Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İstanbul bir yandan güzelliklerini kaybediyor, bir yandan da yeni güzelliklere kucak açıyor. Şehir, son dönemlerde sanatseverlerin ve lüks otellerin gözdesi haline geldi. Yarın açılacak olan Raffles İstanbul, Zorlu Center’da lüksü ve sanatı bir arada sunuyor. Otelin kapıları misafirlere henüz açılmadan oradaydık.

        Lobiye girer girmez karşımdaki devasa heykelle göz göze geliyorum. Havuzun içinde keyif yapan Lavinia, öyle umursamaz ki adıyla Özdemir Asaf’ı hatırlatsa da duruşuyla Orhan Veli’nin “Bir elinde cımbız bir elinde ayna / Umurunda mı dünya” şiirini hatırlatıyor. Ama hangi şiiri çağrıştırırsa çağrıştırsın, İstanbul gibi duruyor orada. Otelin tuvaletlerinde dahi devam edecek sanat eserlerinin sadece başlangıcı bu. Sadece “sanat eseri” olarak görülen eserler değil aslında burada gördüğünüz her şey otel için özel olarak tasarlanmış ve yaratılmış. Yani otelin kendisi de bir sanat galerisi sayılabilir. Bu galerinin küratörlüğünü ise oldukça deneyimli sanat danışmanları Matthew Whitaker ve Tom Williams yapıyor. İkili ile otelin kapıları henüz misafirlere açılmadan, çalışanlar henüz kıyafetlerine alışmamışken ve mermer merdivenler yeni olmaları nedeniyle henüz fazlasıyla kayganken buluştuk.

        Matthew Whitaker oteldeki bütün sanat eserlerinin İstanbul’un hem geçmişini hem de bugününü simgelediğini anlatıyor: “Bizans döneminde herkes altın takarmış. Ancak mücevherler sadece saraylılar tarafından kullanılırmış. Bu nedenle otelin hem mimari detaylarında hem de sanat eserlerinde mücevher göndermeleri var.”

        Tom ve Matthew 3-4 kez İstanbul’a gelip şehri detaylı olarak gezmiş, yüzlerce sanatçının eserlerini incelemiş. Matthew, eserleri nasıl seçtiklerini anlatırken “Çok heyecan verici ve güzel bir çalışmaydı. Şimdi tüm bu eserlerin yerini bulmuş ve herkese açılacak olması bizi çok heyecanlandırıyor” diyor. “Tasarım şirketiyle sıkı çalışıyoruz. Onların konseptiyle uyumlu olmaya çalıştık. Yaklaşık 1.5 sene önce başladık. Hangi sanatçıların zaman ve bütçe açısından uygun olacağına karar verdikten sonra sıra, işin görsel kısmına geldi. Koleksiyondaki tüm eserlerin gelen misafirlerde güzel duygular bırakmasını istiyoruz. Otelin her köşesinin ve her çalışanının amacı bu. Böylece bu, organik bir deneyim haline geliyor” diyor. Tom ise; “Koleksiyon hakkındaki ilk sunumu yaptığımızda Zorlu Gayrimenkul Grup yönetimi bize ‘Bu sizin işiniz. İstediğiniz şekilde yapmakta özgürsünüz’ dedi. Bu, her anlamda kolektif bir iş ve bize bu özgürlüğü tanımaları işi daha güzel hale getirdi” ifadesini kullanıyor.

        ‘ÇOK YAKINDA İSTANBUL BULUŞMA NOKTASI OLACAK AMA’

        Türk çağdaş sanatı hakkında genel olarak ne düşündüklerini sorduğumda Tom da Matthew da her şeyden çok etkilenmiş gibi anlattılar düşüncelerini. Hatta ileride başka projelerde Türk sanatçılarla çalışmayı istediklerini söylediler. Tom: “Türk çağdaş sanatı, çok taze ve keşfe açık. Tanıştığımız sanatçıların çoğu, sınırları ve kullandığı materyali zorlayan kişilerdi. Bu çok heyecan verici bir şey.” Matthew da Tom kadar pozitif: “Türkiye, dünya sanat standartlarında yüksek bir noktaya gelmeye başladı. Çin bunu başardı. Türkiye de bunu başarma yolunda. Daha da önemlisi dünya, sanatı için burayı keşfetmeye, sanatseverler ve sanatçılar da gelmeye başladı. Tom’un söylediği gibi tanıştığımız her sanatçı, yaratıcılıklarını sonuna kadar zorlamak konusunda çok heyecanlılar. Burada çalışmayı gerçekten çok sevdik. Kesinlikle çok yakında İstanbul dünyadaki tüm sanatçı ve sanatseverlerin buluşma noktası haline gelecek. Ama sanatçıların ve insanların galerilere gitmesi, sanat fuarlarını gezmesi, devletin de bunu desteklemesi gerekli. O zaman her şey kolaylaşacak ve bu çok yakın.”

