Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        WASHINGTON’da ekmeğini Türkiye’den kazananlar için hareketli günlerden geçiyoruz: İkili ilişkilere, Türkiye’nin dış politikasına, ekonomisine, demokrasisine dair raporlar yazmaları kendilerinden bekleniyor. Onlar da sağolsun, görevlerini çalakalem yerine getiriyorlar...

        Çıkan raporlar da, esas muhatapları olan Amerikan karar vericilerinin bile henüz dikkatini çekmemişken, bizim medyada kendisine yer buluyor.

        Raporların dili sert; her yeni raporla eleştirinin dili biraz daha sertleşiyor...

        Türkiye’de her iş yolunda gitmiyor; hangi ülkede gidiyor ki? ABD’de gidiyor mu?

        ABD’nin iki yakasını bir araya getirebilme umudu yeni uyanmaya başladı... Beyaz Saray’ın dış politikası başta Kongre’nin tepkisini çekiyor... Başkan Barack Obama, siyasi rakiplerinden fazla sivri dilli TV mizahçılarının karşısında kendisini rahat hissediyor...

        Ferguson’da yaşananlar toplumun her kademesini etkiledi; o olumsuz etki eksilmeksizin sürüyor...

        IŞİD tehlikesi erişir diye, Ferguson tekrarlanmasın diye, demokratik standartları iyice aşağıya çekmeye başladı ABD...

        Uzaktan bakınca bunların fark edilmediğini mi düşünüyor acaba Washington’dakiler?

        Orada oturup Türkiye’yle ilgili kanaatlerini yazanlar, burada varlığını sezdikleri her eğilimin, her kötüye gidişin izdüşümünü kendi ülkelerinde aramalılar.

        Fazla iddialı bir cümle olmayacağını bilsem, “ABD son yıllarda dünyaya kötü örnek teşkil ediyor” diyeceğim. Eskiden, dünyanın dört bir tarafındaki yönetimler okyanus ötesine bakıp gördüklerinden olumlu etkilenirlerdi; şimdilerde her yerdeki otoriter rejimler ABD’ye bakıp kendilerine mazeret üretiyorlar.

        Moral üstünlüğünü kaybetmiş bir süper güç görüntüsü veriyor ABD...

        Yalpalamalar önce ABD’den başlayıp başka ülkelere yansıyor...

        Rapor yazarları Türkiye’nin dış politikasında eleştirilecek yönler keşfetmekte zorlanmıyorlar. İzlenen politikayı temelde ben de “akılcı” bulmuyorum; ancak yalpalamaların sebebini aramaya başlayınca karşıma Washington’un kendi çizgi kırıklıkları çıkıyor.

        Dışişleri Bakanı John Kerry’nin “Esad’la da görüşebiliriz” anlamına gelen açıklaması, kendi bakanlığının sözcüsü tarafından da beğenilmedi. Bir niyeti erkence fâş ettiği için olmalı. Çünkü Washington’un Suriye politikasının kaçınılmaz son durağı Kerry’nin ağzından çıkandır: “Esad’la görüşmek...”

        Tabii perde gerisi görüşmeler daha şimdiden başlamamış ise...

        Sorun şurada: Dört yıl önce, “Arap baharı” etkisini Suriye’de de hissettirmeye ilk başladığında, Türkiye, komşusundaki dönüşümü Beşar Esad eliyle gerçekleştirme tezini savunuyordu. İki ülke liderleri arasında zor kurulmuş yakınlığın buna yarayacağı düşüncesi de vardı hesapta, ama esas Esad sonrası ile ilgili değerlendirmeler ürkütüyordu Ankara’yı...

        Hangi ülke karşı çıktığı için Ankara politikasını değiştirmek zorunda kaldı?

        Evet, bildiniz: ABD beğenmediği için...

        Washington’da ekmeğini Ortadoğu üzerine fikir üretip raporlar yazarak kazananlar “Esad’la olmaz” diyorlardı o dönemde...

        Şimdi tersini savunuyorlar...

        Yani, Suriye’de 200 bine yakın insanın hayatını kaybettiği, 4 milyonun üzerinde Suriyelinin evlerinden, yurtlarından uzaklaştığı, tarihi kentlerin yerle bir olduğu iç savaşın çıkmasından önce Türkiye’nin savunduğu tezi...

        Aynı durumun “İran” konusunda yaşandığına da dün işaret etmiştim.

        Dünyanın değişik yerlerinde -bu arada Türkiye’de de- var olan yanlışlıklara mazeret üretmek için yazmıyorum bunları, o yanlışlıkların neden olabildiğini anlamaya yarayacağı umuduyla yazıyorum.

        Otoriterleşme, basın özgürlüğünün çiğnenmesi, siyasetin kutuplaşması (Cumhuriyetçi senatörlerin “Obama’ya güvenmeyin” anlamı taşıyan İran mektubunu hatırlayın) ABD’de de yaşanıyorsa, Türkiye’de demokrasi yanlıları zora düşer elbette...

        ABD kendisine çekidüzen vermeli.

        Diğer Yazılar