Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hiç kuşku yok ki Türkiye'nin şu andaki en büyük sportif rüyası 2020 Olimpiyat ve Paralimpik oyunlarına ev sahipliği yapma hakkını elde etmek. Tokyo ve Madrid ile giriştiğimiz bu zorlu yarışta kazanan 7 Eylül'de belli olacak. Önümüzde bulunan 7 aylık süreçte bu yarışı kazanmak için tüm gücümüz ile çalışıp, dünya üzerinden gerekli desteği bulacağımıza olan inancım her geçen gün artıyor. Daha önce 5 kez aday olup bir türlü alamadığımız dünyanın bu en büyük spor organizasyonuna bu kez önceki adaylıklara oranla çok daha yakın olduğumuzu söylemek inanın hiç abartı olmaz. Bu kanıya varmamın en büyük nedeni, şimdiye dek yapılmayan yoğun bir çalışmaya tanık olmam. Daha önceki adaylık süreçlerini de yakından izlemiş biri olarak, bu kez çok daha kapsamlı çok daha titiz ve son derece detaylı bir hazırlık çalışmasının yürütüldüğünü ve en küçük ayrıntıya bile dikkat edildiğini belirtmek isterim.

        İstanbul 2020 adaylık komitesi başkanı sevgili dostum Hasan Arat'ın önderliğinde yürütülen bu çalışmada, konusunda uzman ve Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ni çok yakından tanıyan son derece geniş bir yabancı gurubun yer alması da önemli bir avantaj olarak görülüyor.

        Bilindiği gibi Uluslararası Olimpiyat Komitesi'nin tüm aday kentleri gezip inceleyecek ve bir rapor hazırlayacak komisyonu göreve başladı bile. Şu sıralarda Tokyo'da bulunan bu komisyon Madrid'den sonra İstanbul'a gelip, yürütülen çalışmaları ve planları en küçük ayrıntısına dek inceleyecek. 24 Mart'ta başlayacak bu önemli sınava şu ana dek son derece iyi bir şekilde hazırlandığımızı ve halen yürütülen bu çalışmaların ziyaret sırasında olumlu sonuçlar vereceğini söyleyebilirim. Oldukça kalabalık bir uzman gurubu tarafından hazırlanan adaylık projemizin bu ziyaret sırasında en ayrıntılı ve inandırıcı biçimde komisyona sunulması için gereken her şeyin yapıldığını görmek, detaylı ve yoğun bir çalışmanın yürütüldüğüne tanık olmak gerçekten umut verici.

        Hiç kuşku yok ki, konularında uzman olan kişilerin komisyona verecekleri ayrıntılı bilgiler zaten güçlü olan adaylığımızın daha da güçlenmesi için oldukça önemli rol oynayacaktır. İstanbul un tarihi ve kültürel dokusu, ülkemizin daha önceki önemli spor organizasyonlarında sergilediği beceri tabii ki en önemli artılarımız. Tüm bu konuların vurgulanıp, son derece iyi biçimde sunulduğu adaylık kitabımızın da olumlu bulunacağına inanıyorum. Tabii ki, her şey toz pembe değil. İstanbul'un var olan trafik, çevre gibi faktörlerini göz ardı edemeyiz. Bu konuda da detaylı çalışmalar yapıldığını ve komisyona gerekli bilgilerin ve garantilerin verileceğini söyleyebilirim. Ayrıca Türkiye'nin olimpiyat yasasına sahip tek ülke oluşu ve hükümet desteği de İstanbul'un büyük artıları. Ancak, tüm bunların yanı sıra olimpiyat adaylığı için geniş bir kamuoyu desteğine sahip olduğumuzu da göstermek şart. Bu desteği, komisyonun İstanbul u ziyareti sırasında iyi hissettirebilirsek, artı hanemize birkaç puan daha ekleyebiliriz. Eğer İstanbul'u yenilemek ve tüm dünyaya tanıtmak istiyorsak, önce arzumuzu göstermeliyiz diye düşünüyorum. Bu konuda oldukça yoğun çalışan bu guruba verilecek halk desteği inanın olimpiyat yolunda atılacak en büyük adım olacaktır. Eğer bu dev şöleni istiyorsak, haydi göreve...

        Komplo teorisi

        Doping sporun en karanlık ve çirkin yüzlerinden birisi. Gücünü ve performansını artırmak için başvurulan bu sportif hileye zaman zaman dünyanın en önemli sporcularının da katıldığını görmek gerçekten son derece üzücü. Ama büyüyen paralar ve kazanma hırsı zaman zaman bu ünlü yıldızların da aklını çelebiliyor. Veya bu tehlikeli maddeyi üreten firmalar sporcuları doping tuzağının içine çekebiliyor. Bazen de bilinçsizlik sporcunun hata yapmasına yol açabiliyor. Doping olayının son kurbanlarından biri de NBA'deki temsilcimiz milli takımın kaptanı Hidayet Türkoğlu. Çok yakından tanıyıp sevdiğim Hedo'nun böyle bir yola başvurmayacağını en yakından bilenlerden biriyim. Hele NBA'de çok fazla doping kontrolünün olmadığını birçok maddenin kullanıldığını ve şu ana dek çok fazla ceza verilmediğini bildiğimden ona verilen 20 maçlık ceza doğrusu bana biraz garip geldi. Geçenlerde bir toplantıda rastladığım ve NBA'nin çok içinde olan bir dostuma da bu soruyu yönelttim. Haklı olduğumu ve NBA'de çok fazla kontrol yapılmadığını belirttikten sonra 'bak sana bir komplo teorisi anlatayım', dedi ve sıraladı. "Hedo kim, bir Türk; siz Türkler ne yaptınız? ABD'nin en saygın basketbol yüzlerinden biri olan Diana Taurasi'yi önce dopingli ilan ettiniz, ardından geri adım atıp, hatalı ölçüm deyip kararı geri aldınız. Ancak Taurasi bu işten yara aldı. Acaba Hedo'nun karşılaştığı bu durum, bu işin bir rövanşı olmasın". Doğrusu bu hiç aklıma gelmemişti. Ama olur mu olur. Bunu kanıtlayacak herhangi bir belge tabii ki yok ama adı üstünde bir komplo teorisi fakat bana üzerinde kafa yormaya değer gibi geliyor.

        Üzüm yemeyi öğrenemedik

        Bayılıyoruz kavga etmeye. Sahada bir maç oynanıyor bitiyor. Biz sportif değerlendirmeler yapacağımıza, işi nereden bulandırır, neresinden kavga çıkartırız diye bakıyoruz. Sahada futbolcunun veya teknik adamın yaptığı hatayı görmezden gelip, tüm faturayı hakeme, yetmezse MHK ya o da yetmezse Federasyona kesmeye çalışıyoruz. Maçın ardından başlayan demeç savaşları neredeyse bir sonraki haftaya dek sürüyor. Takım ayırmıyorum. Kulüplerimizin tümünün davranışı aynı. Sonra da seyircisiz maçta niye ceza aldık. Futbolumuzda niye istikrar sağlayamadık diye kafa yormaya çalışıyoruz. Galiba bağcıyı dövmekten üzüm yemeyi bir türlü öğrenemedik.

        Diğer Yazılar