Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜM mizah dergileri kapansın.

        Hepsi kapısına kilit vursun.

        Çünkü ne kadar uğraşsalar, artık Türkiye’nin kendisinden daha komik olamazlar.

        Niye mi?

        Çok nedeni var, aşağıda yazacağım da şimdilik sonuncusu.

        10 Ağustos’ta bir Cumhurbaşkanı seçtik.

        Yeni seçilen Cumhurbaşkanı, 28 Ağustos’ta yemin ederek göreve başladı.

        Yemin uzunca.

        Son cümlesi ise şöyleydi: “...üzerime aldığım görevi tarafsızlıkla yerine getirmek için bütün gücümle çalışacağıma büyük Türk milleti ve tarih huzurunda namusum ve şerefim üzerine ant içerim.”

        Cumhurbaşkanı’mız bu yeminle göreve başladı.

        Ardından da Başbakanlık için yapılan binayı kendisine tahsis ederek “Cumhurbaşkanlığı Sarayı” yaptırdı.

        Ve dün de Başbakan Davutoğlu, tarafsız Cumhurbaşkanı’mızın resmi konutu olarak kendisine tahsis edilen binanın, yani Cumhurbaşkanlığı yerleşkesinin adını açıkladı.

        Son derece yaratıcı bir isim bulunmuş:

        “Ak Saray.”

        Bu isimle Cumhurbaşkanlığı makamının tarafsızlığı da tamamen tescillenmiş oluyor.

        Şimdi ben bunu yazdım diye bir de kızacaklar.

        “Ne yani, CHP Saray mı yapsaydık?” diyecekler.

        Oysa ne bileyim, en azından “Halk Sarayı” falan denseydi, o çok sevilen meşhur “Cumhur”un sarayı olduğu da düşünülebilirdi.

        Ama Ak Saray uygun görülmüş.

        Belli ki, lafta bile olsa, yalandan bile olsa bir “tarafsızlık” görüntüsü vermeye dahi gerek görmüyorlar.

        Görünen o ki, kimsenin de bundan bir şikâyeti yok. Kimsenin umurunda değil.

        Kimsenin değilse, benim niye olsun. Umursamayan insanlara daha ne söyleyeyim.

        Ankara’da bile değilim. Ofisim Taksim’de. Aşağısı...

        Dinleme kriterleri

        BENİM anladığım kadarıyla Türkiye’de dinleme yapmak, bakanları, başbakanları dinlemek iki farklı kritere tabi.

        1. İçeriden dinlemek.

        2. Dışarıdan dinlemek. Bu iki kritere göre gösterilen tepkiler de farklı haliyle.

        - İçeriden dinleyene öfke.

        - Dışarıdan dinleyene tebessüm. İçeriden dinlediği iddia edilenlere karşı ciddi bir tepki var ve haklarında her türlü girişim yapılıyor.

        Ki, yapılmalı.

        Bir ülkenin liderlerinin dinlenilmesi bir ulusal güvenlik meselesidir.

        Ama dışarıdan dinleyenlere tek bir kelime dahi edilmiyor.

        Almanya dinlemiş, Merkel bunu inkâr etmiyor, hatta kabul ediyor.

        Tek bir kelime edilmiyor.

        ABD dinlemiş, Obama da bunu inkâr etmiyor.

        Onlara tek kelime yok.

        Bırakın “Ey Merkel” diye haykırmayı, açıktan bir sitem bile yok.

        Demek ki, bundan böyle Türkiye’yi dinleyecekler gidip dışarıdan dinlemeli.

        İçeriden dinlemek yasak.

        Dışarıdan serbest.

        Son tarih 2015 seçimi

        CHP Kongresi, gayet güzel demokratik kongre şeklinde yapıldı bitti.

        Kurultayda seçimi Kılıçdaroğlu’nun kazanmasından sonra konuşan Muharrem İnce’nin, “1 saat önce rakibimdi, şimdi genel başkanım” cümlesi kulağa çok güzel geldi.

        Ama ne yazık ki, CHP’de bu cümle genelde lafta kalıyor.

        Yönetimle hesabı olanlar, parti için çalışmıyorlar ve sonra da yönetimi suçluyorlar.

        Ancak kongrenin Kılıçdaroğlu’na da önemli bir mesajı olduğunu düşünüyorum.

        İnce’ye çıkan 412 oy, Kılıçdaroğlu’na “2015 seçimi son şansın” mesajı gibi geldi bana.

        Stratejik derinlik Musul’da boğuldu

        YAYIN yasağı mayın yasağı falan anladık da, bu kadarını artık sorabiliriz herhalde.

        Ey, Türkiye’yi yönetenler.

        Ey, Türkiye’nin dünya gücü olduğuna bazılarını inandıranlar.

