Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE’de “derin devlet” diye anılan ve geçmişte darbelere gerekçe gerektiğinde devreye girdiği, suikastlar dahil pek çok yasadışı eyleme geçit verdiği bilinen bir yapılanma yok mudur?

        Varlığını eylemlerde bıraktıkları ayak izlerinden bildiğimiz yapılanmayla ilgili açılan yargı sürecinin akıbetini biliyoruz. O yapılanmayla ilgisi bulunmayan, ancak süreçten yarar umanların kişisel ve zümresel çıkarlarını tehdit eden başkaları da işin içine karıştırıldığı için, o yargılama süreci akamete uğradı.

        Demokrasiyi zenginleştirme amacına yarayacak önemli bir fırsat böylece kaçırılmış oldu.

        Şimdi de, ellerini sokarak süreci rayından çıkardığı iddiasına muhatap farklı bir örgütlenmeyle ilgili yargı süreci başlatıldı. Adına “paralel yapı” denilen grubun, “derin devlet” mekanizmasını örnek alarak, idare ve yargı bürokrasisi içerisinde ağırlık kazanma sevdasına düştüğü iddia ediliyor.

        “Paralel yapı” iddianamesi, suçlananların isimlerini değiştirin, “derin devlet” ile ilgili davanın iddianamesinin aynısı. “Darbe” girişiminde bulunma iddiasına kadar...

        Serdedilen iddialar doğru mudur; yargı sonunda anlaşılacak.

        İddialara ve o iddialara dayalı yayınlara, hatta Yargıtay onaylı kararlara rağmen, “derin devlet” yapılanmasıyla ilgili yargılamanın sonunda beraatla sonuçlanabildiğini, cezaevlerine doldurulan kişilere şimdilerde tazminatlar ödendiğini biliyoruz.

        Bu yeni süreçte ihtiyatlı olmakta yarar var.

        Özellikle, yargılamanın giderek geniş bir kitleyi kapsadığını, “devlet” ile ilgisi hiç olmamış, örgüt varsa bile onun karar mekanizması içerisinde yer alamayacak durumda bulunan kişileri de içine almaya başladığını gördükten sonra...

        Unutulmaması gereken bir yön de, yargı sürecine konu edilen grubun, çıkışı bakımından bugün suçlandığı iddiaların çok uzağında bulunması ve bu sebeple de toplumun neredeyse bütününden ilgi görmüş olmasıdır.

        Eğitim faaliyetlerine, dinin “hoşgörü” merkezli yorumuna, bayrağı dünyanın dört bir köşesinde dalgalandırma çabasına kim ilgi göstermez ki?

        Her ilgi duyanı, grupla yolu kesişmiş, grubun faaliyetlerini desteklemiş olanı, faaliyetlerine katkı sunanı “örgüt üyesi” saymak doğru bir davranış tarzı değildir. Hem doğru değildir, hem de iddiaları zayıflattığı ve önceki yargılama sürecinde aynen yaşandığı gibi çerçevesi iyi çizilmediği için sonunda akamete uğrama ihtimali de büyüktür.

        Birileri yasalarda “suç” sayılan eylemleri işlemek üzere bir araya gelmişse onları bulup yargılamakla, onların yaptıklarından habersiz, “suç” işlendiğini bilse gruptan uzak duracak iyi niyetli insanları töhmet altında bırakmak arasında derin farklar var.

        Yapılacak şey, daha önceki süreçte de yapılması gerektiği halde yapılmadığı için o süreci başarısızlığa uğratan yanlışlıklardan ve en başta da ilgili-ilgisiz herkesi aynı torba içerisine atmaktan kaçınmaktır.

        “Suç” olarak görülen neyse onu iyi tanımlayıp belirlenen tanım içerisine giren davranışları sergileyenleri yargılamak, bunu yaparken de adaletten ayrılmamak gerekir.

        Tabii bir de davranış ve eylemlerin yapıldığı tarihi fazla gerilere taşımamalı.

        Bugün gruba en ağır suçlamaları yöneltenlerin gruba övgüler yağdırdığı, ellerinden gelen yardım ve desteği esirgemediği, faaliyetlerine katıldığı dönemlerde, -mümkündür ki onların açık teşviklerinden de etkilenerek- grup ile irtibat kurmuş veya desteklemiş olanların peşine düşmek akıl kârı mıdır?

        “Derin devlet” denilen örgütlenme aşırılıklar yüzünden doğru dürüst yargılanamadı, süreç akamete uğradı; hiç değilse bundan ders alınmalı...

        Diğer Yazılar