Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İKTİDARI ve iktidar partisini eleştirirken ne diyorsunuz Sayın Kılıçdaroğlu?

        “Tek adam rejimi.”

        Yani diyorsunuz ki, rekabeti olmayan, “tek adamlığa” ya da “rakipsizliğe” dayanan rejimler doğru değildir, iyi değildir!

        Bunun ülke için iyi olmadığı konusunda kesin kararlı olduğunuza göre, ülke içi, ülkenin demokrasisi için iyi olmayan bir durum demokrasiyi savunan bir parti için iyi olabilir mi?

        - Yanıtınız “Hayır olamaz” ise,

        - “Bir ülkede demokrasi o ülkenin yönetimine talip olan partilerde başlar” diyorsanız,

        - “CHP, kökten demokrasiden yanadır” diye açıkça ifade etmek istiyorsanız,

        - “Ben bu partiyi demokrasinin yaşandığı yer olarak görmek amacındayım” düşüncenizi somut hale getirmek niyetindeyseniz...

        O zaman yapmanız gereken bir şey var.

        CHP genel başkanlığına aday olan tüm “rakiplerinizin” delegelerden toplamak zorunda oldukları imzalar için ilk imzayı siz atın.

        Ben gerçek bir yarışla genel başkan olmak istiyorum. Liderlik gücünü kullanarak değil” diye o imzanızla haykırın.

        Benim partimde genel başkan olmaya layık pek çok arkadaşım vardır ama en iyiler arasında birinci olmak zorundayım” demenin başka yolu yok.

        Bırakın tüm rakipleriniz o imzaları toplayabilsin.

        CHP, Türkiye’yi çok partili hayata geçiren partidir.

        Kendi içinde de çok adaylı bir kurultay yapmaktan kaçmamalıdır.

        Bu “zafiyet” değil, güç ifadesidir.

        ************

        YANILIYORSUN CÜNEYD ZAPSU

        BİR dönem AK Parti’nin önemli fikir adamlarından biri olan, iktidar partisinin ABD ve başta Almanya olmak üzere Avrupa ile ilişkilerini kuran adam olanCüneyd Zapsu, Davos’ta gazetecilerle konuşurken,“Bu kez Davos’ta ağırlığımız azaldı” diyenlere yanıt vermiş.

        Ne zaman ağırlığımız vardı ki!” diyerek.

        Cüneyd Zapsuçok eski dostumdur.

        Dışardan bazıları için antipatik olsa da özünde sempatik bir adamdır.

        Ama bu söylediğinde çok yanılıyor.

        Cüneydde gayet iyi biliyor olmalı ki, Türkiye’nin birkaç yıl öncesine kadar yurtdışında çok ciddi bir ağırlığı vardı.

        Hele hele Afrika’da, Asya’nın pek çok yerinde, Rusya’da, hatta pek çok Avrupa ülkesinde...

        Bunu ben değil, o sıralarda o ülkelerde iş yapan, yapmaya çalışan işadamlarımız da çok iyi görüyordu.

        Bu ülkelerdeki Türk büyükelçileri, ABD büyükelçisinden sonra muhtemelen en etkili, en güçlü büyükelçilerdi.

        Bir telefonla o ülkenin tüm yöneticilerine, bakanlarına, hatta başbakanlarına, devlet başkanlarına ulaşabiliyorlardı.

        Her türlü sorunu çözme konusunda son derece etkiliydiler.

        Pek çok yerde “Türkiye” deyince akan sular durmasa bile en azından yavaşlıyordu.

        Bu etkinin önemli bir bölümü AK Parti hükümetleri döneminde elde edilmişti.

        2011’den sonra bu etkinin azaldığını,“zayıflamaya başladığını” gördük.

        2013’ten sonra hızla erimeye başladı.

        Ve bazı ülkelerde hâlâ sürmekle beraber pek çoğunda yitip gitti.

        Yani anlayacağınCüneyd’ciğim, bir aralar çok ciddi “ağırlığımız” vardı.

        ************

        HAKLILIK EN BÜYÜK KOZ

        TÜRKİYE’nin Afrin Harekâtı’na uluslararası tepkiler giderek artacak. Bunu tahmin etmek güç değil.

