Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU yazacaklarımı, sakın ola ki, yürütülmekte olan operasyonla ilgili olarak söylediğim düşüncesine kapılmayın.

        Hırsızlık varsa, yolsuzluk varsa üzerine gidilmelidir.

        Bu benim alfabemin Elif’i.

        Fakat, herkese şunu hatırlatmak isterim.

        Bir ülkede seçilmiş bir iktidar ile bir odak arasında çatışma var ise ben her zaman “seçilmiş hükümetten” yana olurum.

        Nedeni çok basit.

        Bir iktidar; İster başarılı olsun, ister başarısız.

        İster demokrat olsun, ister antidemokrat.

        İster hukuka saygılı olsun, ister saygısız.

        İster dürüst olsun, ister namussuz.

        İster şahane olsun, ister beter.

        İktidarı değiştirmek eninde sonunda halkın elindedir, bizim elimizdedir.

        Eğer kötüyse, eninde sonunda vatandaşın sabrı tükenir ve sandıkta yollar.

        Geç yollar, erken yollar ama vatandaş yollar.

        Birini yollar, diğerini getirir.

        Bir gün getirdiğini de yollar.

        Ama “seçilmemiş” odaklar öyle değildir.

        Ne gelmesi vatandaşın elindedir, ne gitmesi.

        Gitmez.

        Gitmediği gibi seçilmişleri de ülkeyi yönetemez hale getirme gücünü elinde bulundurur.

        Bu nedenle ben hep “seçilmişten” yanayım.

        Yanlış strateji

        OPERASYONUN 4. günü bitti, bugün 5. gün.

        Aynen Ergenekon gözaltıları döneminde olduğu gibi ortalıkta belge, bilgi, fotoğraf, tape kaynıyor.

        Bakanlara, bakan çocuklarına gittiği söylenen rüşvetler, yüz binlerce dolarlık saatler, elbiseler, şunlar bunlar...

        Tam bir deja vu durumu.

        “Biz bu olayları daha önce de yaşamıştık” hissi.

        Hangisi doğru, hangisi yanlış “iddianame hazır olmadan” bilmek mümkün değil.

        Gördüğüm tek gerçek şu: “Her şey düzmece olsa bile bu koskoca adamlar, bu adamlarla nasıl muhatap olmuş!..”

        Mesela 29 yaşında, nereden geldiği belli olmayan, asla vergi listelerinde görmediğimiz ama milyarlarla oynayan Reza Zarrab’la...

        Bu çocuk bana selam verse almam, devletin tepelerindeki adamlar bununla nasıl muhatap olur!

        Peki bu iş AK Parti iktidarını nasıl etkiler.

        Bunca yıllık tecrübemle şunu biliyorum:

        “Türkiye’de herkes istediğine inanır.”

        Bir kısım “Büyük rezalet, nasıl da ortaya döküldü ama...” diyecektir.

        Bir diğer bölüm ise “Bunlar kurgu” diyecek, “O paraları oraya polis koymuştur” diye düşünecek, inanacaktır.

        Yeter ki, herkese inanacağı bir şey sunulsun.

        Aslında iktidar bu meselenin içinden çok rahat sıyrılabilirdi.

        Kiri, kirlilerin üzerinde bırakıp bu işten güç kazanarak çıkabilirdi.

        Nasıl mı?

        Çok basit.

        Olay patlar patlamaz, “Olan bitenin ve iddiaların doğru olup olmadığını bilmiyoruz ama ortaya çıkması için gereken her türlü desteği bu meseleyi soruşturan savcılarımıza ve emniyet güçlerimize vermeye hazırız” denilseydi...

        İstanbul başta olmak üzerine Emniyet’te onlarca kişi bu olayın hemen ardından görevinden alınmasaydı...

        “Bu olayın ortaya çıkarılış biçimi bir komplo bile olsa, böyle bir şeye göz yumamayız. Önce gerçeğin ortaya çıkmasını ve iddialar doğruysa bunları yapanlardan hesap sorulmasını sağlarız, sonra da bu komployu yapanlarla ayrıca hesaplaşırız” denseydi...

        Soruşturmada adı geçen bakanlar hemen Başbakan’a gidip, “Bu olay tam olarak aydınlanıncaya kadar bizim bu görevde kalmamız doğru olmaz” diyerek istifalarını sunsaydı...

        Ve iddialar doğru da çıksa, yalan da çıksa iktidar bundan hiçbir yara almadan kurtulur, hatta tam aksine bu işten kârlı bile çıkardı.

        Bunlar yapılmayınca bu işler doğru da çıksa, yalan da çıksa artık fark etmez...

        Bu kadar kasa manavda olur

        EVİNİZDE kasa var mı?

        Bende iki tane var.

        Bir tanesi küçük bir duvar kasası.

        Pek çok evde, otel odalarında olan türden.

        Evde ortalıkta durmasını istemeyeceğiniz, üç beş parça değerli bir şey anca sığar içine.

        Bir de mutfak kapısının önünde duran portakal kasası.

        O da kış münasebetiyle, sıkmalık portakal.

        Allah aşkına biri söylesin bana, “normal bir evde” 6 adet boyum büyüklüğün kasa niye olur?

        Tamam para sayma makinesini polisler getirmiş.

        6 adet her biri birkaç yüz kiloluk kasayı da polisler mi getirmiş?

        Bir evde 6 kasa ne arar?

        Kasa bu, buzdolabı değil, çamaşır makinesi değil.

        6 buzdolabı olur anlarım.

        “Çok yeriz biz” dersin.

        Çamaşır makinesi olur anlarım. “Çok titiziz, sürekli her şeyimizi yıkarız” dersin.

        6 kasa ne!

        Ne yaparsın 6 kasayla.

        Kasa fantezin yoksa, kasada uyumuyorsan, garip bir seks fantezisi peşinde kasada sevişmiyorsan, korkudan çoluk çocuk ayrı ayrı kasalarda uyumuyorsan 6 kasayı ne yaparsın?

        Paraysa, bankaya koyarsın.

        Altınsa onu da bankaya koyarsın.

        Evde saklamazsın.

        10 bin, 20 bin, hadi 100 bin lirayı belki evde tutarsın da, 6 kasayı dolduracak kadar parayı evde saklamazsın herhalde.

        Hesabını verebileceğin bir şeyse bankada saklarsın.

        Evde 6 kasayı ne yaparsın?

        Biri bana bu kasaların ne işe yaradığını, niye bir evde 6 tane dev kasa bulunduğunu anlatsın, bir daha bu konuda tek bir kelime söylemem.

        Polise güven kaldı mı?

        ÖYLE görülüyor ki, Türkiye’de kaybeden “polis” olacak.

        Geçmiş dönemde, Ergenekon ve Balyoz operasyonları, soruşturmaları ve davaları sırasında CD’ler, belgeler, dosyalar, bant kayıtları, tapeler ortaya çıkıyor, bunlar bir şekilde basına ulaştırılıp yayınlanıyor, ardından dava dosyalarına giriyordu.

        Bu belge, CD, tape ve dosyalarla sanık durumuna düşenlerin hepsi, “Bunlar bizim değil, bunların hepsi komplo. Bunların hepsini polisler koydu” diye bas bas bağırıyordu.

        Sonra o davalar açıldı, görüldü, bitti, sanıkların önemli bir bölümü mahkûm oldular.

        Şimdi yine bir operasyon yapılıyor.

        Yine bilgiler ortalıkta.

        Aynı eskiden olduğu gibi, fotoğraflar, kayıtlar, tapeler, ses kayıtları.

        Hepsi yine daha dikkatli bir biçimde de olsa yayınlanıyor, sosyal medyada dolaşıyor.

        Ve yine bu belge, bilgi, dosya, tape ve görüntülerle sanık durumunda olanların hepsi bağırıyor, “Bunlar düzmece” diye.

        Eskiden toplumun bir kesimi polisi suçluyor, diğer taraf alkışlıyordu.

        Şimdi ise eskiden suçlayanların bir bölümü alkışlıyor, diğer taraf ise polisi suçluyor.

        Galiba olan aslında hepimizin güvenmesi gereken ama güvenmekte giderek zorlandığımız polise oluyor.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Milletvekilleri millete kötü örnek olmadığı zaman.

        Diğer Yazılar