        Ey, Türkiye’nin bölgesel güç olduğuna kimilerini ikna edenler.

        Ey, Türkiye’nin gücünü test ettirmeyenler.

        Musul’daki konsolosluğumuz IŞİD tarafından basılalı neredeyse 3 ay oldu.

        11 Haziran’dan bu yana neredeyse 88 gün geçti.

        Ne oldu o rehineler?

        49 kişi.

        3’ü çocuk.

        Bu vatandaşlarımız ne zaman serbest bırakılacaklar?

        Yoksa bu konuyu unuttunuz ve unutturduğunuzu mu zannediyorsunuz.

        O 3 çocuk IŞİD okullarına mı başlayacaklar?

        Bu konuda ne yapıyorsunuz?

        Stratejinizi mi derinleştiriyorsunuz?

        Dizaynır

        DÜN Türkiye’nin neredeyse tüm gazetelerinde okuduğum bir şey beni çok şaşırttı.

        Yeni Başbakanlık ya da Cumhurbaşkanlığı ya da her neyse o uçağı bizzat Erdoğan dizayn etmiş.

        Başlıklar öyle diyor.

        Basınımız da bunu manşetten duyuruyor.

        Yahu uçuk dizayn etmek başka şey, uçağın dekorasyonuna karar vermek başka şey.

        Bir özel uçak yaptırdığınız zaman elbette iç dekorasyonunu size soruyorlar.

        Hangi renk deri olsun, nasıl ahşap kullanılsın.

        “Kaç oda olsun, kaç koltuk olsun, odalar uçağın neresinde olsun, yatak odası olsun mu, tuvaletler kaç tane olsun, nerede olsun?” gibi sorular soruluyor.

        Önünüze FAA onaylı malzemeler konuluyor ve siz de oradan seçiyorsunuz.

        Çok absürt bir şey isterseniz, buna da “Olmaz” diyorlar.

        Siz belli seçenekler arasında bir seçim yapıyorsunuz. Uçağın uçuş güvenliğini, dengesini bozmayacak şekilde davranıyorsunuz.

        Buna da “uçak dizayn etmek” ya da “uçağın tasarımını yapmak” değil, uçağın dekorasyonunu belirlemek deniyor.

        Ama sağolsun medyamız, Cumhurbaşkanı’mızı uçak dizaynırı da yapmaktan hoşlanıyor.

        Bu gidişle yakında uzay aracımızı da kendilerine dizayn ettirirler.

        Aziz Bey beni güldürdü

        FENERBAHÇE Başkanı Aziz Yıldırım da beni en az Türkiye siyaseti kadar güldüren birisi.

        Yıldırım, “Melo ırkçılık yapıyor, kimse sesini çıkarmıyor” demiş.

        En sevdiği futbolcusu “ırkçılık suçundan Türk yargısı tarafından cezalandırılmış” bir adamın bunu söylemesi çok komik.

        Şimdi sakın kalkıp da “Emre’yi paralelciler mahkûm ettirdi” falan demesin.

        Emre’nin Cemaat’e yakınlığı, herkesin yıllardır bildiği bir durum.

        Galatasaray’da rezalet

        GALATASARAY, Tahkim Kurulu’na isyan ediyor.

        Haksız da sayılmaz.

        Olayların olduğu maçın tüm sorumluluğu Futbol Federasyonu’nda.

        Organizasyon, federasyon tarafından yapıldı.

        Güvenlik önlemleri federasyon tarafından alınmak zorundaydı.

        O gün tribünde olay çıkaranların büyük ihtimalle hiçbiri, Ali Sami Yen’de yer alan taraftar değil.

        Bu nedenle bana göre ceza “haklı” bile olsa “hukuksuz”.

        Bu arada Galatasaray demişken.

        Galatasaray’ı dolandırmakla suçlanan avukat, Galatasaray’la ilgili zehir zemberek açıklamalar yaptı.

        Yönetime çok ciddi yolsuzluk ithamlarında bulundu.

        Hele hele kulübün basın sözcüsü, yönetim kurulu üyelerinden Şükrü Ergün’ün eşinin kulüple profesyonel ilişkide olduğunu açıklaması ve kendisinin işe alınması sürecinde Şükrü Ergün’ün eşinin aracılık karşılığı komisyon aldığını söylemesi, yenilir yutulur şeyler değildi.

        Galatasaray Divanı bu rezaleti araştıracak bir komisyon kurmalıdır.

        Eğer böyle bir durum varsa Şükrü Ergün’ün yönetim kurulu üyeliği düşmeli, kendisi ve bu duruma göz yumanlar acilen disiplin kuruluna verilmelidir.

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Gücümüz kendimizden kaynaklandığı zaman.

        Diğer Yazılar