Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ne kadar yazsak, ne kadar söylesek hepsi boş. Olmuyor. Beceremiyoruz bir türlü adam gibi maç seyretmeyi. Spordan keyif almak bize göre bir iş değil galiba. Taraftarlıkla fanatizmi birbirine karıştırıp, işin cılkını çıkartmakta üstümüze yok. Hele maç bir de ezeli rakiplerin mücadelesiyse spordan, futboldan konuşmanın imkanı yok. Çirkinlikler, kavgalar hatta cinayetler bile futbolun önüne geçiyor. Bakın işte son F.Bahçe-Galatasaray derbisinde ve sonrasında yaşananlara. Bu nasıl bir taraftarlıktır işin sonunu adam öldürmeye kadar götürecek. Sırf rakip takımın formasını giyiyor diye gencecik bir adamın kalbine bıçağı saplamak nasıl bir ilkelliktir. Bunun mantıklı bir açıklamasını yapabilecek biri varsa beri gelsin.

        Nasıl geliyoruz bu noktalara? Tamam spor kültürü diye bir olgumuzun olmadığını biliyor ve kabul ediyoruz. Ama işin bir cana mal olması noktasına varması nasıl bir cinnettir? Zevkle, keyifle izlenecek bir maç ortamı neden şiddete dönüşür? Statlarda neden küfürsüz kavgasız bir gün geçirilmez? Şimdi suçlu aramak, gidenin arkasından göz yaşı dökmek hiçbir işe yaramaz. Yıllardır ekilen kin ve nefret tohumlarının bizi getirdiği noktayı görmemek için kör olmak lazım. Suçluyuz hepimiz. Sorumsuzca verilen demeçler, yangına körükle giden medya, ortamı geren teknik adamlar, kendisi gibi ekmeğini futboldan kazanan meslektaşına acımasızca tekmeyi basan futbolcular, saha ortasında birbirinin boğazını sıkmaya çalışanlar ve haliyle tüm bu gerilime kendini kaptıran bilinçsiz taraftar. Hepimiz suçluyuz işte.

        Güya sporda şiddeti önlemek için yasa çıkardık. Ama yaptırımlarını uygulayamadıktan sonra neye yarar o yasa. Fanatizm denilen canavar gözleri bu kadar karartacak kadar girmişse sporun için, öfke mantığın önüne geçmişse hangi düzenleme ile kurtaracaksınız futbolu. Son derbide sahada birbirleriyle sporun kuralları içerisinde mücadele etmelerini beklediğimiz futbolculardan hangisinin iyi niyetli olduğunu söyleyebilirsiniz? Volkan ve Sabri ikisi de takımlarının kaptanları yani örnek olması gereken kişiler ama kıvılcımı yakmakta hiç sakınca görmüyorlar. Futbolcu değil, bir kabadayı edası ile sahaya çıkmışlar sanki. Meireles'in o çirkin hareketi yakışıyor mu sporun erdemine. Ama siz zamanında ona verdiğiniz cezayı indirirseniz, o da nasıl olsa bir şey olmuyor Türkiye'de diye daha beterini yapar edepsiz hareketleri. Melo, rakibi tahrik etmek için elinden geleni yapıyor. Dur diyen kimse yok. İki takımın futbolcuları yangına körükle gidiyor adeta. Sizler böyle yaparsanız, tribündeki fanatikler ne yapar hiç aklınıza gelmiyor mu bu düşünce?

        Rakip takıma gönderme yapmayı yöneticilik sananlar, demeç savaşına girip ortalığı gerenler. Yüzlerce yanıcı maddenin o stada sokulmasından kimler sorumlu acaba. Sahaya viski şişesi atan sözde sporsever o şişenin kendi takımının bir oyuncusuna isabet edebileceğini aklının köşesine hiç getirdin mi acaba?

        En görkemli gün olması gereken derbi rezilliklere kapanıyor. Sonra da tartışıyoruz futbolumuz niye bir türlü istikrar sağlayamıyor, uluslararası arenada niye yokuz diye. Böyle kafaya bu tıraş bile çok. İnanın artık hiç umudum kalmadı. El birliği ile bu hale getirdik futbolumuzu. Şimdi kimse çıkıp timsah gözyaşları dökmesin. Çünkü suçluyuz hepimiz.

        İşte örnek

        Hafta sonu bizler futbolun çirkinliği içinde yaşarken, Londra'da sporun en güzel örneklerinden biri verildi. Basketbolun en prestijli organizasyonlarından biri olan Türk Hava Yolları Avrupa Ligi'nde Yunanistan'ın Olimpiakos takımı üst üste ikince zaferine ulaştı. Hem de Real Madrid, Barcelona, CSKA gibi basketbol devlerinin arasından sıyrılarak. Olimpiakos, geçtiğimiz yıl İstanbul'da bu kupayı müzesine götürdüğünde çok kimse bunu mucize olarak nitelemişti. Ama mucize değildi o. Bir takım olarak mücadele etmenin, basketbolda başarıya parayla değil akılla ulaşılacağının göstergesiydi. Bu yıl da tekrarlanan başarı doğru kurulmuş, doğru yönetilen bir takımın hedefine gideceğini sergiliyordu. Olimpiakos'un bütçesi Final Four'da mücadele ettikleri rakiplerinden çok aşağı. Geçen yıl da böyleydi bu yılda. Ama onlardaki yürek, onlardaki birlikte savaşma isteği ve en önemlisi onlardaki kazanma hırsı hiç birinde yok. En önemlisi hiçbir zaman geri adım atmıyorlar. Herkes görevini çok iyi biliyor ve birbirine yardım ediyor. Ayrıca Spanoulis gibi bir kahramanları var. Onun etrafına kurdukları takım ile de nasıl doğru bir iş yaptıklarını gösteriyorlar. Başarıda öncelikli pay Yunanlı oyuncuların. Yani yıllardır ısrarlarla söylediklerimizi son derece doğru bir biçimde uyguluyorlar. Olimpiakos'un başarılarının bir mucize olmadığı sanırım şimdi daha iyi anlaşılmıştır. Dilerim yıllardır Final Four hayalleri kuran ve bu uğurda büyük paralar harcayan takımlarımız bu güzel ve doğru örnekten gerekli dersleri almışlardır.

        Kaçmak çözüm değil

        Doping hiç kuşku yok ki sporun en büyük belası. Özellikle büyük bir çıkış yaptığımız ve Londra Olimpiyatları'nda gurur duyduğumuz atletizmin doping haberleriyle sallanması gerçekten üzücü. Bilindiği gibi Uluslararası Olimpiyat Komitesi sporun bu en büyük düşmanı ile savaşmaya çok kararlı. Bunun içinde doping kontrollerinin artmasını istiyor. Ancak yapılan kontrollerden bazı sporcular ve teknik adamlar rahatsız. Arkadaşlar öncelikle bu uygulamanın sizin ve sporunuzun yararına olduğunu kabul edin. Eğer bir sorun varsa bunun üstünü örtmeye çalışmak yerine belanın temizlenmesini sağlamak daha doğru bir yöntem olmaz mı? Görülüyor ki atletizm de sıkıntılı bir süreç yaşanıyor. Bunun tek yolu da kaçmak, olayı örtbas etmek değil, tam aksine sorunun üzerine gidip, illeti kökünden kazımaktır.

        Diğer Yazılar