Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nın iki iddialı adayının bir televizyon tartışmasında karşı karşıya gelmesi önerisini ilk ortaya atan bizim Habertürk TV’de Didem Arslan oldu.

        Bana göre Didem imkansızı istiyordu.

        AK Parti 17 yıldır böyle bir tartışma programından uzak duruyordu.

        Öndeydi, rahattı, riske girmiyordu.

        Ancak bu kez Didem’in ısrarlı çağrıları sonuç verdi ya da AK Parti ilk kez seçimde rahat olmadığını hissetti ve Yıldırım, “Televizyon tartışmasına varım” dedi.

        Herkes “Şu sunsun, bu sunsun” tartışması başlattı bu kez.

        Ben de sosyal medya üzerinden “Didem’in önerisi, sunmak da ona yakışır” dedim. Hatta her istediği olan Devlet Bahçeli de “Didem Hanım sunmalı” dedi.

        Ancak öneriyi kabul ederek herkesi şaşırtan Binali Yıldırım, bir kez daha herkesi şaşırttı ve “Tartışmayı Uğur Dündar yönetsin” dedi.

        80’e yaklaşan yaşı ile en duayen televizyoncu olan Dündar adına kimse itiraz edemezdi ama Yıldırım’ın Dündar’ı önermesi ilginç bir meydan okumaydı.

        Yılmaz Özdil’le kanka, Halk TV’de program yapan, Sözcü’de yazan Uğur Dündar önerisi şaşkınlık yarattı.

        Sıkı bir hamle oldu.

        Öneriyi duyunca ben yakın çevreme “Uğur Abi kabul etmez” dedim.

        Ancak ilk şaşkınlığım Dündar’ın “Yaparım” demesi oldu.

        Fakat bir gün sonra haklı çıktım.

        Uğur Dündar ne anlama geldiğini anlamadığım bir açıklama ile “Demokrasimize ve adaylara bir zarar gelmemesi için bu tartışmayı sunmama kararı aldım” dedi.

        Açıklama ilginçti.

        Hele hele “Demokrasimize zarar gelmemesi için” bölümü komikti.

        Hangi demokrasi, hangi zarar!

        Okuyunca güldüm.

        Ancak Uğur Dündar’a da hak vermiyor değilim.

        Sevgili Dündar mesleğinin 50. yılında ve 50 yıldır taş taş, tuğla tuğla inşa ettiği bir kariyeri var.

        Bu yayın bizim olmayan demokrasimize bir zarar falan vermez.

        Ama böyle yayınlar zordur.

        Ne yaparsa yapsın kimseye yaranamaz.

        Ya tarafların taraftarlarından bir tarafı ama muhtemelen her iki taraf birden moderatöre yüklenecek, moderatör için ağza alınmadık galiz lafları söyleyecek, hakaret edecektir.

        Dündar’ın 50 yıllık kariyerini böylesine çetrefilli bir yayınla riske atmayacağını, kendine sövdürmeyeceğini tahmin ediyordum.

        Allah biliyor ya yanılmadım. Hem egosunu okşattı.

        Hem de hakaret işitmekten kurtuldu.

        Taktik diye ben buna derim.

        REKLAM

        ***

        Bu iş nasıl olur

        Yukarıdaki yazıyı okuyan bazılarınız diyecektir ki, “Sen olsan yapar mıydın?”

        Vallahi ben tahminen Cumhuriyet tarihinin en riskli yayınını yapmış adamım.

        Bana göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yapılmış son doğru düzgün yayındır. İsteyen oturup bir daha izlesin.

        Ama o programdan sonra yediğim küfürler yedi sülaleme yetti.

        Hatta neredeyse mesleğime mal olacaktı.

        Ama ben doğruyu yapmanın rahatlığı içinde oldum hep.

        O gün benim yaptığımdan daha iyisini kimse yapamazdı.

        Diyeceğim o ki, bu meslek bazen riskleri alma işidir.

        Bu yayını sunmak ister miyim?

        Dediğim gibi bu Didem’in hakkı.

        Ancak bu yayının nasıl olması gerektiğini söyleyebilirim.

        Bu iş bir kişinin sırtına yüklenemez.

        Olması gereken şudur.

        Sahnede bir moderatör olacak.

        Her iki tarafın önereceği 4’erden toplam 8 gazeteci de her iki adaya ikişerden 16 soru soracak.

        Moderatörün de 2 soru hakkı olacak.

        Ve yayın sırasında yine tarafların ortak belirleyeceği bir veya iki anket şirketi inandırıcılık anketi yapacak.

        Bu anketin sonucu da yayın sonunda belli olacak.

        Baştaki soruya dönersek.

        Ben bu işin moderatörlüğünü yapar mıyım?

        Taraflar anlaşırsa tabii ki yaparım.

