Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının, "Yerli kömürden elektrik üretimine yeni model" getirdiğine dair ayrıntılı detaylar içeren yazıma gelen tepkilerden anladığım kadarıyla ilgili çevreler gelişmelerden memnun. Fakat yerli kaynakların daha iyi değerlendirilmesi, rekabetçi olabilmesi ve yatırım çekebilmesi için bir iki adıma daha ihtiyaç var.

        Geçen hafta yazımın sonuna koyduğum, "Anayasa Madde 168: Tabii servetler ve kaynaklar devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Bunların aranması ve işletilmesi hakkı devlete aittir..." ibaresi ve benim yorumum, "kafasını kuma sokmuş" birilerini rahatsız etmiş. Rahatsız etmesi doğal, çünkü o madde orada duruyorsa, birileri sayesinde duruyordur. "Değişmesi gerekir" diyen benim gibiler için de "kafalarını kumdan çıkarıp" olmaz demeleri de doğaldır.

        Ancak bu Anayasa hükmü meriyetini koruduğu sürece, ne mülkiyete dayalı özelleştirme, ne de mülkiyete dayalı yerel kaynak tahsisi yapılabilir. Anlamamakta ısrar edenler için tekrarlayalım.

        Bu maddenin ikinci fıkrası orada durduğu sürece doğal kaynaklara dayalı saha tahsisleri veya üretim özelleştirmeleri, ancak belli bir süre için yapılabilir. Bu süre ister 20, ister 40 yıl olsun sonunda yatırımcı ceketini alarak santralı ve sahayı terk etmek zorundadır. Bu sosyalist mantık, bu ülkede bu şekilde hâkim olduğu sürece, bu ülkede makul tarifelerle elektrik üreten santral kurmaya ne yerli ne de yabancı yatırımcı gelir.

        Serbest piyasanın temel prensibi işletilen tesisin ve altyapının her şeyiyle sahibi olmaya dayanır. Ancak bu şekilde işletmeci tesisine ve altyapıya gözü gibi bakar, onu korur. "Nasıl olsa bir gün burayı terk edeceğim" zihniyetiyle hiçbir müteşebbis onu olduğu gibi bırakmaz.

        İşin bir diğer çarpıcı ve haksız yönü ise yerel doğal kaynaklara dayanmayan enerji üretimi yapan girişimciye mülkiyet hakkının tanınmış olmasıdır. Yani, Güney Afrika'dan, Kolombiya'dan, Rusya'dan gemiler dolusu kömür getiren ve bunları santralında yakan girişimciye mülkiyet hakkı tanınmıştır. Bir başka ifadeyle yurtdışından kömür getirmek sonuna kadar serbest, yurtiçinde kömür çıkarmak sonuna kadar yasak. İşletme süresi sonunda ceketini alıp çıkmayı kabul edersen Tufanbeyli de senindir, Afşin de...

        Yani G.Afrika'daki, Kolombiya'daki kömür işçilerinin yevmiyelerini ödemek sonuna kadar serbest, yerli kömür çıkaran Mustafa Efendi'nin maaşını, yevmiyesini ödemek Anayasa'mıza göre yasaktır.

        Yap-işlet-devret (YİD) gibi modellerin içinde santral parasının da olduğunu hatırlatmaya gerek var mı? Peki devredildiğinde, ona santral demeye şahit lazım geldiği hususunda uyarmak gerekir mi? 15 senelik bu tarz modellerle fakir halka santral bedellerinin de ödettirildiğini herhalde biliyorsunuzdur.

        Tüm bu sebeplerden Enerji Bakanı Taner Yıldız'ın yakın ilgisinde olan yerli kaynakların ekonomiye kazandırılması için birazcık daha kafa yormamız gerekir.

        FB'nin yönetimi daha Aziz daha Yıldırım mı oldu?

        Fenerbahçe'nin yeni yönetiminin tansiyonu düşürecek isimlerden oluştuğu yönünde yaklaşımlar söz konusu. Halbuki daha "Azizci" ve daha "Yıldırım" isimlerin olduğunu söylemek mümkün. Bir de efelenme söz konusu. Özellikle "Fenerbahçe Türkiye'dir" yaklaşımıyla, işin başka boyutlara taşınmaya çalışılması, ideolojik boyut kazandırılması dikkat çekici, rahatsız edici.

        Aziz Yıldırım'ın "Cumhuriyet" vurgusu, seçtiği kelimelerin bir spor kulübünü yönetmekten çok, ülkeye hükmeden sözcüklerden tercih etmesinin de yeni yönetimin şekillenmesinde etkili olduğunu söyleyebilirim.

        Ve önemli detaylar da yeniden görev üstlenmek istemeyen isimlerin yaptığı ilk açıklamalarda değil, bir süre sonra ortaya çıkacak gerekçelerde saklı olacaktır. Çünkü bazı isimlerin Yıldırım'ın savunma söylemlerinden hoşnut olmadığını, yelpazeyi genişletmesinden huzursuz olduklarını düşünüyorum.

        Yıldırım, mektubunda ne diyordu? "Fenerbahçe Türkiye Cumhuriyeti'dir." Bu durumda 12 yaşındaki oğlum Arif Kaan'a göre "Galatasaray dünyadır." Fenerbahçe kendisinin cezalandırılmasını isteyen Türk savcısıdır, Türk hâkimidir. Devam etmek gerekirse, Türk paşasıdır, Türk savunma sanayiinde faaliyet gösteren işadamıdır.

        Diğer Yazılar