Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Mısır'da bahar, yaz görmeden hazana dönüştü.

        Mübarek gitti ama beteri iktidar oldu.

        Millet kan ağlıyor.

        Diğerlerinde de farklı bir şey olmayacak merak etmeyin.

        Niye olmuyor biliyorsunuz değil mi?

        Hiçbirinde bir Atatürk yok da ondan.

        Türkiye baharını bundan 90 sene önce yaşadı.

        Bugün Atatürk'e sövenler, o baharın bugün olgunlaşan meyvelerini yiyenler ama farkında değiller.

        Atatürk'ten hazzetmeyenler, hâlâ onun kurduğu ve hepsi hâlâ taş gibi duran kurumlarla işi götürüyorlar.

        Onun oluşturduğu yapıyla bugünün güçlü Türkiye'si yaratılıyor.

        Zaten bunu en iyi görenler de Başbakan ve yakın çevresi.

        O yüzden Atatürk'ün adını sık sık anıyorlar.

        Yaptığı işin ne kadar büyük olduğunu, o koltuğa oturunca daha iyi anladıkları için.

        Sözde bahar yaşayan Arap ülkelerinden hangisi kendine bir "Ataarap" bulursa onlar 50-60 sene sonra düzelme yoluna girerler.

        Bulamayanlara ise geçmiş olsun?

        Çok da önemsemeyin

        SEÇİMLER nedeniyle sıkışan Sarkozy yine Ermeni kartına başvurdu.

        Türkiye ise yine kıyameti koparıyor.

        Anlamsız bir kıyamet.

        Ermeni soykırımı meselesi artık kabaktan bile tatsız.

        Zaten soykırımı tanımayan pek kalmadı gibi.

        Fransa da bir kez daha tanısa ne olur?

        Hiçbir şey.

        Eğer güçlüysen hiçbir şey olmaz, eğer güçsüzsen zaten her şey başına gelebilir.

        Çok da önemsememek lazım.

        Yapılması gereken, Sarkozy'ye bir çizik daha atmak. Ama adamın zaten çizilmemiş tarafı kalmadı ki!

        Türkiye yine bildik ve abesle iştigal tepkilerinden birini verip, yine dalga konusu olacak diye korkuyorum.

        Büyükelçi geri çağrılacak, ticarete sınırlama getiriliyormuş gibi yapılacak, laf ola beri gele boykotlar düzenlenecek.

        15 gün, bilemedin 1 ay içinde hepsi unutulacak.

        Bu artık bir Türk klasiği haline geldi.

        Oysa yapılması gereken çok daha kolay işler var.

        Madem Arap ülkeleri üzerinde "acayip" gücümüz ve etkinliğimiz var, Cezayir'e söylesin hükümetimiz ufaktan bir yaygara başlatsın, "Fransa, Cezayir'de yaptıkları için özür dilesin" falan diye.

        Türkiye de meseleyi büyütsün.

        Bizim parlamentodan da bir karar çıkartıp Fransa'yı kınayalım.

        Öyle Ermeni meselesi gibi yarı karanlık, yarı meçhul bir iş de değil Fransa'nın Cezayir katliamı.

        Başbakan Erdoğan'ın sözünü ettiği "fırında adam yakmayı" duymadım ama en az 1 milyon Cezayirliyi öldürdüklerini dünya âlem biliyor.

        Öyle ki, Cezayir'den tamamen çekilmeyi düşünen De Gaulle'ü bile hedef almıştı Fransız faşistleri.

        Biz de Fransa'yı soykırımcı ilan ederiz.

        Tabii Cezayir destek verir ve isterse.

        Cezayir'in böyle bir talebi yoksa o ayrı.

        Ben derim ki, bu meseleyi çok önemsememek lazım.

        Hatta en iyisi Başbakan Erdoğan'ın çıkıp, "Sarkozy beni aradı. 'Seçime kadar şu Ermenileri idare edeyim. Merak etmeyin seçimden sonra bu yasayı uygulamaya sokmayıp iptal ederiz' dedi. Büyütülecek bir şey yok" deyip Ermeniler ile Sarkozy'yi papaz etmesi olurdu.

        Ondan sonra Sarkozy bağırsın, "Ben böyle bir şey demedim" diye.

        Operasyon devleti

        BU iş manyakça bir hal aldı.

        Türkiye sorunlarını ne parlamento, ne hükümet, ne yasalar, ne kurumlar yoluyla çözüyor.

        Bunun yerine "operasyon" yoluyla çözüyor.

        Her şeyi ama her şeyi.

        Devlet içinde illegal yapılanmalar mı var?

        Bunları kurumları düzelterek, yasalara uyulmasını sağlayarak çözmüyoruz.

        Hem "yap bir operasyon".

        Demokrasiye saygı mı yok?

        "Yap bir operasyon."

        Futbolda kirlenme mi var?

        Ona da bir operasyon.

        Televizyonlarda reytingler şaibeli mi?

        Yap bir operasyon.

        Parlamento eliyle yasalar çıkararak, hukukun üstünlüğünü sağlayarak, kurumları asli görev alanlarına çekerek devleti düzeltemiyoruz, sorunları çözemiyoruz.

        Onun yerine her işi "operasyonla" halletmeye çalışıyoruz.

        Nezleyi bile cerrahi müdahaleyle halletmeye çalışan doktor misali.

        Yap bir operasyon.

        Mutlu değiller ama memnunlar

        İLK olarak Psikiyatr Cem Mumcu'dan duymuştum cümleyi.

        Galiba Serdar Turgut ile Esin Övet'in programındaydı.

        Yeni bir anlayıştan söz ediyordu.

        "Mutsuzum ama keyfim yerinde."

        Çok çarpıcı bir cümle, çok çarpıcı bir tespitti.

        Konsensus'la yaptığımız geleneksel anketimizin bu ayki sonuçlarını görünce bu cümleyi hatırladım hemen.

        Anketörlerimiz, "Hayatınızdan ne derece memnunsunuz?" diye sordu deneklere.

        Yüzde 71.5'i "Memnunum" dedi.

        Memnun olmayanların oranı ise yüzde 9.1.

        Bu yanıt çok önemli.

        Halkımızın yüzde 2.3'ü "Çok memnun", yüzde 71.5'u ise "Memnun".

        Bu tablo, AK Parti'nin siyasi istikrar dediği şeyin sürmesini sağlayan tablodur.

        İnsanlar belki mutlu değil, belki ortalıktaki gerilimler tam anlamıyla mutlu olmalarını engelliyor ama "Memnunlar", yani keyifleri yerinde.

        Bunun temelindeki gerçek ise bir sonraki soruda gizli.

        Yüzde 61.1'i geçinebiliyor, yüzde 2.6'sı ise rahatça geçinebiliyor.

        Hal böyle olunca Türkiye'de siyasetteki güç dengelerinin değişmesi hayli güç görünüyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Operasyonun son çare olduğunu doktorlar kadar siyasetçiler de bildiği zaman.

        Diğer Yazılar