Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "Ne bu yahu! Cenazeye mi geldik! Bağırın! Bağırın ki sesimiz duyulsun!"

        Başörtülü bir teyze bas bas böyle bağırmaya başladı. Türkan Albayrak, malum Paşabahçe Devlet Hastanesi'nden atılmış ve tek başına direniş çadırında işini geri istiyordu nicedir. Dün, temizlik işçisi kahramanını 100. günüydü. Bir kutlama (mı dersiniz artık, kahrolma mı, bilmiyorum) düzenlendi.

        Mehmet Ali Alabora, Birgün yazarı Ümit Alan, ben de oradaydık. TEKEL işçileri, tersane işçileri, TAYAD'lılar, Marmara Üniversitesi öğrencileri, devrimci tiyatrocular, EMEKLİ-SEN üyeleri, işini kaybetmişler, yoksullar, sıranın kendine geleceğini bilenler, falan filan derken cümbür cemaat oradaydık yani. Bir çember oluşturuldu, Türkan Hanım konuştu, alkışlandı derken pat diye bir başörtülü kadın, bağırmaya başladı:

        "Korkuyor musunuz yahu? Konuşsak ya! Hepimiz konuşalım! Haklarımızı isteyelim!"

        KORSANCI BAŞÖRTÜLÜ TEYZE

        Böylece, büyük olasılıkla hayatında "forum" görmemiş olan bir kadın, forum denilen ve genellikle üniversitelerde "korsan" yapılan türden bir eylemi, doğal ihtiyaçları nedeniyle başlatmış oldu. Böylece herkes konuşmaya başladı. Birileri konuşunca kadın hemen araya giriyor bağırıyordu:

        "Hah! Böyle işte! Konuşun yahu! Duysunlar!"

        Sonra dönüp yanındaki Türkan Hanım'a: "Benim de evlatlarım var bacım! Ama Cenabı-hakk'ın yardımıyla inşallah..." deniyordu.

        Slogan atılmaya başlandı:

        "Sı-nıf da-ya-nış-ma-sı!"

        A-ha! Baktım bizim teyze de başladı:

        "Sı-nıf da-ya-nış-ma-sı!"

        Yumruk da havada.

        O, başörtülü bir kadındı! "Bayan" değil! Ve evet, o da tıpkı Başbakan gibi "kadınlar arası eşitlik" istiyordu. Tıpkı Başbakan'ın önceki gün söylediği gibi:

        "Eşitlik haklar konusunda eyvallah! Siz önce kadınlar arasındaki eşitliği halledin!"

        DÜNYANIN PROTOKOLÜ

        Geçtiğimiz günlerde "Ağrı'nın Derinliği" kitabının İngilizce basımının tanıtım turu için konuşmalar yaptım ABD'de. Konuşmalardan biri de Harvard Üniversitesi' ndeydi. Ben oradayken Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da oradaydı, Kennedy Merkezi'nde bir konuşma yaptı. Orası... Nasıl diyeyim? Dünyanın kremasının kreması bir yer. Dünyanın en şokella platformlarından biri yani. Daha yukarısı yok işte, öyle diyeyim. Davutoğlu'nun eşi de dahil olmak üzere protokolde başörtülü kadınlar vardı. Yani dünyanın kremasının kremasının protokolündeydiler. Bunda hiçbir tuhaflık yok elbette. Olması gereken bu. Ama şimdi söyleyeceklerim zinhar ne Davutoğlu'nun eşi ne de diğer başörtülü kadınların şahsıyla ilgili. Ama ortada bir çelişki var. Artık "türbanlı bayanlar" ve "başörtülü kadınlar" olmak üzere net bir biçimde iki kategori var. Ben bu ayrışmada başörtülü kadınların yanındayım: Üniversiteye giremeyen genç kadınların, işten atılan Türkan Albayrak'la dayanışmaya giden başörtülü teyzelerin... Peki Başbakan kimin tarafında? Kulağa pek fena gelen "bayan" lafını bu kadar sık kullandığına göre... Üstelik yukarıda bahsi geçen konuşmada "erkeğin kadından yaradılış bakımından" daha üstün olduğu gibi kimi eşitsizliklere gönülden inandığına göre... Ne bileyim işte!

        'TÜRBANLI BAYAN' NEREDESİN?

        Başbakan diyor ki, ya da ima ediyor diyelim: "Başörtüsüz kadınlar başörtülülerin haklarını savunsun." Hatta başörtüsüz kadınları, kadınlar arası eşitsizliğin destekçileri olmakla suçluyor. Ben de tabii, doğal olarak, sormadan edemiyorum:

        "Türbanlı bayanlar", başörtülü kadınların yaşadıkları eşitsizlik mevzuu olunca, nerede? Protokol sıralarının gerisinde olup bitenler artık onları ilgilendirmiyor mu? Her zaman vicdanın, eşitliğin, özgürlüğün ve adaletin yanında olmuş başörtülü kadın arkadaşlarımı, kardeşlerimi elbette, tahmin edebileceğiniz üzere, tenzih ederim!

        Not: Türkan Albayrak'ın 100. günü kutlamalarını gelecek pazar günü saat 12.10'da Habertürk'te izlemenizi tavsiye ederim. Acayip bir gündü!

        Diğer Yazılar