        Devletin ve eğitim sisteminin sınırlayıcı etkilerini ise Türk çağdaş sanatında görmediklerini söylüyorlar. Aksine otelde yer alamayacak kadar sert mesajı olan eserlerle karşılaşmışlar. Matthew, “Sanat içten gelir. Şartlar ne olursa olsun yarattığın eserin bir şekilde senin içinden çıkması gerekir. Otelde fazla cinsel, dinsel ya da politik mesajları olan eserleri sergilemek istemedik çünkü bu konular insanların hassas noktaları. Bizim felsefemiz, oteldeki sanat eserlerinin konuşmanın bir parçası haline gelmesi üstüne kurulu. Mesela ‘Lavinia’nın önünde buluşalım’ dendiğinde amacımıza ulaşmış olacağız. Bu eserleri insanlar estetik olarak sevseler de sevmeseler de içinde farklı bir şey bulacaklar. Sanatın güzelliği ve insanları birleştirdiği nokta da bu” diyor.

        224 ESER, 18 TÜRK SANATÇI

        Otelde dijital eserler de var, suitler hariç odalarda yatak başlarındaki eserler gibi reprodüksiyonlar da. Toplam 224 eser bulunuyor. Bunların 55’i 18 farklı Türk sanatçının, 169’u ise 54 farklı yabancı sanatçıya ait. Hepsi yüksek rakamlarla sigortalanmış durumda.

        İşin en güzel yanı, bu eserlerin büyük çoğunluğunun herkese açık olması. Yani sadece otel müşterilerinin gözlerine, ruhuna hitap etmiyorlar. Sadece bir çay içmek için bile otele gidip Lavinia ile fotoğraf çektirebilirsiniz. Ama otelin “A Dream of Istanbul” (Bir İstanbul Rüyası) koleksiyonunda, önünde fotoğraf çektirmek isteyeceğiniz tek eser bu değil. Lavinia’nın hemen sağ çaprazındaki Jean-Francois Rauzier eseri olan Dolmabahçe kompozisyonu da büyüleyici. Yazarların rüyası olacak olan Writer’s Bar’ın girişindeki kolaj ise İstanbul’a dair küçük detaylarla dolu. Margaret Tolbart bu suluboya resimleri İstanbul seyahatlerinde çizmiş. Üsküdar turşucusu da var aralarında, Hazzopulo Pasajı’nın köpeği de. Otelin en büyüleyici noktalarından biri, lobi katındaki asansörlere giderken karşınıza çıkan ayna üstüne mozaiklerin olduğu kapı. Şahin Paksoy’un yaptığı kapıyı açınca sanki büyülü bir dünyaya geçecekmişsiniz gibi hissediyorsunuz.

        Ama zaten Matthew’un dediği gibi buradaki her eser aynı etkiyi yaratıyor. Sanki esere dokunduğunuz anda sizi içine alacak veya tarihin ve evrenin başka bir yerinde, o esere sizi bağlayan noktaya gideceksiniz. Bu da Matthew ve Tom’un ne kadar doğru eserler seçtiğinin kanıtı olsa gerek!

        Hirsch Bedner Associates (HBA)

        Matthew ve Tom daha önce dünyanın çok farklı yerlerinde bu tarz işler yapmışlar. HBA ile çalışıyorlar. Birçok ödüllü projenin sahibi HBA, kurulduğu 1964 yılından bu yana konaklama alanında iç tasarım sektöründe lider konumunu koruyor. Dünya çapında 100 büyük mimarlık ve iç mimarlık firmasının sıralandığı listede yıllardır ilk sırada yer alıyor. Dünyanın önde gelen otellerinin iç tasarımlarında imzası bulunan HBA, 4 kıtaya yayılmış 11 ofisiyle yaratıcı projeler geliştiriyor. 54 ülkede binden fazla çalışanıyla 5 yıldızlı üst segment otel tasarımı yapıyor, müşterinin otele gelip ayrıldığı ana kadar gördüğü her ayrıntının incelikle tasarlanmasını isteyen bir yaklaşımla çalışıyor. Yıllık cirosu 84 milyon dolar olan HBA bugüne kadar Peninsula NY, The Ritz Carlton Dubai, Mandarin Oriental New York gibi dünyaca ünlü birçok premium otelin iç tasarımını gerçekleştirdi.

        Diğer Yazılar