Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN sosyal medyada Ahmet Hakan’a yönelik çok büyük tepki vardı.

        Tepkiler için haksız diyemem.

        Çünkü Ahmet Hakan, son yıllarda medyaya musallat olan tetikçi taifesi gibi hoşuna gitmeyen bir şeyler söyleyen birine “had bildirilmesini” istemiş.

        Bu tür talepler “yeni” dönemin modası.

        Gazetecilik adı altında “İpini çekin, haddini bildirin, yok edin” çağrıları yapanlar türedi.

        Bir tür “hâkim” gazetecilik.

        Ahmet Hakan’ın had bildirilmesini istediği kişi, sosyal medyada bir şeyler yazmış.

        Katılıp katılmamak önemli değil.

        Bu kişinin yazıp söylediklerini doğru veya yanlış bulabilirsiniz ve bunu söyleyebilirsiniz de. Eleştirmek serbest.

        Ama “Haddini bildirin” diye çağrı yapmak “gazetecilik” değil.

        Bizler ne savcıyız, ne hâkim.

        Böyle çağrılar yapıp sonra ortaya ağır sonuçlar çıkınca “Ben onu dememiştim, ben onu kastetmemiştim, benim suçum” yok diye ciyaklamak fayda etmiyor.

        Ancak bilmenizi isterim ki, Ahmet Hakan bunu “sadece” o sosyal medya mesajı nedeniyle yapmıyor. Ahmet Hakan’ı kızdıran o kişinin yazdığı mesaj değil.

        Asıl neden, eskiye dayanan bir “eleştiri” ve eleştiriden doğan husumet.

        Hakan’ın haddinin bildirilmesini istediği kişi, geçmişte sosyal medyada Ahmet Hakan’a da sert ve ağır eleştiriler yöneltmiş biri.

        Ahmet kardeşimiz de fırsattan istifade intikam alıyor.

        Bir tweet bahanesiyle öç peşinde.

        Ama unutmasın ki, bizim işimiz intikam almak veya aldırmak değil.

        Biz bildiğimizi yazacağız.

        Yazdıklarımızdan, yazmadıklarımızdan kaynaklanan eleştirilere de açık olacağız.

        Bize söylenenleri ise sineye çekeceğiz.

        Ya da ille intikam peşinde koşacaksak, bunu delikanlı gibi açıktan yapacağız.

        Not: Bu yazı dün yayınlanmak üzere yazıldı ama sayfadaki yer sıkıntısı nedeniyle bugüne kaldı.

        ***********

        MUHARREM İNCE ÇOK MU YALNIZ?

        MUHARREM İnce cephesinden gelen haberler şaşırtıcı değil.

        CHP, cumhurbaşkanı adayı olarak açıkladığı ve sahneye attığı Muharrem İnce’yi yapayalnız bırakmış durumda.

        Şaka yapıyorum zannediyorsanız çok yanılıyorsunuz.

        Bana bu bilgiyi veren, İnce’ye çok yakın biri.

        Şöyle diyor:

        “Muharrem Bey’in cumhurbaşkanlığı adaylığı açıklandıktan sonra CHP’den Muharrem İnce’ye en ufak bir destek verilmiyor. Ne maddi ne de başka türlü. Muharrem Bey yapayalnız. Kendi kurduğu bir ekibi var ve her işe kendisi koşuyor. Ne teşkilat, ne parti yönetimi hiçbir konuda yanında değil.

        Miting organizasyonlarını kendi ekibiyle yapıyor. Kampanya bütçesi için kendisi dışında çalışan kimse yok. Partiden de bir yardım gelmiyor bu konuda.

        Sıkıntı sadece bununla da sınırlı değil. Fikri olarak da yanında değiller. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi bir fikri paylaşım, bir ortak söylem çalışması, milletvekili seçimi ve cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyalarını birlikte planlama konusunda bir paslaşma ve paylaşma söz konusu değil. Teşkilatlardan da ciddi bir destek aldığı söylenemez. Belki henüz organize olamadıkları için böyle bir durum var, bilemiyoruz ama seçime 40 gün gibi bir süre kala bu dağınıklık da hoş değil. Genel merkezde partinin cumhurbaşkanı adayının asansöre binemediği görüntü aslında her şeyin özeti. Benim gördüğüm CHP, TBMM seçimlerine çalışıyor, cumhurbaşkanlığı seçimini ise Muharrem İnce’nin şahsi meselesi gibi görüyor.’”

