Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BAŞTAN söyleyeyim, bu yazı “fetvacı bey” ile ilgili son yazımdır.

        “Niye?” derseniz, onu da baştan söyleyeyim; zaten kamplaşmış Türkiye’de böyle meseleler üzerinden yeni saflaşmalar, yeni karşıtlıklar türemesini istemiyorum.

        Ancak ebedi ve ezeli dostum Murat Bardakçı’ya bir minik hatırlatma yapmayı da ülkemin geleceği adına kendime vazife görüyorum.

        Yeni Türkiye’de tarikatlar, cemaatler, hocalar, fetvacılar dört bir yandan fışkırıyor.

        Gençlerimiz bilimin, bilginin, çağdaşlığın peşinden koşmalı.

        Neye ve kime hizmet ettiğini bilmediğimiz kişilerin değil.

        İşte FETÖ belasının Türkiye’ye nelere mal olduğu ortada.

        Fetvacıbaşı’nı özellikle yazmamın nedenini de anlatayım, belki Murat da anlar.

        Sevgili Murat, diyorsun ki: “Fetvacının başka fetvaları da var. Onları da dinledin mi?”

        Dinlediysen, benim tepkimin nedenlerini daha iyi anlaman lazım.

        Mesela bu beyefendinin “Gazali’yi anlamak 2” başlıklı videosunu bir izle.

        Nasıl bir Selefilik propagandası yaptığını, Gazali’nin son günlerini anlatırken Anadolu Müslümanlığını ve Osmanlı döneminin İslam anlayışını nasıl kötüleyerek takipçilerini “Selefiliğe” yönlendirdiğini göreceksin.

        Selefilik, yani DEAŞ ya da IŞİD Müslümanlığı mı istiyoruz biz bu topraklarda Murat?

        Suudiler bile bir açılım peşindeyken, Türkiye hiç de alışık olmadığı, tarih boyunca asla benimsemediği bir Selefi İslam’a mı yönelsin?

        Ben değil, Türkiye’deki başka İslami cemaatler bu beyefendeyi “Suudilerden yardım almak”la itham ediyorlar.

        Doğru mu değil mi bilemem.

        Ama savunduğu fikirlere baktığın zaman Suud’un bile gözden geçirmeye çalıştığı bir yol olduğunu göreceksin.

        Mesele asansörle sınırlı değil Murat’cığım.

        Benim dini bilgimi yetersiz bulabilirsin.

        Haklısın.

        Ama istersen ortak tanıdığımız, dini bilgisi olan kişileri ara.

        Anlatsınlar sana.

        Sonra odana gelirim, konuşuruz.

        Tamam mı dostum?

        ******

        Tarikatlar yerli ama her tarikat milli mi?

        BİRAZ uzun bir yazı olacak ama korkumun, hatta paniğimin nedenini anlatmak, uyarmak istiyorum.

        İyi niyetli zannedilen ve kontrol dışı kalan “sözde dini” bir yapının Türkiye’nin başına açtığı felaketi şimdilik ucuz atlatmış gibi görünsek de tehlike çok boyutlu.

        Ve bunun ülkeyi yönetenleri, beni ettiğinden daha fazla rahatsız etmesi lazım.

        Çünkü bunların kötü niyetli olanlarının amacı beni değil, ülkeyi ele geçirmek olabilir.

        Elimde 9 Eylül Üniversitesi Öğretim üyesi Prof. Dr. Esergül Balcı ve ekibinin Türkiye’yi karış karış inceleyerek hazırladığı bir rapor var.

        Bakın tespitlerine:

        “Türkiye’de belli başlı 30 tarikat silsilesi ve bunların 400 kolu bulunmaktadır. Sadece İstanbul’da 445 tekke faaliyetlerini açıktan sürdürmektedir. Çoğunluğu İstanbul, Siirt, Diyarbakır, Mardin, Adıyaman, Batman, Van, Hakkâri, Şırnak, Ağrı, Muş, Bitlis, Gaziantep ve Şanlıurfa olmak üzere 800’ün üzerinde faal medrese bulunmaktadır. Üstelik büyük şehirlerde kaç apartman medresesinin faaliyette olduğu ise tam olarak bilinmemektedir. Çoğunluğu kız çocuklarına yönelik açılan apartman medreselerinde 12-18 kişi kalmaktadır.”

