Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Borsa İstanbul (BIST) 100 Endeksi, Mayıs 2017’den bu yana en düşük seviyeye indi. İlk çeyrek büyümemizin % 7.4 gibi güçlü bir seviyede açıklanmasına rağmen borsa neden düşüyor?

        Analiz yapmak ve anlamak için düne bakmak gerekir. Hatta seride ne kadar çok “dün” varsa o kadar iyidir. Eskiye dönüp kıyaslayacak bolca veri olur. Kısa ve orta vadeli analizlerde ise, özellikle de “yarın”ı tahmin etmeye çalışırken iş değişir.

        Borsa geçmişten pek kopmamaya özen gösterir. Hatta anlamlı kopuşlar ortalamaya dönmek için bir vesiledir. Böylece yatırımcılar geçmiş performanstan feyz alarak güvenle pozisyon açarlar, ülke riski alırlar ya da portföy dağılımlarına karar verirler. Ne var ki geriye bakma sadece bazı seviyeler fazlaca aşınınca uygulanan bir yöntemdir. Önemli olan ileride ne olacağıdır. Bu sebeple “borsa, ekonominin barometresidir” deriz. Önce borsada fiyatlanır, sonra ekonomide yaşanır.

        BIST 100 Endeksi bu yıl % 18 düştü. Dünya borsalarının ortalama % 2 değer kazanıp, gelişen ülke endekslerinin sadece % 2 düştüğü kıyaslama evreninde bizim borsamız oldukça gerilere gitmiş. Üstelik bu düşüşün 13 puanı geride bıraktığımız 2 haftada gerçekleşti. Peki ne oldu?

        Borsa yatırımcısı şu ana kadar yüksek enflasyon ve yüksek kur ortamında şirketlere inandı. Bunun için iyi sebepleri de vardı. Art arda açıklanan canlandırma tedbirleri yardımcı oldu. Ardından hesaplar değişti.

        Öncelikle, büyüme beklentileri bir kayma içinde. İlk çeyrekte % 7.4, ardından yılın kalanında beklentiler tam terse döndü. Büyüme yavaşlayacak, böylece reel sektör kârları düşecek. Banka kârları için de durum benzer. Şu ana kadar zorlu bir ortamda banka kârları hiç fena seyretmedi. Diğer yandan, yapılandırma haberleri ancak daha önemlisi söylentileriyle bir belirsizlik fiyatlandı.

        Borsadaki satışların birbiriyle bağlantılı diğer iki sebebi enflasyon ve faizde yaşanan sert yükseliş. Orta Vadeli Program’a göre bu yıl % 7 ve ardından her yıl 1 puanlık düşüşle gerileyerek 2020’de % 5’e inmesi beklenen enflasyon raydan çıktı. TCMB anketine göre yıl sonu beklentisi % 12’yi aştı. Enflasyonun şirket kârlarını yiyeceği beklentisi hasıl oldu. Piyasa faizlerinin ve ardından Merkez Bankası faizinin yükselmesi de talep koşullarını baltalayacak; beklenti böyle. Ticari kredi faizlerinin % 25’e doğru yükselmesi 1 çeyreği bulmayacak. Bunun talebi ve yatırım iştahını kısacağı tahmin ediliyor.

        Borsanın yarısından fazlasını oluşturan bankalar açısından bir diğer fenomen “vade uyumsuzluğu”dur her zaman. Bankalar faizlerin yükselmesini sevmezler. Çünkü aktiflerini kısa vadeli mevduatla fonlarlar. 32 günlük kaynakla birkaç yıllık kredi verince mevduat faizinde yaşanan ani yükselişler kredi maliyetlerine yansıtılıncaya kadar kârlılığı bozar. Şimdi olacak olan bu.

        Seçim belirsizliğini de atlamamalı. Son yıllarda sık yapılan seçimlerden dolayı politik risk birçok defa fiyatlamaya girdi. Bu kez bir de sistem değişikliği yaşanacak ve yatırımcılar bunu tam olarak nasıl fiyatlamaları gerektiğini bilmiyorlar.

        En önemlisini ve aslında tüm bozulmanın kaynağını sona ayırdım: Türk Lirası’ndaki erime. Türkiye’de her 2 liralık ticari kredi faizinin 1 lirası döviz cinsinden. Bu, ne yazık ki finansal istikrarımızın yumuşak karnı. Durum böyle olunca ve şirketlerimiz 210 milyar dolar net uzun vadeli borçlu olunca yıllardır yaşanan birikimli döviz artışı şimdi TL cinsinden maliyetleri şişiriyor. Bunun, söz konusu şirketlerin manevra kabiliyetini azaltacağı beklentisi fiyatları bozuyor.

        Öyle ucuzladı ki borsa, bankalar defter değerinin yarısına indi. Türkiye, neredeyse Rusya çarpanları ile işlem görüyor ve gelişen ülkelere göre % 50 daha ucuz fiyatlanıyor. Bahsettiğim bu gelişmelerden sebeple...

        Kötümser fiyatlama bittiğinde, seçim geride kalıp bir muhasebe yapıldığında sanıyorum daha iyimser olabileceğiz. Ardından en önemli soru gelecek: Nasıl bir ekonomi politikası?

        Diğer Yazılar