Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Deliye her gün bayram, iki gönül bir olunca samanlık herkese seyran olsa da, son üç gündür resmi olarak, milletçe Şeker Bayramı’nı kutluyoruz. Şerbetli tatlı yemekten kan şekerlerimiz tavan yapmış, çikolata tüketmekten ürtiker olmuş bir vaziyette durmadan aynı cümleyi telaffuz ediyoruz; İyi Bayramlar...

        Bol bol el öpüyoruz, günün anlam ve öneminden ötürü aylardır aramayı ertelediğimiz yakınlarımızı arıyor, yine günün anlam ve önemine sığınarak mevcut vefasızlıkların affolmasını bekliyoruz.

        Ve en sevdiğim tarafı yaşlılarla vakit geçiriyoruz. Sanıyorum anneanne ve dedesi tarafından büyütülen dünün çocuğu bugünün yetişkini olduğum için, yaş almış, kibiri 50 yıl önce bilinçli olarak yolda düşürmüş, kıskançlığın beyhude olduğunu çeyrek asır önce çözmüşlerin yanında, kendimi iyi hissediyorum.

        Hatta ben, artık galiba bayramların sadece bu detayını seviyorum.

        HAZIRLANAN KALDI MI?

        Büyüklerden şeker alacak yaştayken, bir bayramın diğer günlerden bir çok farkı vardı. Anneannem günler öncesinden bayram temizliği yapmaya başlar, bayram tatlıları hazırlar, kolonya şişelerini doldurur, kapının arkasına çocuklar için çikolata hazırlardı.

        Salonumuza karantina bölgesi gibi davranır. En az iki gün önceden kullanıma kapar, sanki ülke nüfusunun yüzde sekseni bayramlaşmaya bize gelecekmiş gibi hazırlık yapardı.

        En rugan ayakkabılar ve en güzel elbiseler bayramda alınırdı. Bir gece önceden tırnaklar kesilir, saçlar taranır, uzun bir temizlik süreci başlardı.

        Büyük oyuncaklar da, havalı harçlıklar da ancak bayramdan bayrama alınır ve verilirdi. Fakat bugün, bir bayramın diğer günlerden beş farkını bulmak için ortada ipucu bile yok.

        İçinde muhtemelen benim de bulunduğum zamane anneleri için, bayram temizliği diye bir kavram tedavülden kalktı. Evde tatlı yapma dönemi, yerini çoktan, köşedeki pastaneden tatlı almaya bıraktı.

        Kıyafet ve yeni oyuncak deseniz yeni nesili öylesine bir tüketim çılgınlığı içine sürükledik ki, yeni alınan şeylere sevinmek şurada dursun, her gün yeni bir şeyler alınmazsa tepinip ağlayan çocuklar meydana getirdik.

        Geriye bayramı bayram yapacak tek bir detay kaldı; o da ailede, komşuda, yakın çevrede ne kadar yaşlı varsa onlarla vakit geçirmek... Çocukları kaynaştırmak, bayramın yaşlıları mutlu etmek için bir fırsat olduğunu anlatmaya çalışmak.

        AĞIR İŞİTİRLER

        Yaşlılarla büyüyen çocukların “farklı” olduğunu düşünüyorum. Daha kolay empati kurduklarını, daha vicdanlı olduklarını, daha derin düşündüklerini ve hoşgörülü davrandıklarına inanıyorum.

        Bir insanın hayatı boyunca karşısına çıkabilecek sayısız olayı, o kadar çok kez tecrübe etmişler ki, siz yarınki planınızı anlatırken onlar bu planın on yıl sonra size nasıl geri dönüş yapacağını kestirebiliyorlar.

        Filozof gibiler, bilgeler, arınmışlar, kötülükleri bırakmışlar. Üstelik istisnalar kaideyi bozmasa da, artık kalenderler. Hal hatırdan başka bir şey istemiyorlar. Eski bayramlar kalmadı. Hatta ben doğduğumda da, daha eski bayramlardan eser yoktu.

        Gelenekler gitgide kayboluyor. Genel bir boşvermişlik söz konusu. Hele ki yaza gelen bir bayramda, rugan ayakkabının yerini, parmak arası terlik ve eşliğinde havuz başında yudumlanan frozenlar alıyor. Hadi her şeyi bıraktık, unuttuk, yitirdik, bitirdik diyelim, en azından alışkanlık edinelim küçükleri, yaşlılarla biraraya getirelim.

        Hatta unutmadan fotoğraf da çekelim! Evet ağır işitirler, aynı soruyu bin beş yüz kere sorgu sual ederler, limon kolonyası kokarlar, nasılsın sorusunu “neren ağrıyor” şeklinde algılarlar ama olsun inanın bünyeye çok iyi gelirler.

        Buarada herkese; İyi Bayramlar!

        Diğer Yazılar