        Şaşırdınız mı?

        Raporu okumaya devam edelim:

        “MEB verilerine göre, 2016-2017 eğitim-öğretim yılı itibarıyla okul öncesi çağdaki 3-5 yaş grubu çocuklarının % 64.48’i, 4-5 yaş grubunun % 54.30’u, 5 yaş grubunun ise % 41.21’i okul öncesi eğitim alamamaktadır. İstanbul’da 3-5 yaş grubundaki çocukların % 80’i, 4-5 yaştakilerin % 62’si, 5 yaştakilerin ise % 51’i okul öncesi eğitim alamamakta olup bu rakamlar Türkiye ortalamasının çok altındadır. MEB’in bu konudaki yetersizliğini tam da bu noktada tarikat okulları doldurmaktadır.”

        Rapor, Türkiye’den DEAŞ’a katılımlarla ilgili de çarpıcı bir durum tespiti yapıyor.

        “Okul öncesi eğitimde her üç yaş grubunda da Türkiye ortalamasının altında olan iller İstanbul, Kahramanmaraş, Osmaniye, Yozgat, Gümüşhane, Erzurum, Bayburt, Ağrı, Kars, Iğdır, Bingöl, Van, Muş, Bitlis, Hakkâri, Gaziantep, Adıyaman, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Şırnak ve Siirt’tir.

        Türkiye’de 2017-2018 eğitim-öğretim yılında kreş ve anaokulu fiyatları aylık 550 TL’den 3 bin TL’ye kadar değişmektedir. Çoğunluğu tek aylıkla ve asgari ücretle geçinen 6 milyon ailenin bu parayı ödemesi mümkün değildir. Bu ailelerin çocukları medreselere ve tarikat yuvalarına mahkûm edilmektedir. Bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Hizbullah’a bağlı medreseler çoğunlukla Kuran kursu olarak değil, dernek çatısı altında faaliyetlerini sürdürmektedirler.

        Medreselerde eğitim dili Kürtçe ve Arapça’dır. Eğitmenlerin büyük çoğunluğu Türkçe’yi tam olarak bilmemektedir. Medrese öğrencilerinin tamamı yatılı olarak kalmakta ve her türlü istismara açık durumdadırlar.

        IŞİD’e katılan Türk vatandaşlarının çoğunun Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde faaliyet gösteren medreselerde eğitim aldığı mahkeme kayıtlarında yer alan bir gerçektir.”

        Raporda benim sizlere aktarmak istediğim önemli noktalar bunlar, ama çok önemli başka tespitler de var.

        Benim meselem şudur: Bu tarikatların bağlantılarını ve amaçlarını bilemiyoruz. Bugün kimin hizmetinde olduklarını ve yarın kimin hizmetinde olabileceklerini öngöremiyoruz.

        Bunlar yerli örgütler ama ne kadar milli olduklarını tespit etmemiz, bilmemiz benim açımdan mümkün değil.

        Ancak FETÖ yaşanmış bir örnek. Yeni FETÖ’lerle karşılaşmak istemeyen bir devletin, bu durumdan rahatsız olması gerekir.

        ********

        Kabahat CHP’de

        ŞEKER Fabrikaları’nın satışıyla ilgili olarak hükümete yönelik suçlamalar var.

        Pancar üreticisinin bundan darbe yiyeceği, yerli ve milli şeker fabrikalarının satılamayacağı, bunun çokuluslu şirketlerin ekmeğine yağ süreceği gibi pek çok suçlama.

        Sendikalar ve şeker fabrikalarının çalışanları tepkili.

        Bu tepkilerini de hükümete yöneltiyorlar.

        Çocukluğumdan beri öğrendiklerimin doğrultusunda bence hatalılar.

        Bu noktada suçlu olan başta Mustafa Kemal Atatürk ve geçmişin CEHAPE zihniyetidir.

        Hemen kızmayın ve dinleyin.

        Evet, suçlu olan Atatürk ve CEHAPE zihniyetidir.

        Çünkü eğer Atatürk’ün emriyle Şeker Fabrikaları kurulmuş olmasa ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında bu fabrikalar peş peşe açılmasaydı, bugün ortada satılacak bir şeker fabrikası falan olmayacak ve bu fabrikaları satanlar da anlamsız yere, boşu boşuna suçlanmayacaktı.

        *******

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bu soruya gülmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar