Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GÜLÜYORUM.

        Şaka değil, gerçekten gülüyorum.

        Yeni tartışma konumuz, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin PKK’ya silah vermesi.

        Şaka değil, ciddi ciddi böyle bir teklif var.

        “Türkiye PKK’ya silah yardımı yapsın, PKK da bu silahlarla IŞİD’e karşı savaşsın.”

        Yahu PKK’nın silah bırakmasını konuşuyorduk yakın zamana kadar, şimdi Türkiye eliyle silahlandırılmasından bahseder olduk.

        Rahmetli İnönü’nün dediği gibi, “Bir insan ömrüne sığan değişiklikler hayret verici”.

        Benim ise bu konuda çok daha kalıcı, çok daha kesin bir çözümüm var.

        PKK doğrudan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne katılsın.

        TSK’nın “dağ gezici birlikleri” adı altında yeni bir yapı olarak TSK’nın bir parçası olsun.

        Yüksek Askeri Şûra geçti ama yine de bir formül bulunarak Murat Karayılan orgeneral, Cemil Bayık tümgeneral rütbesine yükseltilsin.

        Diyarbakır’dan boşaltılacak olan Hava Kuvvetleri üssü de PKK’nın merkezi olsun.

        Tayinleri Kandil’den Diyarbakır’a yapılacak olan kadrolara da boşalacak lojmanlar tahsis edilsin.

        Şimdi bunları okuyunca bazılarınız kızıyor, bazılarınız gülüyor biliyorum.

        Ama gülmeyin.

        Neye güldüysek başımıza gelmedi mi!

        Kamyon dedik dinlemediniz

        BU köşede hiç yazmadıysam 50 kere bahsetmişimdir “kamyon teröründen”.

        Dünyanın hiçbir yerinde, daha doğrusu medeni hiçbir ülkesinde, 18 milyonluk bir kentte, böyle bir kamyon trafiği göremezsiniz.

        İstanbul’un dört bir yanında, şehrin göbeğinde, en dar sokağından en geniş bulvarına, halkın arasında günün 24 saati kamyonlar tam gaz cirit atar.

        Buna ne Paris’te rastlayabilirsiniz, ne Londra’da, ne insana değer verilen başka Avrupa kentlerinde.

        Üstelik bu kamyonlara ne bir denetim uygulanır, ne de sürücülerinde yeterlilik aranır.

        İşte dün yine kamyon terörüyle 1 kişi öldü, birçok kişi yaralandı.

        Tamamen şans, iyi şans.

        O köprü bir metrobüsün üzerine yıkılsa, kaza biraz daha erken saatte olup o köprünün üzerinde yüzlerce kişi olsa, can kaybı neredeyse ikinci bir Soma faciası olabilirdi.

        Kimse kaza demesin.

        Bu kadar kamyon güpegündüz, kentin en yoğun saatinde trafiğin içinde cirit atarsa, bu kamyonları hiç kimse doğru düzgün denetlemezse, bir şekilde ehliyet sahibi olmuş ama bilinç sahibi olması imkân dahilinde bulunmayan, köyde pulluk dahi süremeyecek adamlar 20-30 tonluk kamyonların sürücü koltuğuna oturursa daha çok böyle facia olur.

        Kimse bana “Kamyon şoförlerine hakaret ediyor” falan demesin.

        Her gün yollarda yüzlercesiyle cebelleşiyorum.

        İçlerinde belki birkaç düzgün adam vardır, ama çoğu Kandil’e gitse “Senin yanında biz çırak kalırız” diyerek geri yollanacak kadar terörist.

        Baksanıza şu son kazaya.

        Damper açık, şoför bozuk olduğunu biliyor ama yolun kenarına çekip de “tamir ettirmeyi” düşünmüyor bile.

        Tam gaz yola devam.

        Ne olacak ki, altında canavar gibi kamyon.

        Bu şoförlerle, bu kamyonlarla, bu denetimsizlikle, bu kuralsızlıkla daha çok kaza görürüz.

        Daha çok kamyon altında ölürüz.

        ‘Hesap sorun’ desek darbeci olur muyuz!

        KAMYON şoförü şuursuz da, kenti yönetenler çok mu şuurlu.

        Bir köprü düşünün ki “osursan” yıkılacak.

        Şaka değil, dün görgü tanıklarından biri anlatıyordu, “Köprü, üzerinden insanlar geçerken bile dingildiyordu, kamyona dayanır mı?” diye.

        Dinlerken acı acı güldüm.

        “Ulan memleket dingildiyor, köprü nasıl dingildemesin!” diye geçirdim içimden.

        “Bilmem kaç ayda bilmem kaç kilometre metrobüs hattı yaptık” diye övünmek güzel.

        Nasıl yapıldığı işte ortada.

        Tel maşa köprüler, dokununca yıkılıyor.

        “Kamyon çarpması dokunmak mı?” diyecek olan varsa sussun.

        Yoldaki köprüye sinek çarpacak hali yok. Ya otomobil çarpar, ya kamyon, ya TIR.

        Üzerine jumbo jet düşmedi ya.

        Bu köprülerden metrobüs hattı boyunca onlarca var.

        Demek ki, her biri birinin çarpmasıyla yıkılacak kadar dandik.

        Kamyon şoförünü asalım asmasına da...

        Bu köprüyü yapanı, yaptıranı da unutmayalım.

        En azından bir hesap soralım.

        Diyeceğim de, desem ne olur!

        Bu ülkede son yıllarda kimden hesap soruldu ki, onlardan sorulsun.

        Hatta bu işi çok uzatırsak “paralelci” bile ilan edilebiliriz. Kamyon çarptırmak suretiyle darbeye teşebbüsten.

        Davutoğlu’na Çankaya kıyağı

        BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, Kadir Gecesi mi doğdu bilmem ama şanslı adam.

        Belli ki seviliyor, belli ki önemseniyor.

        Dün gazetelerde okumuşsunuzdur, “Başbakanlık binası” olarak inşa edilen ve 2 yıla yakın bir zamandır “İşte yeni Başbakanlık binası” diye lanse edilen Söğütözü’ndeki yeni Başbakanlık binası, bir anda Cumhurbaşkanlığı binası oluverdi.

        Eski Türkiye’nin zirvesi Çankaya idi.

        Yeni Türkiye’nin zirvesi Söğütözü oldu.

        Ama yine de Atatürk’ün gölgesinden kurtulamadılar.

        Sonuçta yeni bina da “Atatürk Orman Çiftliği”nde. Ata’nın Köşk’ünden Ata’nın çiftliğine.

        Davutoğlu’nun sevildiği ise şuradan belli.

        Çankaya Köşkü de Başbakanlığa verilmiş.

        Hangi yasayla, hangi kararla, kimin kararıyla bilmiyorum ama yine de Davutoğlu’na bir iyilik yapılmış.

        Çünkü “Çankaya da Cumhurbaşkanlığı’nın uhdesinde kalacak” denilip Başbakanlığa “Kendinize Ankara’da kiralık bir işhanı arayın” da denilebilirdi.

        Belli ki, Davutoğlu’nun itibarı var.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        İlkesizlikle gelen başarının kısa vadeli olacağını unutmadığımız zaman.

        Diğer Yazılar