Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TAKSİM’de olan biteni izliyoruz kaç gündür.

        Biraz üzüntü, biraz hayret, biraz öfkeyle.

        Her birinin sebebi ayrı.

        Şu andaki “kesimin” sebebi Gezi Parkı’na yapılacak kışla değil.

        Kışla henüz ihale edilmedi bile.

        Kesilmekte olan ağaçlar, Taksim’in yayalaştırılması projesi kapsamında kesiliyor.

        Yapılan, kaldırımın projede öngörüldüğü şekilde genişletilmesi çalışması.

        Proje doğru mu değil mi ayrı tartışma, ama bu tartışmada “söz hakkı olmayan”lar arasında CHP ve CHP’liler de var.

        Çünkü birkaç gündür yaşadığımız tatsız olaylara neden olan projeyi onaylayanlar arasında CHP de var.

        Taksim’in yayalaştırılma projesi İstanbul Belediye Meclisi’nden CHP’nin de katkılarıyla oybirliğiyle geçti.

        Şimdi uygulanan ve olayların nedeni olan bu projenin “onaylayıcıları” arasında CHP’liler de var.

        Ve dün o projeyi Belediye Meclisi’nde onaylayan CHP’liler “utanmadan” gelip orada eylem yapanların arasında boy gösteriyorlar.

        Projeyi onayla, sonra gelip o projeye tepki gösterenlerin arasında boy gösterip muhalefet yap.

        Oh ne güzel!

        Peki bu proje onaylanırken aklınız neredeydi?

        O projenin onayı karşılığında siz de “kendi projelerinizi” mi onaylatıyordunuz yoksa!

        Şimdi orada her ne sebeple olursa olsun eylem yapanların arasına girmeye zerre hakkınız yok.

        Tam aksine, varlığınızla o eylemi kirletiyorsunuz.

        Ağaç demişken

        BEN söyleyince kızıyor bazıları ama birinin de doğruları söylemesi gerekiyor.

        Küfür yeme pahasına.

        Şimdi ortalık kıyamet, Gezi Parkı’nın sonundaki 12 ağaç kesildi diye. (Şimdilik 12.)

        “Kesilsin” demiyorum.

        “Kesilmesi doğrudur” falan da demiyorum.

        Ama başka bir şey sormak istiyorum.

        Halaskârgazi Caddesi’ni bilir misiniz, Halaskârgazi Caddesi’ni.

        Taksim’den Pangaltı’ya uzanan caddeyi.

        O caddenin ortasında karşılıklı olarak onlarca ağaç vardı.

        Belki yüz tane asırlık çınar.

        Çocukluğumdan beri o yoldan geçiyorum.

        Şimdilerde her gün. Gelin bakalım o ağaçlardan kaçı kalmış. Ya da hiç kalmış mı?

        O ağaçlar kesilirken aklınız veya aklımız neredeydi!

        Hasım mı polis mi?

        20 küsur yıldır köşe yazıp dururum.

        20 küsur yıldır hep aynı şeyi sorarım.

        “Bu polisler hiç mi eğitimden geçmez?” diye.

        Ben bunu sordukça polisler bana kızar, ama ben yine sorarım.

        Niye sorarım biliyor musunuz?

        Çünkü polisler, müdahale ettikleri toplumsal olaylarda, karşılarındaki vatandaşa karşı “yasaları uygulamaya çalışan yasal güç” olduklarını unutup olayın tarafı haline geldiler her zaman.

        Karşılarındaki vatandaşları, vatandaş olarak görmekten çıkıp bir anda “hasımları” gibi algılamaya başlarlar ve hasmane bir tutum içine girerler.

        Polis, vatandaşın hasmı değildir.

        Polis okullarında polislere ezberletilmesi gereken budur.

        Uzlaşma ve anlaşma kültürü

        TAKSİM’de yapılan eylemleri doğru bulmayan ve bunun ağaç kesilmesiyle ilgili olmadığını düşünen biriyle konuşuyorduk.

        “Sen olsan ne yapardın?” diye sordu.

        “Bu konuda iddialı olsam siyasete girerdim” dedim.

        “Bu işleri bilen bir vatandaş olarak soruyorum, ne yapardın?” dedi.

        Anlattım.

        “Orada eylem yapanların temsilcilerini çağırırdım.

        Basını da davet ederdim. Halka açık bir toplantı yapardım onlarla.

        Kaç ağaç kesileceğini, kesilen ağaçların nasıl telafi edileceğini, bir sonraki aşamada kışla inşaatına başlanınca kışlanın zaten ağaç olmayan merdivenlerin ve yıkılan dükkânların yerine yapılacağını, parkın içindeki ağaçlara zarar verilmeyeceğini, kesilenlerin yerine de yenilerinin konulacağını, eskisinden daha güzel olacağını anlatırdım. İkna etmeye çalışırdım. Bu toplantının da canlı yayınlanmasını isterdim. Halkın da olan biten konusunda aydınlanmasını sağlardım. Başarır mıydım bilmiyorum, ama en azından denerdim” dedim.

        Kafasını salladı.

        “Haklısın, doğrusu böyle yapmaktı belki ama oradakilerin bunu dinleyeceğini hiç zannetmiyorum” dedi.

        “Ben onları dinler ve onlara anlatırdım. Onların dinleyip dinlemeyeceği onların sorunu olurdu” dedim.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Sanatçıyı vergiyle cezalandırmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar