Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Depremden sonra alınan ilk kararlardan biri de yurtların boşaltılarak depremzedelere tahsis edilmesi ve üniversitelerin kapatılarak uzaktan eğitime geçilmesi oldu.

        Alelacele, önü arkası düşünülmeden alınmış kararlardan biriydi.

        Deprem bölgesinde ayakta kalmış yurtlar belki depremzedelere tahsis edilebilir, aynı bölgedeki okullardan hasar görenler elbette kapatılırdı ama ülke genelinde böyle bir uygulamanın akılla, mantıkla uzak yakın alakası yoktu.

        Tamamen yanlış bir karardı ve iktidara yakın kişiler bile bu kararın hatalı olduğunu hemen fark ettiler.

        “Merak etmeyin, üniversiteleri açacağız ama hemen açarsak yanlış yaptığımız çok belli olur. Bir süre verin” mesajları iletildi el altından.

        Ancak 1 ay geçti okullar hala kapalı.

        Öğrenciler isyanda.

        Pandemi nedeniyle zaten 2 eğitim yılı kaybeden bir kuşak, şimdi bir iktidarın hatası ve yanlıştan dönmedeki yavaşlığı nedeniyle 1 dönemi daha kaybettiriyor.

        Öğrenciler ve aileleri ise isyanda.

        Gençlerin bin bir zorlukla girdikleri üniversiteleri kapalı, büyük fedakarlıklarla eğitim almalarını sağladıkları çocukları okulda değil, evlerde, sokaklarda.

        Pek çok eğitim alanında uzaktan eğitimin imkansız olduğu biline biline okulların bir türlü açılmıyor olması bu dönem mezunlarının değerini, hak etmeseler bile, bir ömür boyu düşürecek bir unsur üstelik.

        Şimdi “Nisan’da açarız” demeye başlamışlar.

        Niye Nisan belli değil.

        Bugün ile Nisan arasında okullar açısından hiçbir fark yok.

        Yapmayın beyler.

        Ne kadar erken o kadar iyi.

        Önümüzdeki pazartesiden daha iyi tarih yok.

        Açın bir an önce okulları.

        Deprem bölgesinde yer alan ve eğitim vermesi, verilmesi mümkün olmayan yerlerdeki üniversitelerin öğrencilerini de, gittikleri illerdeki üniversitelerde “misafir öğrenci” statüsü ile yerleştirin.

        Gerekirse özel üniversiteler ile de anlaşın, bedelini kamu ödeyerek bir kısım öğrenciyi de özel üniversitelere geçici olarak yerleştirin.

        Bunları yapmak gerçekten zor değil.

        Atadığınız liyakatsiz yöneticiler bile bunu yapabilir.

        Bir nesli heba etmeyin.

        Gençleri sokağa atmayın.

        Açın şu okulları.

        Yalvarıyorum.

        Açın.

        Onu bunu ciddiye almayın

        Onu bunu ciddiye almayın
        0:00 / 0:00

        Bilmem ne televizyonunda sana sallıyorlar.

        Dedikleri televizyonları genelde hayatımda izlememişim, adını yıllar önce duymuşum ama hala var olduğunu unuttuğum kanallar.

        Mecburen arayıp buluyor, açıp bakıyorum, birkaç dakikada olsa.

        Arayanın hatırına.

        Dün yine öyle bir telefon geldi.

        Bir kanal, sahibinin kim olduğu belirsiz.

        Adını sanını duymadığım, bir gazetecilik faaliyetine tanık olmadığın iki kişi çıkmış bana sallıyorlar.

        “Operasyon gazetecisiymişim, operasyon çekiyormuşum!”

        Çünkü bir gün önce Mithat Sancar’ı ekrana çıkarmışım, ertesi gün de Meral Akşener’i.

        Bak sen şu operasyona.

        Adamların gazeteciliği bırakın, adamlıkla dahi alakaları olmadığı için çıkıp aptal aptal bunları söyleyebiliyorlar.