        Sonuç olarak benim işim imajımı korumak değil.

        Gazetecilik yapmak.

        Bazen imajımız pahasına da olsa!

        REKLAM

        ***

        1980’lerden bir futbol anısı: Gümrükte prostat muayenesi

        İzlanda’ya giden millilerimiz havaalanında uzun süre bekletildiler.

        2-3 saat kadar.

        İlk kez mi oluyor!

        Hayır.

        Çok alışkınız bunlara.

        Geçmiş yıllarda çok yaşadık.

        Takımlarımıza yapılan gümrük eziyetleri meşhurdu.

        En bilineni Fenerbahçe’ye Göteborg deplasmanına giderken yapılandı yanlış hatırlamıyorsam.

        Bazı futbolcular donuna kadar soyulmuş aranmıştı.

        Türkiye’nin rövanşı İstanbul Atatürk Havalimanı gümrüğünde oldu.

        Göteborglu futbolcular havalimanında epeyce bekletildi.

        Gümrük’te yapılan aramalar, prostat muayenesi kıvamında oldu.

        Uluslararası ilişkilerde mütekabiliyet esastı ve ona uygun davranıldı Göteborglulara.

        Bundan mıdır bilinmez, Göteborg ilk maçı kazandığı halde İstanbul’da yenildi ve elendi.

        Milletçe pek bir keyiflenmiştik o zaman.

        Emre’ye tuvalet fırçasından mikrofon yapılmasını ise ciddiye bile almıyorum.

        Emre’ye de helal olsun.

        O serseriye bir tane çakabilir, haklıyken suçlu olabilirdi.

        İyi sabır varmış.

        Bunları söyledikten sonra bir şeyi de yüzüne çarpmak istiyorum bazılarının.

        İzlanda’da gördüğümüz muameleyi ulusal onurumuza saldırı olarak görüp nota verdik.

        Haklıyız da.

        Yapılan ayıptır.

        Ancak Konya seyircisinin Fransız Milli Marşı çalınırken ıslıklaması da benzer bir ayıptır.

        Bize hakaret edilmesini istemiyorsak, biz de başkasına hakaret etmeyeceğiz.

        Bizim ulusal onurumuza saldırılmasını istemiyorsak, biz de başkasınınkine saldırmayacağız.

        Anlaştık mı!

        ***

        Bu ne rezillik Yarabbim

        Türkiye’nin en popüler 2. sporu olan Basketbolun Federasyon Başkanı'nın...

        Cumhurbaşkanı’nın danışmanlığını yürüten bir eski sporcunun...

        Yurt dışında...

        Cinayet azmettiricisi olarak mahkum olmuş ve yurt dışında kaçak olarak yaşayan biriyle...

        Buluşup samimi bir biçimde beraber olması...

        Bu buluşmada yer alan bir Belediye Başkanı'nın...

        Buluşmakla da yetinmeyip...

        Bu anı fotoğraflayıp bir de sosyal medyadan paylaşması...

        Kabul edilebilir bir şey değildir.

        Bir hukuk devletinde...

        Bırakın hukuk devletini bir kanun devletinde bile...

        Bırakın kanun devletini, kendini devlet olarak tanımlayan her hangi bir yerde.

        Böyle bir şey olamaz.

        Olursa...

        O fotoğrafta yer alanlar...

        Bırakın bir kamu görevi yapmayı...

        İnsan içine çıkamazlar...

        Bir damla ar damarları var ise...

        REKLAM

        ***

        Hangi savcı çağıracak

        Birisi var, adını bilmiyorum, öğrenmek de istemiyorum.

        AK Parti’den belediye başkanlığına aday adayı olmuş bir ara.

        Allah'tan aday maday yapmamışlar.

        Önce gitti Kılıçdaroğlu’na yumrukla atan utanmazla fotoğraf çektirip elini öptü.

        Yetmemiş olacak ki, şimdi de eline iki tane silah alıp poz vermiş.

        “Sayın Bakanım emredin, vur deyin vuralım” diye.

        Ortada açık seçik bir suç var ama kimsenin ilgilendiği yok.

        Ben bu tipleri çok gördüm aslında.

        Bunların büyük bölümü askerliğini bile yapmamış ya da bedelli askerlik yapmış tiplerdir.

        Çünkü ben şimdiye kadar hiçbir gerçek kahramanın sosyal medya üzerinde böyle bir arsızlık yaptığını görmedim.

        Merakla bekliyorum hangi savcı bu adamı çağırıp iki soru soracak diye.

        Çok beklersin diyorsanız.

        Haklısınız.

        Çok beklerim.

        Ama bildiğim bir şey var.

        Bekleyen derviş muradına erermiş.

        Er ya da geç.

        REKLAM

        ***

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hukuk adamları korkmadığı zaman.

        Diğer Yazılar