “şeker, çikolata veren olursa alma” denilen günler kadar basit olsaydı. Neredeyse şeker, çikolata veren olursa al, içindeki herneyse kafa yapar, başına gelecekleri daha kolay atlatırsın diyecek duruma geldik.

        Bir insan çocuklarını büyütürken, neleri tembihlerse hayatı kolaylaşır ya da muhtemel kaza ve belalardan korunur inanın bilmek istiyorum. Tenha yollara girme yeterli mi sizce, canlı bombalar kalabalıklar içinde kol gezmiyor mu? Tanımadığın insanlarla konuşma! Tamam da, gün geliyor, en büyük kötülükleri tanıdıkların yapıyor. Asit atan enişteyi unuttunuz mu? Galiba artık net bir tembih bile yok.

        Biraz kadercilik olacak ama; “Allah iyiliklerle karşılaştırsın” demekten öte bir temenni göremiyorum. Ya da hem kendimizi hem onları hazırlamak adına; gittiği yere kadar gider yavrum mu demek lazım acaba?

        Diğer Yazılar