Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyanın pek çok gelişmiş ülkesinde de örnekleri vardır aslında.

        Bu yüzden özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi, kendi uhdesinde bulunan yollardaki trafik denetleme işinin belediyeye devrini ister durur yıllardır.

        Ama bu iş "istemekle" olmaz.

        Devlette "İsteyenin bir yüzü kara" prensibi geçerli değildir.

        Yasa gerekir.

        Yasanın de "eşitlik" ilkesine uygun olması gerekir.

        Bu nedenle böyle bir şey olacaksa sadece İstanbul'a özgü olmaz.

        Ya her yerde olur, en azından tüm büyükşehirlerde ya da hiçbir yerde olmaz.

        Bu konu bir kez daha gündeme gelmeden önce, trafik denetleme hizmetlerinin belediyelere devri meselesini Emniyet Genel Müdürlüğü'nün ilgili biriminin yöneticileriyle konuştum.

        Türkiye genelinde sadece 22 bin trafik polisiyle hizmet vermeye çalışan ve bunun önemli bir kısmını da büro hizmetlerinde kullanmaktan şikâyetçi olan Emniyet'e, "Denetlemenin belediyelere devrine niye karşı çıkıyorsunuz?" diye sordum.

        "Asla karşı çıkmıyoruz, ama sorun çıkmasını istemiyoruz" dediler.

        "Ne sorun çıkabilir ki, tam aksine kendi personelinizi daha verimli kullanabilirsiniz" dedim.

        Anlattılar.

        "Trafik polisi sadece trafiği denetliyor olsa haklısınız, ama trafik polisi aynı zamanda asayişin de bir parçası. Gerektiğinde şüpheli araçların yakalanması, terörle mücadele başta olmak üzere diğer şubelerle eşgüdüm içinde çalışma gibi görevler de trafik polisinde. Otomobillerde çok miktarda silah oluyor. Pek çok silahlı çatışma ve soygun otomobillerle yapılıyor, bunlarla ilgili trafik polisi de güvenliğin bir parçası."

        "Peki bunu belediyelerin kontrolündeki bir trafik denetleme sistemi yapamaz mı?" diye soruyorum.

        "Yapabilir elbette, ama bir eşgüdüm sorunu çıkar. Ayrıca belediye görevlilerinin silahlı güç haline gelmesi gerekebilir ki, bunun da riskleri var."

        "Nasıl riskleri var?" diye merakımı aktarıyorum.

        "Bu bir eğitim meselesidir. Silahlı güç oluşturmak kolay bir iş değildir. Üstelik de belediyeler siyasi kurumlardır. Hem trafik denetlemesinde, hem de asayiş desteklerinde siyasi bir durum ortaya çıkabilir."

        Çok anlamıyorum.

        "Polis de siyasete bağlı değil mi? İçişleri Bakanı da siyasi değil mi?" diyorum.

        "Elbette ama Türkiye, İstanbul'dan ibaret değil. Sadece İstanbul'da böyle bir devir diyelim ki kabul gördü. Bunu sadece İstanbul diye yapamazsınız. Büyükşehirlerde yaptınız diyelim. Riskli büyükşehirler var. Oralarda ne yapacaksınız? Terör riski taşıyan kentler var. Orada en basitinden şüpheli bir aracın yakalanması için belediye ne kadar yardımcı olur? O belediyelerde kimler istihdam edilir? Kimler belediyenin silah da taşıyan resmi gücü haline gelir? Hadi diyelim ki bunlara silah vermediniz. O zaman görevlerini nasıl yaparlar? Trafik işinin belediyelere devrine karşı değiliz, ama bu sorunların nasıl çözüleceğini birisinin düşünmesi lazım."

        Benim sorunum başörtüsü değil pantolon

        TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi'ne "başı örtülü" bir milletvekilinin gelip gelmeyeceği herkesin ortak mevzuu.

        Kıyık kıyafetlerimize özgürlük geldi ya, bundan faydalanmak isteyen bir kadın vekilin çıkıp çıkmayacağı merak konusu.

        Ben ise işin bu tarafında değilim.

        Bir milletvekili başını örtüp Meclis'e gelirse bunu dert etmem.

        Yıllardır söylediğim bir şey var; aynı fikirdeki erkek her şeyi yapıyorsa benzer fikirdeki kadına kılık kıyafetten ötürü sınırlama mantıklı değil.

        Ben kılık kıyafet özgürlüğünün daha "insani" tarafındayım.

        Biliyorsunuz, TBMM'de kadınlar için "pantolon yasağı" var.

        Bu yüzden de Şafak Pavey Meclis'e etekle gelmek zorunda.

        Acaba kılık kıyafete getirilen "demokratik özgürlük", Şafak Pavey'in ve Meclis'teki diğer kadınların Meclis'e pantolonla gelmesini de "özgür" bırakıyor mu?

        Özel konuşmamakta haklı

        GENELKURMAY Başkanı Necdet Özel, kendisini "konuşmamakla" suçlayanlara yanıt verdi.

        Özel, "devlet sorumluluğu bulunan, görev ve yetkileri yasalarla belirlenmiş Türk Silahlı Kuvvetleri'nin komutanı ve kamu görevlisi olduğunu" ve "konuşacağı konuyla ilgili yeri, zamanı ve muhataplarını doğru analiz etmesi gerektiğini" söyledi.

        "Ne zaman ki Genelkurmay Başkanı'nın ve kuvvet komutanlarının adını bilmiyoruz, o zaman demokrasiye biraz daha yaklaşmış oluruz" diye yıllardır söylerim.

        Bu yüzden de Genelkurmay Başkanı'nın "konuşmamasını" çok doğru buluyorum.

        Açıkçası ben şu anda 4 kuvvet komutanının da adını bilmiyorum, hatırlamıyorum.

        Ne zaman ki Genelkurmay Başkanı'nın da adını ezbere bilmiyor olacağım, o zaman demokrasi gelmiş olacak.

        "Böyle mi gelecek?" diye eleştirmeyin.

        Gelecek elbet.

        Herkes öfkesini, hıncını alacak.

        Sonunda bir gün gelecek ki, öfke ve hınç kalmayacak.

        O zaman gelecek.

        Ben görmem.

        Kızım belki!

        İşte yeni Galatasaray: Bruma out, Ceyhun Gülselam in

        GALATASARAY ite kaka kazandı ya sorunlar bitti sanki.

        Bir yanda Karabükspor, diğer yanda bırakın takımın değerini neredeyse tüm Karabük kentini satın alacak paraya mal olmuş Galatasaray.

        Zor bela, şansa atılmış bir golle kazanılmış maç. Üstelik de rakip 10 kişiyken, üstelik de kendi sahanda.

        Sneijder şöyleymiş de, böyleymiş de.

        Kandırın bakalım kendinizi.

        Galatasaray böyle mi oynar Allah aşkına!

        Daha doğrusu bu kadar mı kötü, bu kadar mı keyifsiz oynar!

        Ama söyleyeyim, Mancini ile olacağı bu.

        Bruma kenarda ise ve takımın bankosu "Ceyhun Gülselam" olduysa kimse bana "İleride her şey iyi olacak" demesin.

        Bu tercih bir kafa yapısının göstergesidir.

        Bu kafa yapısıyla 55 bin kişilik Ali Sami Yen zor dolar.

        Bu futbolla 1 milyon TL'ye loca zor satılır.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Amin dediğimiz her duanın olacağını zannetmediğimiz zaman.

        Diğer Yazılar