        Bunu önlemenin yolu harekâtı hızlı biçimde tamamlamak olabilirdi.

        Ancak Türk Genelkurmayı, “Geç olsun güç olmasın” tarzını benimseyen bir yapıda.

        Yıllardır terörle mücadelenin verdiği bilgiyle kendine has bir yöntem geliştirdi.

        Kendi zayiatını minimumda tutmak, terörle mücadele edilen bölgede sivil kayıpları sıfıra yaklaştırmak ve “Sivilleri öldürüyorlar” suçlamasıyla karşılaşmamak için, ağır, temkinli ve ama etkili bir yöntemle hareket etmeyi tercih ediyorlar.

        Bu durumda elbette eleştiriler artacak, baskılar gelecek.

        Açık söylemek gerekirse ben bu baskılardan çok çekinmiyorum.

        Çünkü elimizde çok geçerli bir koz var: “Haklıyız.

        Geçici sıkıntılar yaşayabiliriz.

        Müttefiklerimizce veya işbirliği yaptığımız ülkelerce eleştirilebiliriz.

        Fakat uzun vadede “haklılıktan” daha önemli bir koz yoktur.

        Bizim kozumuz da bu.

        ABD’nin zafiyeti ise “haksızlığı”.

        Ve biliyoruz ki, ABD haksız olduğu her yerde her zaman kaybetti.

        Er veya geç.

        ************

        BUNU ELEŞTİRMEYİN AYIPTIR

        Dün Hürriyet ekonomi sayfaları Avrasya Tüneli’nde öngörülen geçiş sayısına ulaşılamadığı için devletin işletmeciye 123 milyon TL ödeyeceğini yazmış.

        Negatif bir algı yaratma çabası gibi duruyor.

        Oysa Avrasya Tüneli, Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Osmangazi Köprüsü dahil, tüm bu yap-işlet projelerinin tümü içinde en “zararsız” olanı.

        Milyar dolarlık bir yatırım.

        Ve öngörülen geçişin yarısından fazlasına ilk yılda ulaşılmış. Artış trendine bakılırsa bu yıldan itibaren böyle bir para ödenmesine gerek kalmayacak gibi duruyor.

        Kazanılan zaman, yakıt tasarrufu gibi unsurlar göz önüne alınırsa 123 milyon TL yani hemen hemen 30 milyon dolar son derece kabul edilebilir rakam.

        YSS Köprüsü ve Osmangazi Köprüsü’nde kamunun ödeyeceği paranın KDV’si bile olmayacak bir para ile İstanbul’a çok kıymetli bir yol kazandırılmış ve İstanbulluların trafik çilesi bir nebze olsun aşağı çekilmiş.

        YSS ve Osmangazi köprülerinde verilen garantiler ve kamu kaynaklarından ödenen paralar eleştirilebilir.

        Ama Avrasya geçişi gerçekten akıllıca bir iş olmuş.

        Sayılar öyle söylüyor. Ben değil.

        ************

        HAPİS SIRASI MAGAZİNCİLERDE

        SEREN Serengil’in hapis yatacak olmasına inanamadım.

        Dedikodu programı yüzünden hapis yatan ilk Türk vatandaşı olacaktı herhalde.

        Herkesin birbirine ağzına geleni söylediği Türk magazin ortamında, kabağın Seren Serengil’in başına patlaması, bana Deniz Seki’yi hatırlattı.

        Neredeyse bütün magazin yıldızlarının otla yakalandığı, bazılarının evini seraya çevirdiğinin ortaya çıktığı halde hapis yatmadan kurtulduğu bir ortamda Deniz Seki aynı suçtan uzun süre cezaevinde kalmıştı.

        Seren Serengil’in başına gelen de aynı hesap olacaktı.

        Ama Gülben Ergen büyük bir uyanıklıkla, Seren Serengil’in “mağdurluk” üzerinden sempati toplama ihtimalini de göz önüne alarak “davasından vazgeçmiş”.

        Ancak yine de bundan böyle en tehlikeli program türü magazin programları olacak.

        Siyaset yazarlarının hapis devri bitmeden magazincilerinki başlamayacak gibi.

        ************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ ?

        “Ar”ı bir sanatçının soyadı zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar