Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “İSİM dediğimiz nedir ki?” diye soruyor William Shakespeare “Romeo ve Juliet”inde ve ekliyor: “Gül dediğin şu şey / Başka isimle de kokar / Hem de aynı güzellikte.”

        O öyle diyor, ama bizim hayatımız isim üzerinde tartışarak geçiyor...

        Birinci Dünya Savaşı’nın bize bakan kanlı yüzünde, asırlar boyu birlikte yaşadığımız ülkemiz Ermeni unsurlarının hayatlarının kaybı da var; imparatorluğun başta Türkler olmak üzere bütün unsurlarının hayatlarının kaybı olduğu gibi...

        Elbette ölümde denge aranmaz; bu sebeple o dönemde tehcire uğrayan, bir yerden diğerine zorla götürülürken ölümle karşılaşan Ermeniler söz konusu olduğunda “Ama tek ölen Ermeniler değildi” mazeretinin fazla bir değeri yoktur.

        Savaş şartları içerisinde yapılmış bir yanlışın tarafıydı Ermeniler; kayıpları bu toprakların kaybıdır, acıları bugün de hepimizin acısıdır.

        Peki olana ne isim vereceğiz?

        Türkiye, özellikle son yıllarda, 100 yıl önce yaşanmış fecaatin varlığını kabul ediyor, ama isimlendirme konusunda tereddütlü. Türkiye’nin “isim” konusunda yaşadığı tereddüt nicedir bir baskı unsuruna dönüştü. İki gün sonra, 24 Nisan’da, dünyanın birçok ülkesinde, 100 yıl önce Osmanlı topraklarında yaşanmış olay, bir “soykırım” olarak anılacak. ABD ise, yıllardır, o yaralayıcı sözcük yerine Ermenice “meds yeghern” (büyük felaket) tanımlamasını tercih ediyor.

        Shakespeare’in “İsim dediğimiz nedir ki?” sorusuna hak verdirecek bir durum, bu yaşanan...

        Çok dilli bir durum...

        En son, Angela Merkel’in hükümeti, Türkiye’nin nefret ettiği sözcüğün de içinde geçtiği bir metinle “isimlendirme” karmaşasına benzin sıkma çabasına girdi.

        1 milyardan fazla Katolik Hıristiyan’ın “kutsal lideri” Papa Fransuva’nın izinden...

        Hepimizin kulağı, her yılın 24 Nisan’ında olayla ilgili bir taziye mektubu yayımlayan Beyaz Saray’ın bu yıl kullanacağı sözcükte; Barack Obama 6 yıldır üst üste kullandığı ve kulaklarımızı tırmalamayan “meds yeghern” ismini kullanmaya mı devam edecek, yoksa daha önce Ronald Reagan tarafından kullanılmış o uğursuz “genoside” sözcüğünü mü tercih edecek?

        “Diaspora” diye anılan, bir bölümü tehcir sırası ve sonrasında Osmanlı topraklarından kaçmış Batı ülkelerinde yaşayan Ermenilerin büyük bölümü, 100. yıl şerefine, bir üslup değişikliği bekliyor Beyaz Saray’dan...

        Washington ile Ankara arasında politika uyumsuzluğu var; 100. yıldönümü hatırına olmasa bile bu yüzden, bu yıl, Obama farklı isimlendirme yapabilir beklentisi büyük...

        Görüyorsunuz, “isim” ne kadar önemli görülüyor.

        Oysa, asıl önemli olan, o kadar insanın hayatlarını kaybetmesi... Hayatını kaybeden insan için ölümünün şartları herhalde önemli değildi; öldü ve hayatı söndü. Onlarla ilgili aldıkları kararla hayatların sönmesine yol açan politikacı kadrosu ise... Onlar da öldüler...

        Türkiye Cumhuriyeti’nde bugün yaşayan insanlar, tarihlerinin karanlık sayfalarında olup bitenlerden üzüntü duyuyorlar. Samimi bir üzüntü bu. Olaya konulacak ismin şu veya bu olması üzerinde koparılan gürültü içerisinde fark edilmeyen de işte bu samimi üzüntü.

        Yabancı dillerde olayı isimlendirme kakofonisi, dünün Osmanlı politikacısı ile dünün Ermeni’si arasında yaşanmış, Türkiye Cumhuriyeti ile Ermenistan Cumhuriyeti arasında kolaylıkla çözülebilecek ve çözüldüğünde özellikle komşumuz ülke vatandaşları için hayırlı olabilecek bir sorunu daha da içinden çıkılmaz hale getiriyor...

        İsim her şeyden daha önemli sayılınca böyle olur zaten.

        Diğer Yazılar