Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Anne ve çocuk yayınlarını takip edenler bilirler; son bir kaç yıldır konular dönüp dolaşıp Türk çocuklarının hal ve hareketlerine geliyor. Türk çocukları neden daha çok ağlar, neden restoranda bir aşağı bir yukarı koşar, neden söz dinlemez?

        Aslında tartışma yeni değil. Nitekim kendi miletinin çocuklarının anormal hareketlerini gözlemleyip Fransızlarla karşılaştıran bir yazar var; Pamela Druckerman. Hatta kitabının adı da; French Children Don’t Throw Food. Yaklaşık 5 senelik maziye sahip bir kitap. Fransız, İngiliz ya da Amerikalı çocuklar için fazla yorumum yok. Ancak Türkler için çok. Neden ağladıkları, bağırdıkları ya da söz dinlemediklerine gelince... Cevabı buyrun buradan okuyun.

        Aslına bakarsanız tartışmalar son derece yerinde. Türk yavruları gerçekten de, bir Avrupalı çocuğun performansını gösteremiyor. Bir kere hırçın, huysuz ve söz dinlemiyor. Ay ama benim çocuğum öyle değil demeyin. Nitekim benimki de değil, ben genelden bahsediyorum. Türk çocuklarını araştırmak son derece anlamlı.

        Ancak bunu yaparken anne ve baba faktörünü hesaba katmamak anlamsız. Nitekim her ağlayan çocuğun arkasında aslan gibi ağlayan, stresli, huzursuz bir anne vardır. Türk annelerine gelince, sizce huzurlu olmaları için bir sebep var mı?Binlerce belirsizlik arasında, çocuklarına dair hiçbir gelecek planı karara bağlanamışken bana sorarsanız refah içinde hissetmeleri için hiçbir sebep yok. Bu şartlar altında huzura ermemiş bir anne tarafından büyütülen bir çocuktan huzur beklemek son derece saçma.

        FOTOĞRAFTA DEĞİŞENLER

        Bir başka muhtemel senaryo ise; daha önce gördüklerimizi aynen alıp, bizden sonraki nesillere aktaran ebeveynler olmaya çalışmamız. Almanya’ya gidip yıllarca orada çalışıp, oranın kültürünü ve dilini benimsememeyi marifet sanan gurbetçiler gibiyiz. Annemiz elinde ter beziyle peşimizden koştu diye, çocuğumuzun sırtına bez koyuyoruz. Hadi bu nesli ter bezsiz yaşamaya alıştıralım, başlı başına farklı bir bağışıklık sistemi oluşturalım, demiyoruz. Ter bezi sadece sembolik.

        Endişelerimizi, korkularımızı, kuralları bile 40 yıl öncekilere benzetmeye çalışıyoruz. 40 yıl önce çekilmiş bir fotoğrafı alın ve en son 3 dakika önce çektiğiniz son selfie’nizi karşılaştırın, bakalım arada ne farklar göreceksiniz? Demem o ki, bence bir insanın bir sonraki nesile verebileceği en güzel hediye önce huzur, sonra da “imkanım olsa kendimde neyi değiştirirdim?” muhakemesi.

        Biz koştuk diye, çocuklarımız restoranda koşmak zorunda değil. Memlekete düzen, içimize huzur, çocuklarımıza sükunet diliyorum!

        Diğer Yazılar