Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        "GELECEĞİN şifresi isyanda kavgada sosyalizmde"

        Direnişçi Gençlik'in dev pankartının altında genç kızlar, çene kemikleri çıkacak gibi bağırıyorlar. Onların arkasından "Nurtepe" yazılı atkılarını sallaya sallaya, sanki bir futbol takımının genç taraftarlarıymış gibi görünen, esmer çocuklar bağıra bağıra, gülerek geliyor:

        "Titre oligarşi Devrimtepe geliyor!"

        Arkasından Bandista grubu çıkıyor ortaya:

        "Haydi Barikata! Emek, isyan özgürlük!"

        Onlar bitiyor, gözünü sevdiğimiz Beşiktaş Çarşı başlıyor, futbol makamında:

        "Cemaat bize şifre versene, şifre versene!"

        Ve elbette:

        "Zıpla! Zıpla! Zıplamayan faşisttir!"

        HER ŞEYİMİZ NEDİR?

        Arkasından evleri yıkılanlar, sonra nehirleri çalınanlar, yanında taşeronlaştırılanlar, öte yanda madenlerde ölenler, bu yanda dilini konuşamayanlar, Ermeniler, Parti Cephe'nin asker adımları, Devrimci Yol'un yıldızlı yumruklu pankartı ve daha neler neler. Dev bir pankartı taşıyan ve iki kişiden oluşan hayvan hakları grubundan, binlerce kişilik DİSK'e; seks işçilerinden maden işçilerine ve hatta Ahmet Şık'ın kitabının adıyla (O'lum seni pankart yapmışlar!) yapılan pankartları taşıyanlara kadar bütün renkleriyle memleketim Taksim Meydanı'nda. Sabah görmüştüm en son platformun önündeki yazıyı:

        "Futbol sen bizim her şeyimizsin!"

        Yazı, giderek insanlarla, pankartlarla ve sloganlarla kapanıyor. İnsanlar, her şeylerinin birbirleri olduğunu anlayana kadar doluyor meydan.

        YOKSULLAR GELİNCE...

        Şehir içine kaçmış sanki, bütün dükkânlar kapalı. Dünyanın her yerinde olduğu gibi yoksullar tepelerden düze aktığında şehir gözlerini kapatıyor İstanbul'da. Starbucks'ta oturup 1 Mayıs'ı izleyenler var. Starbucks'ın önünde tabandan tavana, kalın demir parmaklıklar. Yepyeni. İçeridekiler bir kafese kapatılmış gibi görünüyorlar. Sanki yoksullar, onların önlerinden geçip bu farklı türdeki canlıları inceliyorlar.

        ZAMAN TÜNELİ

        Kortejleri baştan sona doğru yürüyorum. Zamanın tünelinden geçer gibi... Kız çocukları var annelerinin ellerinden tutmuş. Yürüyenleri, koşanları, sonra duranları izliyorlar, ellerinde küçük bayraklar. Bir zaman ben de yapmıştım böyle. Yürüyüşte çocuklar bağırıyor şimdi:

        "Duruyoruz arkadaşlar! Koşuyoruz arkadaşlar!"

        Böyle böyle büyüyüp 16 yaşına gelmiştim. Hiç yaşamadığım haksızlıklar için ağlamıştım Deniz'i, Yusuf'u ve Hüseyin'i okurken Erdal Öz'ün kaleminden. Şimdi bağırıyor 16 yaşında çocuklar:

        "Deniz, Hüseyin Ulaş! Kurtuluşa kadar savaş!"

        Sonra "Geçse de yolumuz bozkırlardan" demişti Yeni Türkü, biraz büyümüştüm, üniversitede Ankara'daydım, "denizlere çıkar sokaklar" diyordum. Alanda çalıyor yine o şarkı, denize çıkıyor sokaklar İstanbul'da.

        Sonra kerelerce solun parçalanmasını, yılmasını, bıktırmasını izledim bu yaşıma kadar. Bunları düşünüyordum işte, kortej beni geçip alana yürüyordu. Genç bir kız elinde tuttuğu bayrağı yüzüme doğru savurdu, kızıl bayrak üzerinde Deniz'in yüzü yüzüme değdi. Dedim ki o zaman, yaşamadığın haksızlığa ağlayabiliyorsan, yani anlıyorsan, sen de sevinebilirsin Deniz'in dev posterini gördüğünde alanda. Çünkü o zaman boşuna ölmemiş olur çocuklar. İnsanlara, insanlığa bir kere daha güvenirsin. O kadar acı bir gün böyle insanlar alanlarda şarkılar söyleyebilsin diye çekilir.

        BEŞ YIL SONRA

        Liseliler... Hep liseliler. Öylesine öfkeliler. Yeni bir kuşak geliyor, hatırlarsınız bu dediğimi beş yıl sonra. Beş yıl veriyorum, görürsünüz. Çünkü onlar birey olmanın önemli bir parçasının örgütlü olmak olduğunun farkına varmışlar. Onlar ablaları, ağabeyleri gibi değiller. Mavi, yeşil saçları ve dövmeleri var. Sevgililerinin elinden tutup yürüyorlar. Yazıyorum buraya, eğer işler yolunda giderse beş yıl sonra Türkiye'de 68 var!

        Grup Yorum'un bir üyesi alana bakıp canlı yayında "Hayalini kurduğumuz günün provası gibi" dedi. Ne acayip biraz önce Taksim'in göbeğinde "Dağlara gel dağlara" diye türkülerini söylüyorlar, Kürtçe sloganlar atılıyor ve kimse ölmüyordu. Zaman ne tuhaf geçiyordu ve Parti Cephe'nin pankartında "Taksim'i biz aldık, onlar vermediler" yazıyordu. Çünkü beyaz tülbentli kadınlar, ellerinde ölmüş oğullarının ve kızlarının yüzleriyle geçiyor, oğullar ve kızlar 1 Mayıs alanına giriyordu. O yüzler, yürümekte olan genç yüzlere değiyor ve yeni çocuklar, onların ve kendilerinin yaşadığı haksızlıklar için şehrin ortasında bağırıyordu:

        "Ya adalet ya kıyamet!"

        Diğer Yazılar