Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kederimize hakim olan, vergilerimizi harcayan siyasilerimiz, “1952 yılında ekonomi, sanayi, kişi başına gelir olarak eşit durumda olduğumuz Güney Kore bugün dünyanın teknoloji devi haline gelirken, bize ne oldu, yönetenler nerede hata yaptı da, her alanda bu kadar geri kaldık. Bu açığı nasıl daraltabiliriz diye” kafa yoracak değiller ya... Tarihi karıştırıp bize gündem yaratıyorlar... Nasıl olsa her televizyonda yuvalanmış, istenen parçayı kafasını gözünü yara yara çalacak saz ekipleri hazır.

        1919 sonrası ne varsa, ya “yutturma” ya “şişirme” ya da “zalimlik...”

        Ankara’y kadar ulaşan top seslerinden, kanla, canla 800 bin kilometrelik bağımsız bir ülke çıkarıp, gelecek kuşaklara emanet edenlerin, mezarlarında sızlamadık kemikleri kalmadı.

        ŞİMDİ DE LOZAN

        Çanakkale’de 250 bin, Sarıkamış’ta 90 bin, Kurtuluş Savaşı’nda 15-16 yaşındaki gençlerine kadar şehit vermiş bir ülkü hemen ertesi gün dünyanın en büyük güçlerine kafa tutacakmış da, 12 Adalar ve Kuzey Irak’taki petrol yataklarını kaptırmayacakmış... Falan filan...

        Acaba bunca derdimiz varken, gencecik insanlarımızı her gün şehit verirken, dünya notumuzu kırarken, bu “yaratılmış gündemler” bir toplum mühendisliğinin eseri mi? Ya da biraz daha ayrışmanın, kutuplaşmanın yol ve yöntemi midir?

        Bir ülkenin gelecek kuşakları, bu vatan uğruna can verenlere karşı, bu kadar saygısız ve vefasız olabilir mi?

        Tabii ki; yeni gündem maddemiz Lozan’dan bahsettiğimi anlamışınızdır. Tartışmacılardan beklentim şudur; Lozan Anlaşması’nın ömrü 2023’te bitiyor... Daha önce önümüze konan 500 milyar dolarlık ihracat, dünyanın 10. ekonomisi olma gibi hedeflerimiz vardı. Onların yerine “12 Adaları geri almak, Kelkit ve Musul’u sınırlarımız içine almak” gibi hedefler koyabiliriz...

        Buyrun her şeyi bilen savunma dublörleri; engin yeteneğinizi bu alanda plan, program yapmada da kullanabilirsiniz...

        Tabii ki bu gün pazar ve benim daha yumuşak şeyler yazmam lazım...

        En iyisi kıssalı hikayelere baş vurmak...

        İKİ KARDEŞ...

        Bir babanın birisi çiftçi, diğeri çömlekçi iki oğlu varmış. Kış bitip, bahar mevsimi ile beraber güneşli ve yağmurlu günler kendini gösterdiği günlerde baba, oğullarının durumunu yerinde görmek üzere ziyaretlerine gider. Önce büyük oğlu çömlekçinin misafiri olur. O gece yemekler yenilip, kahveler içilir, sohbet de koyulaşırken baba sözü iş durumuna getirir. Oğlan; “Babacığım, çok güzel çömlekler yaptım. Allah’a duam şudur ki; inşallah havalar güneşli gider, beni çömlekler kısa zamanda kurur, onları satar para kazanırım...”

        Baba bir şey söylemeden ertisi günü diğer oğlunun misafiri olur. Akşam yemek, kahve derken söz geçim durumuna gelir ve oğul babasına “Babacığım” der “Çok güzel bir buğday ekmiştim. İnşaallah havalar yağmurlu gider, ekinim boy atar ve iyi bir hasat elde ederim...”

        Baba yine bir şey söylemeden evinin yolunu tutar. Eşi çocuklarının durumunu sorduğunda “Hanım...” der, “Çocuklardan biri güneş ister, biri yağmur... Bunlardan birinin işi bu sene zor olacak. Ama hangisinin, onu biz bilemeyiz, ancak Allah bilir...”

        O hesap, bizde de bu kadar ayrışmanın sonunun nereye varacağını Allah bilir... Eğer bu bir hesapsa, önce tezgahçısının başını yesin...

        Hepinize sağlık içinde mutlu pazarlar dilerim...

        Diğer Yazılar