Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HABERİ okuyunca yerimden kalktım.

        Yan odaya gittim.

        Oda komşum Murat Bardakçı oturmuş harıl harıl çalışıyor.

        “Beni bir çimdikler misin?” dedim.

        Şaşırdı.

        “İyice tozuttun galiba” dedi.

        “Ben tozutmadım ama memleket tozutmuş olabilir. Sen beni bir çimdikle sonra karar vereceğim” dedim.

        Eline bir cetvel aldı.

        “Çimdiklemeyeyim de şununla bir tane vurayım istersen” dedi.

        “Vur” dedim.

        Patlattı bir tane.

        “Hayırdır” dedi, “Mazoşizme mi merak sardın”?

        “Yok yahu, rüya mı görüyorum, gerçek dünyada mıyım onu anlamaya çalışıyorum” dedim.

        “Haa” dedi, işine döndü.

        Ben de odama döndüm ve rüya gördüğümü zannetmeme neden olan haberi “uyanık olduğum” bilinciyle yeniden okumaya başladım.

        “Türkiye Futbol Federasyonu, maç öncesi seremoniye üzerinde YÜCE ATATÜRK yazılı tişörtlerle çıkan Fethiyespor’u Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na sevk etmiş.”

        “Herhalde rüya görüyorum” dememe neden olan haber buydu işte.

        Bu ülkeyi tüm kurumlarıyla kuran, bugün iktidarların satmakla övündükleri neredeyse tüm yatırımları yapan, yaptıran, Türkiye’yi modern bir Cumhuriyet olabilmesi için yeniden dizayn eden, demokrasi olabilmesi için sistemini oluşturan, işgalden kurtaran Kurtuluş Savaşı’nın hem organizasyonunu hem de başkomutanlığını yapan Mustafa Kemal Atatürk’ün adını maç öncesi sahaya çıkarmak Türkiye Futbol Federasyonu’na göre suç.

        Mesajda siyasi bir yön yok, bir hakaret yok, birilerini aşağılama falan yok, “Atatürk’e saygı ve sevgi göstermek” en azından “şimdilik” suç değil.

        Bu disipline sevk neyin nesi?

        Ulan, Atatürk’ü anmak, sevmek, saygı duymak ayıp mı!

        Tamam siz sevmeyebilirsiniz, en azından konjonktürel olarak “sevmiyormuş” gibi yapabilirsiniz.

        Bize de mi yasak lan sevmek!

        Göğüslerine başka birinin adını yazıp çıksalardı büyük ihtimalle “Aman barış sürecine zarar vermeyelim” diye “gıkınız” çıkmazdı!

        Ama Atatürk oldu mu hepiniz maşallah aslan kesiliyorsunuz.

        Nasılsa artık koruyanı, kollayanı yok diye değil mi?

        Seveceğiz ulan, inadına seveceğiz.

        Umarım bundan böyle her takım göğsüne Atatürk yazıp çıkar.

        İlk kim öyle çıkarsa ben bundan sonra o takımı tutacağım.

        Fenerbahçe “Atatürk” diye çıksın, Fenerbahçeli olmazsam şerefsizim!

        Bize ne?

        BU gazeteciler bir âlem.

        Üzerinden epey bir zaman geçti ama konuyu kapatmak bilmiyorlar.

        Bahsettiğim mesele, futbolcu Caner ile eşi Asena arasında bir süredir cereyan eden olaylar.

        Tamam haber verildi.

        Hiçbir itirazım yok.

        Arkası da geldi.

        O da haber.

        Ona da itirazım yok.

        Ama hâlâ “Boşanmayacak mısın?” diye Caner’i zorlayıp duruyorlar.

        Bu kadarına yuh!

        Size ne kardeşim.

        İster boşar, ister boşamaz.

        Siz o evliliğin dinamiklerini biliyor musunuz?

        O evde neler yaşanıyor biliyor musunuz?

        Bilmiyorsunuz değil mi?

        Bilmeniz de gerekmiyor.

        Haberinizi verdikten sonrası sizi hiç ama hiç ilgilendirmiyor.

        O tamamen o iki kişi arısında.

        Niye zorla “Boşanın, boşanın” tezahüratı yapıyorsunuz.

        Caner’e ve eşine de tavsiyem, “Size ne bizim ne yapacağımızdan” desinler, bir daha da konuşmasınlar.

        Gerçekten öyle.

        Bize ne!

        Sanat tarihine geçecek iskele

        SON zamanlarda yolunuz Karaköy’e düştü mü?

        Batan Karaköy İskelesi’nin yerine yapılan iskeleyi gördünüz mü?

        Görmedinizse ben anlatayım.

        Aslında iskele demek manasız.

        Bir heyula yapmışlar.

        Karaköy kıyısında balık lokantalarının, İstanbulluların hafta sonları kahvaltıya gittiği, İstanbul’un en güzel manzarasına, meşhur siluetine, Ayasofya, Sultanahmet, Topkapı Sarayı, Yeni Cami ve hatta Süleymaniye’ye kadar uzanan görüntüsüne bakarak keyifli saatler geçirdiği yerin tam önüne, “kapkara camlı” berbat bir iskele dikmişler.

        Değil manzara, denizi görmek mümkün değil.

        Oturduğunuz yerden sanki cehenneme açılan bir kapı gibi duran simsiyah bir cam yapı görüyorsunuz.

        Ne kente uyan bir estetiği var, ne de herhangi bir güzelliği.

        Sanki birisi, “Ben burada oturanların içini nasıl karartırım” diye uzun uzun düşünmüş ve çözümü bulmuş gibi.

        Çözüm Karaköy İskelesi.

        Sanat Tarihi Doktoru ve Mimar Kadir Topbaş acaba bu iskele hakkında ne düşünüyor?

        Gerçekten merak ediyorum.

        Çünkü sanat tarihine geçecek kadar kötü.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Saygısızlık bulaşıcı olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar