Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ‘’Hükümet mi kurulacak, yoksa seçim mi yenilenecek?’’ tartışmasına paralel bir başka tartışma daha sürüyor; hem de ilkini çırak çıkaracak bir heyecan ve yoğunlukta...

        Paralel tartışmanın birbiriyle ilişkili iki konusu var. İlki, “İslamcılık öldü” iddiası etrafında yürütülüyor; diğeri ise “devletin İslamcıları” başlığı altında...

        İlkini açan ve bugüne kadar sürdürenlere göre, ülkemizde artık “İslamcılık” diye adlandırılabilecek bir akım yok; o akım sizlere ömür... Bunun da sebebi, toplumda “İslamcı” bilinen veya kendilerini vaktiyle “İslamcı” olarak tanımlayanların, son 12 yıl içerisinde başka bir “şeye” dönüşmesi...

        Dönüştükleri “şey” için çeşitli sıfatlar kullanılabilir, ama “İslamcı” artık o insanlara yakışan bir sıfat değil...

        İddiaları böyle.

        Tahmin edeceğiniz üzere, bu tartışmayı açanlar, merhumun ufulünden AK Parti’yi suçlamaktan kendilerini alamayacaklar...

        Nitekim ‘’İslamcılık öldü’’ iddiasının sahipleri, her yazılarında AK Parti’yi suçluyorlar...

        Anlamsız bir tartışma bu. Hani -Taha Akyol’un dün yaptığı gibi- bu akımın ilk boy verdiği dönemlerin Ahmed Cevdet Paşa, Namık Kemal, Filibeli Ahmed Hilmi ve Bediüzzaman gibi dev isimleriyle bugünün “İslamcı” olma iddiasındakilerin “nitelik” farkına dikkat çekip orada dursalar, anlayacağım...

        Tek kişinin bile ‘’Ben İslamcıyım’’ dediği her iklimde bu cereyanın varlığının kabulü bir zorunluluktur; mantıki zorunluluk... Türkiye’de bugün de “İslamcı” çok...

        “İslamcı” bilinen kişilerden bazılarının “devlet” ile yollarının kesiştiği ve o kişilerin “devlet ajanı” haline dönüştüğü iddiası da, hiç değilse yüzeyde, fazla anlamlı görünmüyor.

        Öyle ya, sadece bizde değil dünyanın hemen bütün ülkelerinde, “devlet” denilen aygıt, “tehdit değerlendirmesi” yapar, “düşman” saydığı fikirler ve onları savunan örgütlerle mücadele eder.

        Mücadele sırasında en fazla başvurulan yöntem ise, karşı saflardan eleman devşirmektir. Kimini menfaat vaadiyle, kimini korkutarak kendisine çektiği kişileri, bazen “muhbir”, bazen “kışkırtıcı ajan”, bazen de günü geldiğinde fikir akımını ve örgütü istenilen çizgiye getirme amaçlı olarak kullanır.

        Her birinin hem bizde hem de başka ülkelerde yüzeye vurmuş pek çok örneği bulunur.

        ‘’Yoktur’’ diyenden kuşku bile duyabilirsiniz.

        İstihbarat örgütleri bunun için var.

        Sözün kısası, “devletin İslamcıları” ekseninde yürütülen tartışma da, kulağa hoş gelse de, içerik olarak malumun ilamından başka bir şey değil.

        Bilineni bir kez daha öğrenmiş oluyoruz.

        İyi de, anlam vermekte zorlandığımız bu paralel tartışmanın yine de bir anlamı olması gerekir. Kökleri Cumhuriyet öncesine dayanan bir akım olan “İslamcılık”ın günümüzde bittiğini ileri sürmek ve bir siyasi kadroyu “İslamcılık”ın mezar kazıcısı ilan etmek... Bununla eşzamanlı olarak, vaktiyle devlet tarafından devşirilmiş “İslamcı” kimlikli birilerinin varlığına işaret edip “devletin İslamcıları” dosyasının kapağını aralamak...

        Tartışmayı açanların bir muratları olduğunu, dışarıdan bakıldığında muhayyel birilerini suçlar görünseler de, bunu yaparken, zihinlerinde belirli isimler bulunduğunu düşünmek herhalde daha doğru.

        Kimi kastediyorlar acaba?

        Kasıtları ne veya kimler ise fazla bekletmeden hiç değilse ipuçlarını verseler iyi olur.

        Umarım, böylesine ciddi bir konuyu tartışmaya açanlar, ağızlarındaki baklayı çıkarma zamanı geldiğinde, yoğun bir kampanya eşliğinde sürdürdükleri tartışmaya layık bir “finali” bize yaşatırlar.

        Diğer Yazılar