        Bu anlatılanlar ne kadar doğru bilmiyorum.

        Ancak anlatan, CHP’ye danışmanlıklar yapmış ve şimdi de Muharrem İnce’nin kampanyasında görev alan önemli bir isim.

        CHP bir yandan bu seçimleri “Türkiye’nin en önemli seçimi” gibi görüp “demokrasi açısından” son dönemeç gibi ele alıyor, bir yandan da adayına böyle sahip çıkıyorsa ortada ciddi bir sorun var demektir.

        Türkiye’nin en organize partisinin ve devlet imkânlarını da kullanabilen güçlü adayının karşısında böyle bir tavır varsa bu büyük bir ayıptır.

        ***********

        EMRECAN’I KAPTAN YAPIN

        ALMAN medyası ve Alman Futbol Federasyonu yine büyük bir terbiyesizlik içinde.

        Üç Türk futbolcu İngiltere ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’la buluştu.

        Bu oyunculardan ikisi Türk asıllı olmakla beraber Alman Milli Takımı’nda ve İngiliz Premier Ligi’nde forma giyiyorlar.

        Alman medyası ve federasyonu da kendi milli formalarını giyen futbolcuların Erdoğan’la buluşmasına tepkili.

        Anavatanlarının Cumhurbaşkanı davet etmiş ve gitmişler, ne var bunda?

        Bu gidiş aynı fikri paylaştıklarını göstermediği gibi, aynı fikirde, aynı siyasi çizgide de olabilirler. Ne var bunda?

        Bunun adı spora siyaset bulaştırmak değil mi?

        Artık sahadaki futbolculara, olimpiyatlardaki sporculara “siyasi görüşlerini” mi soracağız, ona göre mi seçeceğiz bunları?

        Siyasi duruşlarını sahaya yansıtmadıkları, ırkçılık yapmadıkları müddetçe sporculara böyle davranmaya kimin ne hakkı var!

        Merkel çağırsa gitmeyecek miydi bu çocuklar!

        Madem öyle, Liverpool forması giyen bir başka Türk asıllı futbolcu Emrecan, Erdoğan’ın davetine icabet etmemiş ve katılmamış.

        Madem spora bu kadar siyaset sokuyorsunuz, Emrecan’ı da Alman Milli Takımı’na kaptan yapın.

        ***********

        KUR VE KURAM

        İLGİNÇTİR, son 10 yılda her seçim öncesi döviz kurlarında bir yükseliş gözlemleniyor.

        Bunu birbirinden farklı 3 nedene bağlayanlar oluyor:

        1. İktidar partisinden hoşlanmayan dış güçler, AK Parti’yi zayıflatmak için kuru yükseltiyorlar.

        2. AK Parti seçim harcamaları için kaynak yaratmak amacıyla kuru yükseltiyor.

        3. İktidar halkı tedirgin ederek istikrar için kendilerine oy verilmesini sağlamak istiyor.

        Bunların hiçbiri benim teorim değil ve desteklediğim bir teori de yok aralarında.

        Ancak bu kez kurdaki yükselişin bu 3 teoriye de uymadığını biliyorum.

        Nedenini geçen hafta dış borç ödeme miktarı, cari açık, ihracatın ithalatı karşılama oranlarındaki düşüş olarak yazdım.

        Yurtdışındaki bir bankacı dostumun teknik verisiyle durumu anlatmak gerekirse...

        2001 yılı reel efektif kur endeksi kriz dip noktasında 70 idi.

        Şu anda ise 81.

        ***********

        GEÇ KALAN ADALET

        UYUŞTURUCU kullandığı iddiasıyla bir grup sanatçı ve ünlüye yapılan operasyonun üzerinden tam 5 yıl geçmiş.

        Biz olayı unutmuştuk bile neredeyse ve konuyu çoktaaan kapandı zannediyorduk.

        Meğer dava sürüyormuş ve dün karar açıklandı.

        Yargıtay margıtay derken 1-2 yıl daha geçer.

        7 yılda gelen adalet. Sizce adalet midir?

        ***********

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Görgüsüzlük hiç değilse gözümüze sokulmadığı zaman.

        Diğer Yazılar