Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Pazar sabahı erken uyandım.

        Televizyonu pek açmam ama mesajlar yağmaya başladı, “Televizyonu aç” diye.

        Ben de yanıt verdim, “Hangi televizyonu açayım” diye ne olup bittiğini bilmeden.

        Cevap ilginçti: “Hangisini açarsan aç hepsinde aynı mesele var.”

        Ben televizyonu açmadan gazeteden aramaya başladılar.

        “Aziz Yıldırım gözaltında” diyerek. Şike soruşturmasının yanı sıra bir de “çıkar amaçlı silahlı örgüt” suçlamasıyla.

        Bir elimde telefon, gözüm televizyonda gelişmeleri izlemeye başladım. Bilgiler ekranda akıyordu.

        Olgun Peker, Sedat Peker, Mecnun Odyakmaz isimleri birer birer geçiyordu altyazılardan.

        Gelişmeleri izlerken bacağıma götürdüm elimi.

        Baldırımda 9 yıldır ağrıyan yere.

        Altyazılarla ekrandan geçen isimleri 9 yıl önce birer birer yazmıştım.

        2003 Mart’ıydı.

        Galatasaray-Fenerbahçe maçı sonrası. Galatasaray maçı 2-0 kazanmıştı. (Nasıl olduysa.)

        Şeref Tribünü’ne Başkan Canaydın’ı kutlamaya inmiştim. Yanımda Futbol Şube Sorumlusu Özer Saraçoğlu ile birlikte. Şeref tribünü salonunun önünde 15-20 kişilik bir grubun küfrettiğini, Aziz Yıldırım’ın da onları izlediğini gördüm.

        Maç Ali Sami Yen’de olduğu için küfredenleri Galatasaraylı zannettim.

        Hemen araya girdim.

        Ne büyük yanılgıymış.

        Küfredenler Fenerbahçeli taraftarlarmış. Ben bunu bilmeden “Ayıptır” diye araya girince hep birlikte üzerime saldırdılar.

        Yumruk tekme neyse de, oradaki her biri 5-6 kiloluk koca pirinç küllüklerle. Beyoğlu’nda büyümemiş, Mektebi Sultani’de okumamış olsak belki hayatta bile kalamazdım o saldırıda.

        Bir parmağımın ucu koptu, kol kemiğimde ağır hasar oluştu. Bacağıma gelen bir küllük darbesi ise hâlâ acıyan bir iz bıraktı.

        Olaydan sonra davacı oldum haliyle ve epey bir inceledik konuyu.

        O zaman bunları yazdım ve anlattım her yerde.

        Bana saldıranlar Sedat Peker’in adamlarıydı. Emniyette yapılan inceleme öyle diyordu.

        Yüzlerce televizyon kaydına baktık. İnceledik. Saldırganların elebaşı, stada Aziz Yıldırım ile birlikte giriyordu.

        Bu kişilerin şeref tribününe nasıl girdiğini de çözmüştük.

        Dönemin İstanbul Gençlik ve Spor Genel Müdürü’nün Fenerbahçe Spor Kulübü’ne verdiği Şeref Tribünü davetiyeleriyle girmişlerdi.

        Saldırıyı yapanların bazıları yakalandı. Yargı karşısına çıktı.

        Bazılarının “sabıka kaydı” iki sayfadan fazla tutuyordu.

        O gün saldırganlarla bağlantılı olanların adı bugünlerde televizyonda altyazı olarak geçiyor.

        O yüzden olsa gerek, bugün “birlikte anılan” bu isimler beni hiç şaşırtmadı.

        Samimi söyleyin, sizi şaşırttı mı?

        Deliller çok somut

        SORUŞTURMAYLA ilgili önemli bir yetkiliyle konuştuğumda şöyle dedi:

        "Elimizde çok somut bilgiler ve deliller olmasa, Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı'nı pazar sabahı evinden almazdık. Her şey belgeli, kayıtlı."

        "Peki ne çıkar bu işten" diye sordum. "Yargının ne yapacağını bilemeyiz. Ama tecrübelerimize dayanarak şunu söyleyebilirim. Bu kadar net delillerle mahkeme büyük olasılıkla tutuklama verir. Bunu söylerken içim kan ağlıyor. Ben de Fenerbahçeliyim ama uzun ve ciddi bir çalışma sonucu bu durum ortaya çıktı. Keşke böyle bir şey olmasaydı."

        Fenerbahçeliler üzülmesin

        FENERBAHÇE'nin adının böyle bir olaya karışmış olması gerçekten üzüntü verici.

        Aziz Yıldırım'ın ne yazık ki uzun bir dönemdir bu işlerin içinde olması ve benim uzun zaman önce yazdığım gibi "yanlış ilişkiler" kurması sonucu böyle bir tablo ortaya çıktı.

        Aziz Yıldırım'da bir "güç sarhoşluğu" oluşmuş belli ki ve "Ben futbolun imparatoruyum, ne yaparsam olur" diye düşünmüş olmalı. Bu ruh hali dışarıya da yansıyordu zaten

        Ama Aziz Yıldırım, Fenerbahçe demek değil.

        İşin kötüsü, bu yıl ligin ikinci yarısında Fenerbahçe zaten şampiyonluğu hak eder bir görüntüdeydi.

        Buna rağmen böyle işe bulaşılmış olması futbolun utancıdır.

        Bu işin sorumlusu sadece Fenerbahçeliler değil, tüm Türk futbolu,

        Türk futbolunu bu hale getirenlerdir.

        Galatasaraylılar sevinmesin

        TAKİP ediyorum da Galatasaraylılar bu işten büyük keyif alıyorlar, her tarafta bunun geyiğini yapıyorlar. Bakın şunu söyleyeyim.

        Eğer Fenerbahçe Spor Kulübü bu işten suçlu bulunur ve Süper Lig'den

        düşürülürse bundan sadece Fenerbahçe değil, Galatasaray da kaybeder.

        Fenerbahçe olmazsa Galatasaray'ın da anlamı azalır. Fenerbahçe ile oynayamayacağımız bir lig benim için gerçek bir lig olmaz.

        Ha ayrıca şunu da söyleyeyim.

        Futboldaki pislikleri temizlemediğimiz sürece hiçbir takım temiz kalamaz.

        Bu pislik her yere bulaşır.

        Şimdi bu soruşturmada Galatasaray'ın adı geçmiyor diye sevinmeyin.

        Çok samimi olarak söylüyorum, Galatasaray eğer geçen sezon iddiasını

        kaybetmemiş olsa, son haftaya kadar şampiyonluğu takip ediyor olsa biz de bir yerinden bu soruşturmanın içinde olurduk.

        Savcılara teşekkür

        BU soruşturma için ben bütün savcılarımıza, başta Zekeriya Öz olmak üzere teşekkür ediyorum.

        Pis bir ligi temiz hale ne federasyonlar getirebildi, ne kulüp yönetimleri.

        Tam aksine hepsi pisliğe bulaştı. Bulaşmak zorunda kaldı.

        Şimdi belki bir temizlik olur.

        Kimse bu işlere bulaşmayı düşünmez, en

        azından cesaret edemez.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Pisliğini temizlemeyen sonunda kendisinin pislik hale geldiğini anladığı zaman.

        Diğer Yazılar