Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “HANGİ Özgürlükçü Cephe?” 16 yaşındaki Hoda, Şatilla Kampı’nın dört bir yana doğru karanlığa giden dehlizlerinin ortasında durmuş, bizi hangi dehlizden hangi fraksiyonun hangi alt fraksiyonuna götüreceğini anlamak için cevap bekliyor. “George Habaş’ınkine” diyorum, Beyrut‘taki en büyük Filistinli mülteci kampı Şatilla’nın birbirinden hiçbir farkı olmayan dehlizlerden birinden sokuyor bizi, birbirinden “öldüresiye” farklı fraksiyonlardan birinin merkezine götürmek için. “Ben de gazeteciyim” diyor ergenlik sivilceli yüzünde Filistinli gururu ve ağzında yuvarladığı bir siyasi fraksiyon gazetesi ismiyle. Karanlıklardan süzülürken dönüp son sözünü söylüyor: “BM’deki devletleşme talebi için geldiyseniz lütfen ‘teklif’ diye yazmayın ‘talep’ diye yazın. Çünkü talep ediyoruz! Bu bir teklif değil!”

        AYNI ESNADA NEW YORK BM KALESİNDE...

        Filistin Yönetimi Lideri Mahmud Abbas’ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne Filistin’in devlet olma talebini(!) iletmesinden iki saat önce Şatilla Mülteci Kampı... 16 Eylül 1982’de İsrail’in Lübnan’ı işgali sırasında İsrail yanlısı Lübnanlı Sağcı Falanjistler tarafından son çocuğa kadar katliama uğradığı için bugün hâlâ Filistin mücadelesinin sembolüdür Şatilla. Kamp, 1985’ten başlayarak iki yıl boyunca Şii Emel örgütünün silahlı kuşatması altında olduğu için de Filistinlilerin Arap topraklarında yaşadıkları zulmün simgesidir.

        Gözünüzün önüne dev bir labirent getirin, orta çaplı bir mahalle büyüklüğünde ama içinde üç mahalle dolusu insanın yaşadığı yoksul bir insan ve silah deposu. “Bu kadar dar alanda RPJ kullanırlar ve hedefi bulurlar” derler. İki insanın aynı anda geçemeyeceği kadar dar, akıl almaz karmaşıklıkta dehlizlerle birbirine bağlanan yollardan oluşur Şatilla ve içinde onlarca silahlı örgüt vardır. Gökyüzünü göremeden sokaklar boyu gidersiniz; çünkü her dehlizin başında oraya hâkim fraksiyonun bayrağı, liderinin ve şehitlerinin resimleri vardır. Dünyaya bağlandığı tek internet kafesinde bile dev bir Mescid-i Aksa olan bir sıkışıklıktır kamp. Çamur, yoksullukla ve barutla karılır. Her bir şey çok hassas bir dengeyle birbirine tutturulmuş gibi durur. Denge, kadınların çamurdaki terlik çap çapları ve erkeklerin nasılsa dehlizlere sığıştırdıkları motosikletlerle yürür gider. Bugün kampta artık Filistinlilerin yanı sıra Iraklı, Suriyeli kaçaklar ve en yoksul Lübnanlılar olduğu için eski fiyakalı günlerinde değil kamp. Vaktiyle Arafat var iken, Filistin en havalı halk iken burası Beyrut’un kalbiydi. Amr Musa lakabıyla bilinen Arafat, Müslüman Beyrut’u buradan yönetiyordu. Ama şimdi...

        FRAKSİYONEL!

        “Şatilla Kampı siyaseten fazla parçalanmış olduğundan görüşmeleri Mar Elias Kampı’ndan takip etmeye karar verdik!” “Tabii ki!” Filistin Özgürlükçü Halk Cephesi örgütünün George Habaş çizgisini izleyen fraksiyonunun çıplak beton merkezinde, sanırsınız ki Beyaz Saray Oval Ofis’ten açıklama yapılıyor büyük bir uluslararası basın grubuna. Oysa ortada sadece Ahmad ve ben varız. Ahmad, zaten bana biraz sinirli. Çünkü az önce örgütün George Habaş çizgisini izlemeyen(!) diğer kolunun üç metre ötedeki merkezine girdim yanlışlıkla. Bu kamptakiler dışında dünyada hiç kimsenin haberdar olmadığı şehitlerin fotoğraflarından ayırt etmeliydim oysa!

        Filistin’in en yakışıklı hali

        ŞATİLLA Kampı’ndan servisler kalkacak Mar Elias’a. Çünkü orası Beyrut merkeze daha yakın, siyaseten daha fiyakalı. Tıpkı Batı Şeria’daki gibi oraya da dev bir ekran kurulacak ve HAMAS hariç bütün Filistin fraksiyon beyleri, ellerinde tespihleriyle, kavimlerin liderleri gibi gelip oturacaklar Ortadoğu’nun alametifarikası olan beyaz plastik sandalyelere. Böylece uluslararası basın için “Filistin halkı umutlu!”, “Filistin halkı direnişte!” fotoğrafları hazırlanacak. Şatilla bu yüzden önemli, çünkü perde arkası. Çünkü burası içler acısı büyük Filistin tiyatrosunun ciğeri. Kampın Filistinli nüfusu dörde ayrılabilir. 1. Sivil toplum örgütü çalışanları 2. Gazeteciler ve araştırmacılar. 3. Kampın iki günde bir değişen siyasi fraksiyon sınırlarını ve “güvenlik durumunu” bilen mihmandarlar 4. Ve gazeteciler ile araştırmacıların sorularını cevaplamak için otantik hallerine bırakılmış Filistinliler. Ben şimdi onlarla konuşuyorum ve her zamanki Harvard’da, Oxford’da değme Ortadoğu uzmanından duyamayacağınız derinlikte analizler havada uçuşuyor. Bilhassa Türkiye’nin durumu...

        “Tayyip Bey’in söyledikleri olumludur ancak Filistin halkı ondan şu anda BM ve ABD nezdinde Filistin konusunu tırmandırmasını bekliyor. Farkındayız, Erdoğan Ortadoğu’yu Avrupa Birliği’ne girmek ve Batı’ya karşı güç kazanmak için kart olarak kullanıyor. Kullansın. Fakat Suriye’deki rolü fazla belirsiz, bu bizi düşündürüyor. Sünni dünyasının lideri mi olmak istiyor? Eğer öyle ise ABD’nin Ortadoğu’da Müslüman dünyasının düşman rolünü İsrail’den alıp İran’a verme planının içinde mi? Mavi Marmara ve Şimon Peres’e yaptığı çıkışta duygusal olarak Filistinlileri etkiledi. Ama sonrasını merak ediyoruz. Ne istiyor? Planı ne?”

        Maaleş!

        KAMPIN ışık alan çok az noktasından birinde mavi uzun elbisesiyle Farda efendi, plastik sandalyesine kurulmuş, göbeğini yana yatırmış, nargilesini içiyor. Dolmuşa binip(!) Mar Elias Kampı’na gitmeyecekmiş. Eski FATAH üyelerinden, vakit onların vaktiyken Arafat’ın yanında çarpışmış. Niye kalkıp hazırlanmıyor? Nargilesinin marpucunu havada şöyle bir sallıyor: “Her anlaşmada biraz daha kaybettik habibi! İyi tabii, yapsınlar. Lakin maaleş (boşver)! Bu da geçer!” Farda efendinin nargilesinin önünden, Filistin-İsrail ilişkilerinin tarihini iyi bilen ve en iyi bunu bilen gençler koşarak geçti şimdi. Nargile biraz sallandı ve durdu. Filistin, uluslararası basına en iyi fotoğrafı verebilmek için Şatilla’da giyiniyor ve Mar Elias kampında yapacağı gösteriye hazırlanıyordu. Dünyanın her yerinde Filistinliler artık orada olmayan ülkelerinin kaderini anlamak için televizyonlarını açıyordu.

        Kan ve dava

        Mahmud Abbas’ın BM’de yaptığı başvuru? Her biri Filistinli mülteci olarak doğmuş, hayatlarını “al-kadhiya alFilistiniya”ya (dava) adamış bu insanlar hakikaten bir değişiklik bekliyorlar mı? “Bu başvuru ABD’ye resttir. Dünyayı yardıma çağırmaktır. HAMAS’ın tavrı sadece kıskançlıktan ileri geliyor, çünkü onlar sürece dahil değil. Ama engellemeyecekler. Önemlidir.” HAMAS, Ebu Mazen (Mahmud Abbas’ın dava lakabı) ile mayıs ayında siyasi bir ateşkes sözleşmesi yaptı, onun gereği susacak. Ya sonra? Ya sonuç alınamazsa? Ki başvuru ya ABD’nin vetosuna takılacak ya da bürokrasi bulvarlarında tavsatılacak gibi görünüyor şimdilik. O zaman? “Her zamanki gibi bizim kanımızdan gidecek. Her zamanki gibi! Ama bu İsrail’le yapılan bir sınır kavgası değil, bu bir varolma mücadelesi. Dünya gündemine bir kez daha oturduk.

        Elbette yine kan akacak.” Biz bunları konuşurken Batı Şeria’da İsrail askerleri Filistinli kanı akıtmaya başlamıştı bile. Şatilla’da da otobüsler hazırlanıyor, çocuklar kefiyelerini giyiniyordu. Şanlı Filistin davasına kendini feda edecek kahraman gençler bilardo salonlarından çıkıyor, kimileri kapı önlerinde içtikleri nargilelerinin közünü ocağa geri koyuyorlardı. Gösteriyi yapıp geri döneceklerdi zira, her zamanki gibi.

        FİLİSTİN ORADA DEĞİL!

        “Ne olacak! Yani sonunda?” diye sesini yükseltti Ambara. Kocaman Filistinli gözlerini açıp en iyi ihtimalle ulaşılacak iki devlet formülüne veryansın ediyordu: “Bu başvuru kabul edilse bile benim insanlarım yine dikenli tellerin ortasında hayvanlar gibi üst üste yaşayacaklar. Biliyorum fantezi ama tek bir çözüm var, tek devlet! Benim insanlarım Hayfa’da portakal yiyip deniz kenarında yürüyemedikten sonra ellerinde bir Filistin pasaportu tutsalar ne olacak? Kamplardaki bu insanların hayatlarının içine ediyorlar. ‘Geri döneceksiniz. Anahtarlarınızı vermeyin!’ falan filan. Nereye geri döneceğiz?

        Öyle bir yer yok artık!” Bağlantılarıyla beni kampa sokup her dehlizde bir fraksiyon tarafından sorgulanmadan dolaşmamı sağlayan Ambara’nın gözleri doluyordu konuşurken: “Filistinli siyasetlerin ölecek adama ihtiyacı var, o yüzden bu insanlar mülteci kalmak zorunda. Arap dünyası da onları kamplara kapatıp rahat ediyor, RPJ’leriyle birbirlerini öldürüp dursunlar. Ama bir zengin Filistinlinin de kamptaki bu çocuklara burs verdiğini göremezsin. Al sana ölümüne Filistin dayanışması!”

        Diğer Yazılar