Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bizim kültürümüzde, çocuklara olan biteni anlatma konusunda iki farklı uçta ikamet eden gruplar var. Birincisi; çocuklara doğduğu günden itibaren yetişkin muamelesi yapıyor. Yaşının tolere edemeyeceği her şeyi olduğu gibi anlatıyor, dahası yaşatıyor.

        Çocukların çalışmak zorunda olduğu, okula, sistemin öngördüğü dönemde malesef gidemeyen kesimden bahsediyorum. Bir de belirli sosyo ekonomik koşullarda seyreden ailelerin benimsediği başka bir düzen var. Çocuklar gerçek dünyadan bihaber yaşıyorlar. Haber bültenleri, çocuk eline kumandayı alıp, kendi kendine haberleri dinlemek isteyeceği yaşa gelene kadar açılmıyor. Şiddet sevimlileştiriliyor.

        YAZDIĞIMIZA DA YANSIYOR

        Terör yumuşatılıyor. Aile içi durumlar, olası bir boşanma, küsme, evleri ayırma gibi durumlar sempatikleştiriliyor. Bu durum takdir edersiniz ki, okuduğumuz ve yazdığımıza da yansıyor. Bizim çocuk edebiyatımız oldukça törpülenmiş, keskin köşeler alınmış, pamuk gibi bir edebiyat. Başka çaresi yok; çünkü çocuklar bunu görerek büyüyor.

        Bugün anladım ki, İsveçliler en az iklimlerinin soğuğu kadar keskin. Laflarını katiyen esirgemiyorlar. Çocuklara sanal bir dünya tanıtıp, 18 yaşında gerçeklerle karşılaştıklarında tokat yemişe dönsün istemiyorlar. İşin komik tarafı, bunu yapan ülke, refah seviyesi oldukça yüksek bir ülke. Başka bir deyişle, hikayeler aracılığıyla verdikleri şeyleri, çocukların haya boyu yaşamamaları mümkün. Böylece çocuklar iki detayı çok net anlıyorlar; her şeye rağmen güçlü olunabileceğini ve mevcut şartlara şükretmeyi.

        Bizdeyse durum tam tersi. Yetişkinlerin sıradan bir günde yüzleştiği binbir cefa gerçeğine rağmen, çocuk edebiyatı hep bulutların üzerinde pamuk helvaların bininin bir para olduğu bir tablo çiziyor. İsveç Edebiyatı ile tanışıklığımız Astrid Lingren ile sınırlıydı. Fakat İzmir Kent Kütüphanesi İsveç Çocuk Edebiyatı Sergisi karşısında daha niceleri ile tanıştım.

        EN İYİSİNİ HAK EDİYOR

        Edebiyat sergisinden beklentiniz nedir bilemiyorum, ancak fazla yüksek olmaması gerektiğini baştan söylemem gerekiyor. Sonucunda daha önce bilmediğiniz bir şeyleri öğrenmekse amacınız, ben öğrendim. Mesela; Geride Kalanlar isimli bir eserde, karakterler isimsiz. Bir baba, iki çocuk ve bir anneanne var. Anne ölmüş. Hikaye de zaten acının değişik şekillerde nasıl ifade edildiğini anlatıyor.

        İsveç kültürü belli ki yas tutturuyor, bunu hayatın bir parçası olarak görüyor. Pippi Uzunçorap’ın yazarı Astrid Lingren “İyi edebiyat çocuğa dünyada bir yer, dünyaya da çocukta bir yer verir” demiş. Ne güzel söylemiş. Sergi 31 Aralık’a kadar Alsancak Garı’nın orada, atölye çalışmalarıyla sizleri bekliyor. Ben de, yakın zamanda İzmir’e has, vizyonerliğine yakışır bir biçimde, masal evi ya da sırf çocuklara ait bir kütüphane projesi bekliyorum. Bence İzmir’li çocuklar, böyle güzel sergileri, olabilecek en güzel yerlerde hakediyor.

        Diğer Yazılar