        Yahu Altılı Masa’nın adayının açıklandığı gün en çok konuşulan konulardan biri HDP’nin tavrı.

        “HDP masaya destek verecek mi, yoksa kendi adayını mı çıkaracak?”

        Bırakın toplumu, o televizyonu finanse ettiren, bu herifleri o televizyona programcı diye yerleştiren abileri bile bu sorunun yanıtını merak ediyor.

        Ben de bir gazeteci olarak bu soruyu, en üst düzey muhatabına, HDP Genel Başkanı'na soruyorum.

        Perde arkasında değil, gizli gizli haber taşıyarak değil, birilerinden emir alarak arka kapıdan değil, açık açık televizyon karşısında.

        Ertesi gün de, yine Türkiye’nin en çok konuşulan, en çok merak edilen kişisi, İYİ Parti Genel Başkanı ile program yapıyorum ve sorulabilecek her şeyi soruyorum. Açık açık, televizyonda, milyonların karşısında.

        Program dizilerden bile çok izleniyor, konuşulanlar her yerde haber oluyor.

        Abileri, patronları, emir verenleri, bu tipleri oraya koyanlar, onlara gazeteci kisvesi giydirenler bile beni izliyor, bunların saçmalıklarını değil. Ne de olsa onların söyleyeceği her şeyi ellerine tutuşturanlar da onlar.

        Türkiye öyle bir haldeki, böyle asalaklar asıl operasyonculara gazeteci, gazetecilere ise operasyoncu diyorlar.

        Biz ise bildiğimiz işi yapıyoruz. Ortadoğu ülkelerinde ne idüğü belirsizce işler yaparken birden gazeteci diye ortaya çıkarılanların bugün bize saldırtılması umurumda değil, herkes bilsin.

        Bana bunları haber veren sevgili dostlarım.

        Ne olur beni bunlarla rahatsız etmeyin.

        Şunu unutmayın.

        Arkasından kırk itin havlamadığı kurda kurt demezlermiş.

        Rahat olun.

        Çocuk tacizcisine idam kararı ve fark

        Çocuk tacizcisine idam kararı ve fark
        0:00 / 0:00

        Geçen hafta bir haber arada kaynadı gibime geldi.

        Suudi Arabistan’da, bir çocuk tacizcisi “idam edildi”.

        “Çocuk yaştaki kişiyi zorla alıkoymak ve cinsel istismarda bulunmak” suçlaması sonucunda idam kararı verildi ve uygulandı.

        Bu kişilerin mensubu olduğu tarikat ya da cemaatin üyeleri gelip Şeriat Mahkemesi’nin önünde gösteri yapmadılar.

        Birtakım siyasetçiler bunları korumak için devreye girmediler.

        Bunların suçlarının örtbas edilmesi için Suudi Arabistan Şura meclisinde kimse lehlerine oy kullanmadı.

        Bu rezaletin araştırılması Suudi Meclisi’nde engellenince şura üyelerinin bir bölümü birbirine sarılarak rezilliği kutlamadı.

        Hiçbir Suudi Bakan “Bir kereden bir şey olmaz” demedi.

        Hiçbir Suudi otorite bu pisliğe kılıf bulmak için uğraşmadı.

        Şeriata uygunluk için fetva veren olmadı.

        Çocuk tacizcisini yargıladılar ve astılar.

        Hani bazıları diyor ya, “Suudi Arabistanlaşıyoruz” diye.

        Suudi Arabistan ve daha pek çok körfez ülkesi “Eski Türkiye” olmaya çalışıyor.

        Bin Selman’ın Ramazan için yayınladığı kurallar listesi bile bunu gösteriyor.

        Onlar kendi ölçülerinde modernleşmeye alışıyorlar.

        Bizim ne olmaya çalıştığımız ise belirsiz.

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?

        NE ZAMAN İNSAN OLURUZ?
        0:00 / 0:00

        Ahlaksızlığa kılıf bulmak için kutsalları kullanmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar