Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kapıyı Papa Francis araladı.

        Vatikan’da dün düzenlenen ayinde, Katolik dünyasının dini lideri, 1915’te Ermenilerin yaşadığı trajediye “soykırım” sıfatını kullanarak yaklaştı. Papa’nın bu ilk çıkışı, Birinci Dünya Savaşı’nın dramatik olayının 100. yıldönümü vesilesiyle yapılacak sözlü ve yazılı açıklamalar için moral bir zemin teşkil edecektir.

        Üzerinden bunca zaman geçmiş bir olay yüzünden, o dönemde var olmayan bir ülkeye ve o ülkenin bugünkü halkına fatura çıkarmak isteyenler var.

        Hukuki açıdan buna imkân olmadığı meydanda.

        Olayların yaşandığı ülkenin bugünkü vatandaşları olarak bizler, yüz yıllar boyu aynı mutluluğu paylaştığımız Ermenilerin kitleler halinde hayatlarını kaybettikleri olaylara, dünyanın her tarafındaki insanlar kadar, acıyla ve içimiz yanarak yaklaşıyoruz.

        “Oh, iyi oldu” diyen tek kişi çıkmıyor 77 milyon arasından...

        Şerefli olaylarla dolu tarihimizin hepimizin başını öne eğik tutan karanlık sayfalarından biri olarak biliyoruz o trajediyi...

        Nitekim, son 10 yıl içerisinde defalarca, devleti temsil edenler, tarihimizin hoş olmayan o sayfaları için sonuçta “özür dileme” olarak yorumlanabilecek açıklamalar yaptılar. Şimdi cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Tayyip Erdoğan, başbakan olarak, bu konuda, daha önce hiçbir devlet yetkilisinin cesaret edemediği ileri adımlar attı.

        Abdullah Gül cumhurbaşkanı iken Erivan’a kadar gitti; Ermenistan Cumhurbaşkanı’nı Türkiye’de ağırladı ve her seferinde, geçmişin, iki komşu devletin yakınlaşmasını zorlaştıran bir engel olmaması gerektiğini ifade etti.

        Sorun çözülecekse, ABD dahil başka ülkeler müdahale etmeden ve Papa dahil uluslararası şahsiyetler burunlarını sokmadan bunun yapılması gerekir.

        Nasıl?

        İyi bir örnek ABD ile Küba arasında şimdilerde yaşanıyor...

        En son, dün, ABD Başkanı Barack Obama ile Küba Lideri Raul Castro, Panama’da bir araya gelip bütün dünyanın gözleri önünde, iki ülke tarihinin hoş olmayan sayfalarının esiri olmayacaklarını ilan ettiler...

        Küba bağımsızlığına 1898 yılında kavuştuğunda, ABD, hemen yanı başındaki adanın farklı yöne gitmesinden çekinerek bunu tanımadı ve askeri müdahalede bulundu. Küba adasının son dönemde yabancı esirlerin ABD adına orada tutulması yüzünden şöhret bulmuş bölgesi, Guantanamo Bay, o tarihten beri Amerikan işgali altında.

        Gelişme Washington’un endişesi istikametinde yaşandı ve Soğuk Savaş döneminde Sovyetler ile aynı blokta yer aldı Küba. Miami’den bağırılsa duyulabilecek uzaklıktaki bir adanın “komünist” olmasını hazmedemeyen ABD, Obama’ya kadar gelmiş başkanlar dönemlerinde, Küba’yı “düşman” belleyen politikalar izledi.

        Fidel Castro’yu devirmek, hayatını sona erdirmek için elinden ne geliyorsa ardına koymadı Washington...

        Buna rağmen, iki ülke, günümüz gerçeklerinin yönlendirdiği tarzda davranmaya başladı; karanlık ortak tarihi arkalarında bırakmayı amaçlayarak...

        Türkiye ile Ermenistan’da yönetimi ellerinde tutanlar, karanlık bir geçmişin, parlak bir ortak geleceğin önüne geçmesine müsaade etmemeliler; aynen ABD ile Küba arasında bugünlerde yaşandığı gibi...

        Ermenistan vatandaşları, 1915 için kendileri hangi derin travmalar yaşıyorlarsa, trajedinin istemeden tarafı haline dönüşen bizlerin de tersinden benzer hisler taşıdığımızı bilmeliler...

        Üzüntüleri üzüntümüzdür.

        Ortak geleceğimizi birlikte kurabiliriz ve Türkiye bu coğrafyada Ermenistan’ın iyi bir yol arkadaşı olabilir.

        Samimiyetsiz ve hesapçı şahsiyetlerin, önyargılı ve her olayı kendine yontan devletlerin araya girmesi gerekmeden...

        Castro’nun başardığını Serzh Sargsyan neden başaramasın?

        Diğer Yazılar